• İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
15 Eylül 2025 Pazartesi
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
ABONE OL!
GİRİŞ YAP
Yeni Yaşam Gazetesi
JIN
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Yeni Yaşam Gazetesi
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Ana Sayfa Forum

Barış ve süreçleri

Barışı ve hafızanın rolünü tanımlama girişimi (1)

15 Eylül 2025 Pazartesi - 00:00
Kategori: Forum, Manşet
Barış ve süreçleri

Demokratik Uygarlık için Manifesto’nun üçüncü cildi Özgürlük Sosyolojisi’nde Öcalan şunu belirtiyordu: Bir toplum artık önemli ahlaki ve siyasi rehberlik sağlayan kurumlar yaratamıyorsa ve yönetemiyorsa, bu o toplumun baskı ve sömürüye boyun eğdiği anlamına gelir

Nora Merino

Resmi rakamlara göre, 2023’te dünyada yaklaşık 45 barış süreci ve müzakeresi, 2024’te ise 52 tane vardı. 21. yüzyılın başından beri dünya genelinde yaşanan onlarca barış süreci veya girişimi bulunmaktadır. Buna rağmen, bu süreçlerin ve ‘barış’ duyurularının, bir dönemde varlıklarını ve siyasi iradelerini savunmak için örgütlenen halklara getirdiği gerçek çözümleri ve Üçüncü Dünya Savaşı olarak bilinen dönemde sonsuz savaşlar, militarizasyon, göçmenlik politikaları, neofaşizmin yükselişi ve femisit, ekosit ve sosisit yoluyla yok etme ile uçuruma giderek yaklaşan bir dünyada Barış’a ne kadar katkı sağladığını görmek zordur.

Konuya ışık tutabilecek bazı tanımlara bakalım.

Vicenç Fisas’ın tanımına göre, bir barış süreci “şiddete son veren bir anlaşmaya ulaşmak için (…) üçüncü tarafların arabuluculuğunu gerektirebilecek müzakereler yoluyla” yapılan bir çabadır. (…) “Bir süreç nokta bir an değil, zaman içinde uzayan aşamalar veya evreler bütünüdür, bunlarda etkilenen tüm aktörler müdahil olur, belirli bir anda, şiddet ve silahlı çatışmanın hâkim olduğu önceki durumu sonlandırmaya izin verecek anlaşmalara ulaşmak için kolektif bir çabada, diyalog ve mutabakat yoluyla fiziksel şiddete son veren paktlar veya anlaşmalara geçmek ve anlaşmaların uygulanması yoluyla çatışmanın ortaya çıkmasını sağlayan yapısal şiddetleri aşmaya da izin verecek ilerleme ve kalkınmanın yeni bir aşamasını başlatmak için”.

Vicenç Fisas’ın tanımına göre, aranan hedeflere bağlı olarak başlıca beş barış süreci modeli vardır:

Yeniden entegrasyon modeli: Bir silahlı grup veya örgütün topluma yeniden entegre olmak için kolaylıklar karşılığında silah bırakmayı kabul ettiği durumlarda görülür. Bu DDR olarak bilinen programa, yani Silahsızlanma, Demobilizasyon ve Yeniden Entegrasyon programına uyar. “Bu (süreç) ateşkese varıldıktan, af uygulandıktan, savaşçıların bir kısmının hükümet Silahlı Kuvvetlerine entegre edildikten ve demobilize edilen grupların liderlerine bazı siyasi veya ekonomik ayrıcalıklar tanındıktan sonra gerçekleşir.”

Güç paylaşımı modeli: Ağırlıklı olarak silahlı grupların veya örgütlerin, kurumların ve gücün parçası olmak istedikleri durumlarda görülür. Afrika ülkelerinde hâkim olan bir modeldir.

Değiş tokuş modeli: Barış karşılığında bir karşılık gerektirir. El Salvador ve Guatemala’daki barış süreçlerinde silahlı mücadeleye son verme karşılığında ilgili rejimlerin demokratikleşmesini istiyorlardı. Uzun yıllar boyunca Bask Ulusal Kurtuluş Hareketi, İspanya Hükümeti’ni silahlı mücadeleyi bırakma karşılığında tutsaklarını serbest bırakmaya zorlamak için ‘tutsaklar karşılığında barış’ formülünü masaya koydu.

