Barış Vakfı’nın düzenlediği ‘Barışa Ses Ver’ panelinde konuşan Avukat Raziye Öztürk, sürece dar düşüncelerle yaklaşılmaması gerektiğini belirterek, ‘Abdullah Öcalan’ın özgür yaşar şekilde çalışması sürecin en önemli noktalarından biridir’ dedi
Barış Vakfı, İzmir Barosu Tahir Elçi Salonu’nda “Barışa Ses Ver” konulu panel düzenledi. Panele İnsan Hakları Derneği (İHD) Onursal Başkanı Akın Birdal, Barış Vakfı Başkanı Hakan Tahmaz, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) İzmir Milletvekili Burcugül Çubuk ile çok sayıda parti ve sivil toplum örgütü temsilcisi katıldı.
Moderatörlüğünü Akın Birdal’ın yaptığı panele, Asrın Hukuk Bürosu üyesi Avukat Raziye Öztürk, Sanatçı Kerem Fırtına, Medeniyet Üniversitesi Öğretim Üyesi Zeynep Ardıç, Yazar-Şair Ümit Aktaş ve Medipol Üniversitesi Öğretim Üyesi Levent Korkut konuşmacı olarak katıldı.
‘Barış zeminini sağlamak için çabalamak lazım’
Panelin açılış konuşmasını yapan Hakan Tahmaz, yaşanan gelişmeleri “adı konulmamış bir süreç” olarak tanımlayarak Barış Vakfı’nın amacının bu süreci ilerletmek olduğunu söyledi. Tahmaz, savaşın ve çatışmanın sona ermesi, Kürt sorunun barışçıl şekilde çözülmesi için yol haritasının çıkarılması ve toplumsal katılıma ihtiyaç olduğunu belirterek, ” Abdullah Öcalan’ın çağrısı ve PKK’nin kongre kararı sonrası çatışmaların nedenlerini bertaraf etmek ve barışın zeminini sağlamak için çabalamak lazım. Burada zor ve uzun soluklu süreç bizi bekliyor. Türkiye’de Kürt sorunu ve barış dediğimizde kodlanmış bir ‘beka’ algısı var. Bu konseptin değişmesi gerekir. Eşit yurttaşlık temelinde bir toplum yaratmanın ‘beka sorunu’ ile eşitleme gibi bir yaklaşımdan uzaklaşmak lazım. Bugünkü siyasal ortamın ortadan kalkması lazım. Ana muhalefet partisine her gün gözaltı yapılıyor. Eğer barış olacaksa ana muhalefet partisine yapılan siyasal operasyonlarla olmaz. Muhalefet güçlerinin siyaset yapmanın ortadan kalktığı bir ortamda ilerleyemeyiz. ‘Kürtlere demokrasi, batıya otoriter yönetim mi?’ diye yanlış bir tartışma var. Batıda yapılan operasyonlara sessiz kalmamız doğru olmaz. Silah bırakma kararı alanların demokratik yaşama nasıl uyum sağlayacakları netleştirilmeli. Bu parlamentonun asli işidir. İktidar Kürt sorunu nasıl çözmek istiyorsa bunu parlamentoda anlatmalı. Bu tarihi fırsatı için herkesin elini taşın altına koymalı” dedi.
‘Adı konulmamış bir süreç var’
Akın Birdal, “Son günlerde barış isteyenlere karşı haberler çıkıyor. İki evladını yitiren anne barış istiyor. Barışı nasıl sağlayabiliriz? Silahların bırakılması nasıl olacak? Bu noktada üçüncü göz çok önemlidir. 27 Şubattaki çağrı çok önemli. Çağrıda not edilen demokratik zemin çok önemlidir. Kalıcı ve onurlu barışın olması için geçmiş ile yüzleşilmesi lazım. Bugün Cumartesi Annelerinin eylemlerinin 30’uncu yılı. 1 Ekim’de gelişmeler başladı. Beyoğlu Kaymakamı bir telefon etsin ve Galatasaray Meydanındaki bariyerleri kaldırsın. İyi niyet göstergesi olarak bu yapılmalı. Öcalan için umut hakkı sağlanmalı. Adı konulmamış bir süreç var. Yaşanan bu gelişmelerde dil önemli. Bu dille barış olmaz. İktidar da bu noktada aynısını yapmalı” diye belirtti.
‘Bölgedeki gelişmeler süreci başlattı’
Levent Korkut, çatışmalı ortamlarının tekrar yaşanmaması için gerekli koşullarının sağlanması gerektiğine işaret ederek, bu koşullar içerisinde hukuk, yaşam şartları, kişilerin haklardan eşit şekilde yararlanması gibi temel konuların olması gerektiğine vurgu yaptı. Korkut, “Türkiye’deki durum dünyadaki tüm olan örneklerden farklı olmasının nedeni uluslararası boyutta olmasıdır. Böyle bir boyutlu süreç Dünya’da yok. Kürtler birçok ülkede yaşıyor. 4 ülkede de Kürt nüfusu var. Paylaşım meselleri var. Küresel güçler de bölgede aktör. Belki de ‘neden bu süreç başladı’nın cevabı bölgede yaşanan gelişmelerde. Dünya’da barış süreçlerini aktörler, temsil ettikleri ihtiyaçlardan dolayı başlattılar. Sürece giren devletler konusunda bir ihtiyaç vardı ki olumlu tutum aldılar. Türkiye’de de durum bu. Bir ihtiyaçtan dolayı böyle bir tutum alındı” diye konuştu.