Güven tedbirleri kurulmasına dayalı model: Her bir tarafın gerginliği azaltmak için “ikili ve karşılıklı” tedbirler devreye soktuğu bir modeldir. Tek başına yeterince sağlam olmayan bir modeldir, özellikle güvensizlik yaratan durumlar devam ederse. Bir örnek Hindistan ve Pakistan olabilir.

Özyönetim modeli: “Özerklik veya bağımsızlık talepleri olan bölgeler için bir tür özyönetim elde edilmesini ifade eder.”

Aynı şekilde Fisas, barış süreçleri öncelikle çatışmanın ana aktörlerini, yani devlet ve silahlı örgütü, uluslararası arabulucuların olası katılımıyla içerdiğinde, örneğin Kolombiya örneğinde olduğu gibi, bir taraftan Kolombiya hükümetinin, diğer taraftan FARC’ın katılımıyla, Küba’nın arabuluculuğuyla birlikte, bunların “elitist” süreçler olacağını belirtir. Yerel aktörlerin, örneğin sivil toplum temsilcilerinin aktif katılımıyla “topluma söz hakkı veren katılımcı yapılar” oluşturulursa “katılımcı” süreçler olacağını söyler.

Belki de katılımcı sürecin bir örneğini Euskal Herria’da ETA örgütünün silahsızlanmasında bulabiliriz. ETA, Ekim 2011’de silahlı mücadeleyi bitirdiğini duyurduktan sonra 2017 baharında silahsızlanmasını tamamladı. ETA’nın savaştığı devletlerin, Fransa ve İspanya’nın, 60 yıldan fazla bir çatışmanın çözümü için ikili bir sürece katılma konusundaki olumsuz yaklaşımları karşısında (yalnızca ETA’nın faaliyet yıllarını sayarsak, ancak geçen yüzyılda Frankoculuk aracılığıyla şekillenen Bask kimliğinin zulüm ve inkarının yıllarını sayarsak birkaç on yıl daha, ETA’nın doğduğu koşullar), sonunda uluslararası dernek ve şahsiyetlerin ve Barış Zanaatkarları aracılığıyla Bask sosyal hareketleri ve sivil toplumunun yardımı ve katılımıyla örgütün silahsızlanması ve sonrasında dağılması tamamlandı. Peki, Euskal Herria örneğinde barıştan bahsedebilir miyiz?

Fisas’ın “elitist süreçler” ve “katılımcı süreçler” tanımıyla birlikte ortaya çıkabilecek sorulardan biri “barışı kim yapar?” sorusudur. Yakın zamanda Abdullah Öcalan’ın PKK’nin 12. Kongresi için yazdığı ve gönderdiği, silahlı mücadele yöntemine son verme ve Kürdistan İşçi Partisi’nin örgütsel yapılarını feshetme kararının alındığı perspektifte Öcalan şunu belirtiyordu: “Ancak savaşanlar barış yapabilir. Yani ikinci ya da üçüncü güçler değil, aracı ya da müttefik güçler değil, ancak savaşın sorumluluğunu omuzlarına alan güçler, barışın sorumluluğunu omuzlarına alabilirler. Çünkü barış en az savaş kadar ciddi bir şeydir. Ve bu kadar ciddi bir şeyin sorumluluğunu, ancak birinci düzeyi omuzlarına alan kişiler gerçekleştirebilir.”

Bu elitist bir durum mu olurdu? Hayır, daha çok barış ve özgürlük inşa etmek için silah almış olanların sorumluluğunu görebiliriz. İlk etapta, özellikle pasifist aktivizmlerden gelen ve ‘barış kültürü’nde yetişmiş kişiler için bu çelişkili gelebilir. Ancak herkes bilir ki, silahlı mücadele yolunu seçen devrimci hareketlere atıfta bulunduğumuzda, bu bir gecede ve temelsiz alınan bir karar olmamıştır. Öcalan’ın 27 Şubat’ta yaptığı tarihi ‘Barış ve Demokratik Toplum’ çağrısında vurguladığı gibi: “PKK 20. yüzyılda -tarihin en yoğun şiddet yüzyılında- iki dünya savaşının, Soğuk Savaş’ın, özgürlüklerin bastırılmasının ve özellikle Kürt kimliğinin inkarının yarattığı koşullar ortasında doğdu. (…) PKK’nin ortaya çıkışı ve yaygın desteği -(Türkiye) Cumhuriyeti tarihinin en uzun ve eksiksiz ayaklanması ve silahlı hareketi- demokratik siyasi kanalların kapanmasının sonucuydu.”

Aynı şekilde, İmralı adası-hapishanesinden yazdığı Demokratik Uygarlık için Manifesto’nun üçüncü cildi Özgürlük Sosyolojisi’nde Öcalan şunu belirtiyordu: “Bir toplum artık önemli ahlaki ve siyasi rehberlik sağlayan kurumlar yaratamıyorsa ve yönetemiyorsa, bu o toplumun baskı ve sömürüye boyun eğdiği anlamına gelir. ‘Savaş halindedir’. Tarih, uygarlıkların topluma karşı yürüttüğü bir ‘savaş hali’ olarak tanımlanabilir. Ahlak ve siyaset işlevsiz olduğunda, topluma yalnızca bir yol kalır: özsavunma. Savaş hali barışın yokluğundan başka bir şey değildir. Bu şekilde, yalnızca özsavunma barışı mümkün kılar. Özsavunmasız barış yalnızca boyun eğme ve köleliğin ifadesi olabilir. Liberalizm bugün toplumlara ve halklara özsavunmasız barışı dayatır. Demokratik istikrar ve uzlaşmanın tek taraflı oyunu, silahlı güçlerin elde ettiği burjuva sınıfı egemenliğini örtbas eden incir yaprağından başka bir şey değildir. Örtülü bir savaş halinden başka bir şey değildir. Kapitalist ideolojik hegemonyanın ana direği, gerçek barışın özsavunma gerektirmeyen bir barış olduğu fikridir.”

Bu noktaya geldiğimizde, barışı tanımlama ihtiyacı buluyoruz.

İspanyol Dil Akademisi (RAE) barışı “bir ülkede veya ülkeler arasında silahlı mücadelenin bulunmadığı durum”, “insanlar arasında çatışma ve çelişki olmaksızın uyum ilişkisi” veya “bir savaşa son veren uluslar arasında varılan anlaşma” olarak tanımlar. Böylece bir taraftan yalnızca çatışma, çelişki veya silahlı mücadelenin eksikliği durumunu, diğer taraftan bir savaşı bitirmek için üzerinde anlaşılan durumu varsayan yetersiz bir barış tanımıyla karşılaşırız, çünkü toplumun haklarını ve etik-siyasi iradesini dikkate almaz. Aynı şekilde RAE savaşı “iki ya da daha fazla ulus arasında ya da aynı ulusun tarafları arasında silahlı mücadele” ve “iki ya da daha fazla güç arasında anlaşmazlık ve barışın bozulması” olarak tanımlar, dolayısıyla savaştan bahsetmek için en az iki karşıt taraf gereklidir. Peki, taraflardan biri savaş halinde olduğunu kabul etmiyorsa nasıl olası barıştan bahsedebiliriz? Bu durumla örneğin Euskal Herria’da karşılaşıyoruz, burada İspanyol sağı bir savaş durumunun var olmadığını düşünerek ‘barış süreci’ kavramının kendisine karşı çıkıyordu, sadece İspanya’nın eski Başbakanı Mariano Rajoy’un sözleriyle “Bask toplumunun bir kesiminin İspanyol toplumuna saldırması” olduğunu düşünüyordu.