‘Özgür koşullarda çalışması şart’
Avukat Raziye Öztürk, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın daha önce de Kürt sorunun demokratik yollarla çözümü için girişimlerinin olduğunu anımsatarak, “Öcalan çözüm için karşısında hep bir muhatap aradı. Yaptığı çalışmalara yanıt bulamadı. Yanıt bulduğu zaman da bazı kişilerin girişimi ile süreçler ters yüz edildi. Ancak Sayın Öcalan hep çalışmalarını ileri taşıdı. Suriye’den çıkarıldığı zaman Avrupa’ya gitmek istedi. Çünkü sorunu uluslararası müzakerelerle çözmek istedi. Tüm yaşananlara rağmen halk daima ‘temel müzakerecimiz sayın Öcalan’ dedi. İmzalar toplandı, açlık grevlerine girildi. Dünyanın en büyük sendikaları tarafından Sayın Öcalan’a üyelikler verildi. Sayın Öcalan’ı sahiplenme ve sayın Öcalan’ı işaret etmeye şahit olduk. Çünkü Sayın Öcalan’ın ideolojik ve felsefi önderliği var. Halk ve Öcalan arasındaki bağı koparmak istediler. Ancak buna karşı halkın ciddi bir direnişi söz konusu oldu. Sonucunda Sayın Öcalan’a gidildi ve muhatap olarak kabul edildi. Sayın Öcalan her defasında savaşın ortaya çıkardığı tahribata karşı bir çözüm içerisindeydi. Sayın Öcalan’ın silahsızlandırmaya yönelik adımları bir politika değişikliği oldu. İlk görüşmede de bu iradeyi ortaya koydu. Bu süreci geçmiştekilerden ayıran nokta; toplumsal ve siyasal desteğin olmasıdır. Öcalan tek taraflı bir inisiyatif aldı. Süreç bundan sonra karışlıklı adımlarla ilerler. 50 yıllık pratiğini ve reel sosyalizm eleştirisinde silahın neden devre dışı kalması gerektiğini anlatıyor. Bu sürece dar düşüncelerle yaklaşmamak lazım. Abdullah Öcalan’ın özgür yaşar şekilde çalışması sürecin en önemli noktalarından biridir” ifadelerini kullandı.
‘Silahların dili yerine barışın dili’
Ümit Aktaş, gündemdeki Lozan Antlaşması’na değinerek, 1924 Anayasası ve Lozan antlaşmasında birçok temel hakkın dikkate alınmadığını söyledi. 1924 anayasası ile demokrasinin tesis edilmediğini söyleyen Aktaş, “Silahlara dayanan mantığı aşmalıyız. Silahların her iki toplum için yük olduğunu düşünüyorum. Dolayasıyla bir süreç başladı. Silahların dili yerine barışın dilini yaygınlaştırmak lazım. Toplumsal özerkliklerin sağlanması lazım. 1924’te atılmamış demokratik adımlar atılabilir. Özellikle yerel yönetimlerin güçlendirilmesini konuşabiliriz. Mevcut sınırlar içerisinde Türkler ve Kürtler arasında başlayan barış görüşmelerini tüm bölgeye yayabiliriz” dedi.
‘Şeffaflık sağlanmalı’
Zeynep Ardıç, barış görüşmelerinde şeffaflığın sağlanması gerektiğine vurgu yaparak, barış görüşmelerinin zorluğuna dikkat çekti. Barış görüşmelerinde bir hazırlığın yapılması gerektiğini kaydeden Zeynep Ardıç, “Sürdürülebilir pozitif barışı inşa etmemiz lazım. Bu olmadığı zaman dünya örneklerine de baktığımız zaman çatışmalar tekrar başlıyor. Bu süreçlerin çok dikkatli şekilde ele alınması lazım. Bu süreçlerin uygun zemine getirilmesi lazım. Aksi takdirde giderek otoriterleşen bir ortam oluşuyor. Bu tartışmaların doğru zeminde yürümesi için bazı özgürlüklerin sağlanması lazım. İfade ve düşünce özgürlüğü sağlanmalı. Eleştirileni dillendirmek isteyen yurttaşlara bu olanak sağlanmalı. Hukukun üstünlüğü sağlanmalı” diye konuştu.
‘Demokrasiyi biz getireceğiz’
Kerem Fırtına, Ortadoğu’da yaşanan gelişmelere dikkat çekerek, “Devlet Bahçeli, devleti seslendiriyor. Dolayısıyla buradan demokrasi bekleyerek kendimizi soğutmayalım. Çünkü demokrasiyi biz getireceğiz. Bölgedeki gelişimleri takip eden sıradan bir insan bile Türkiye’nin düşeceği durumun farkındadır” dedi.
Panel soru cevap bölümüyle sona erdi.
Kaynak: MA