Abdullah Öcalan, Özgürlük Sosyolojisi cildinde bunu şu şekilde açıklar: “Kapitalist modernlikte barış kelimesi tuzaklarla doludur. Kelimeyi doğru tanımlamadan kullanmak birçok sakınca doğurur. Barışı yeniden tanımlayalım: ne savaş halinin tamamen ortadan kaldırılması ne de taraflardan birinin üstünlüğü altında istikrar ya da savaşın yokluğudur. Herhangi bir barışta farklı taraflar vardır ve bir tarafın diğeri üzerindeki tam hakimiyeti barış getirmez. (…) Temelli bir barışın var olması için üç koşulun yerine getirilmesi gerekir. Başka türlü barışın anlamı yoktur. (…) Bu koşulları geliştirelim: birincisi, farklı tarafların tam silahsızlanması masada değildir. Çatışan taraflar anlaşmazlığa rağmen birbirlerine saldırmama konusunda taahhütte bulunmalıdır. Askeri üstünlük elde etmeye çalışılmayacaktır. Tüm taraflar diğerinin güvenliğini sağlamak için gerekli araçları elinde tutma hakkını kabul etmeli ve saygı göstermelidir. İkincisi, bir tarafın diğerleri üzerindeki nihai üstünlüğü söz konusu değildir. Silahların hakimiyeti altında istikrar ve sessizlik elde etmek mümkün olsa da, bu barış sayılamaz. Barış ancak haklı olsun ya da olmasın taraflardan birinin silahlı üstünlük elde etmesi olmaksızın tüm tarafların savaşı durdurma konusunda anlaşması halinde gündeme gelir. Üçüncüsü, yine farklı tarafların tutumlarından bağımsız olarak, çatışmanın altında yatan sorunları ele alırken toplumların ahlaki ve siyasi kurumlarına saygı gösterilmesi konusunda anlaşmaya varılır. (…) Bu durumda demokratik siyaset hayati rol oynar. Ancak demokratik güçler arasındaki diyalog iktidar ve Devlet güçleriyle başa çıkıp anlamlı bir barış sürecini başarabilir. Bu barış olmaksızın, savaşan taraflar bir süre silahları sussalar da savaş hali devam eder. Bu bağlamda silahların susturulması barış sayılamaz, daha çok gelecekte daha şiddetli bir savaşın habercisi olan ateşkes olarak görülür. Bir ateşkesin gerçek barışa yol açması için tanımlanan üç koşulun yerine getirilmesi gerekir.”

Devam edecek…

PaylaşTweetGönderPaylaşGönder
Önceki Haber

Halbori Gözeleri’ne rant projesi

SON HABERLER

Barış ve süreçleri

Barış ve süreçleri

Yazar: Heval Elçi
15 Eylül 2025

Halbori Gözeleri’ne rant projesi

Halbori Gözeleri’ne rant projesi

Yazar: Heval Elçi
15 Eylül 2025

Evren bizde düşünür, hisseder, umut eder

Evren bizde düşünür, hisseder, umut eder

Yazar: Heval Elçi
15 Eylül 2025

Barış, demokrasi ve ekonomik kriz

Barış, demokrasi ve ekonomik kriz

Yazar: Heval Elçi
15 Eylül 2025

Yahudi- Kürt kongresinin düşündürdükleri

Yahudi- Kürt kongresinin düşündürdükleri

Yazar: Heval Elçi
15 Eylül 2025

Özerk Yönetim: Demokratik devlet inşa etmenin tek yolu genel diyalog

Özerk Yönetim: Demokratik devlet inşa etmenin tek yolu genel diyalog

Yazar: Yeni Yaşam
14 Eylül 2025

Amed’deki Kültür ve Sanat Günleri son buldu

Amed’deki Kültür ve Sanat Günleri son buldu

Yazar: Yeni Yaşam
14 Eylül 2025

  • İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
yeniyasamgazetesi@gmail.com

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır

Welcome Back!

Login to your account below

Forgotten Password?

Retrieve your password

Please enter your username or email address to reset your password.

Log In

Add New Playlist

E-gazete aboneliği için tıklayınız.

Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
  • Tümü
  • Güncel
  • Yaşam
  • Söyleşi
  • Forum
  • Politika
  • Kadın
  • Dünya
  • Ortadoğu
  • Kültür
  • Emek-Ekonomi
  • Ekoloji
  • Emek-Ekonomi
  • Yazarlar
  • Editörün Seçtikleri
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Karikatür
  • Günün Manşeti

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır