Birbirlerinin insanlık değerlerine, onuruna, dürüst ve açıkça saygı duyduğunu beyan eden her iletişim, paylaşım düşmanlığı ortadan kaldırır, düşmanca oluşturulmuş önyargıları kırar.
Hiçbir iletişimin yüz yüze iletişimden daha etkili, çözümleyici ve anlaşılır olmadığı bilinir.
Kadınların diyalog ve müzakerelerde daha etkili olduğunu da, BM, çatışma ve çözüm süreçlerinde kadının yer almasını, kuruluşundan neredeyse bir asra yakın bir sürenin geçmesinden sonra fark edip, bu süreçlerde kadının yer almasını sadece tavsiye etmeyi aşamadı ne yazık ki…
Ataerkil ulus-devlet aklı toplumsallaşmanın hâlâ kadın çevresinde oluştuğunu, toplumsal barışın sağlanmasının da kadının katılımının etkin rol almasının önemini bir asra varan sürede fark etmesi de önemlidir.
Son dönemde ülkemizde kırk yılı aşkın, her iki taraf için acı kayıplarla dolu çatışma süreçlerinin diyalog ve müzakereyle çözümü ciddi bir umuda dönüşmektedir.
Bu umudu büyütmek yerine, çıkmazları gündemleştiren yaklaşımlara karşı kadın yaklaşımının görülmesi önemlidir.
Kürt kadınları olarak, Türkiyeli kadınlarla birçok kez ülkemizde toplumsal barışı inşa etme üzerine bir araya gelmeye çabaladık.
İki binli yılların başıydı. Her siyasi partiden iki kadının katılımıyla ‘kadın iletişimi’ konulu beş günlük (aralıksız) fikir alışverişi programına o zaman sevgili Ayten ile birlikte HADEP Kadın Kolları adına katılmıştık.
O dönemin siyasi partileri olan CHP, MHP, DYP, RP, HADEP ve ÖDP’li kadınlar olarak (AKP daha kurulmamıştı) ilk kayıtlar alınıp tanışmaya geçtiğimizde MHP’den gelen kadınlar, “HADEP’ten gelen kadınlarla asla bir araya gelmeyiz, bizi onlarla aynı programa nasıl çağırırsınız” deyip gitmek istediler.
Kadın iletişimi etkin oldu ve katılım kararı aldılar. Kadın iletişimini dert edinen kadınların katılımıyla beş günlük program, farklı fikirlerin, renklerin, kimliklerin dilanı, horonu, ezgisinin mihricanına dönüştü. Son gece de anadillerimizle sırayla stran, ezgi, şarkılarla bitirecektik.
Ben “Kurdîstan min” stranını söylediğimde MHP’li kadınlar sonuna kadar dinlediler. Anadilinde coğrafyasının adını söylemenin, topraklarının tarihsel adının inkâr edilmemesinin ülkeyi bölmeyeceğini hissettiler. En içten duygularımızla böylece vedalaştık.
Beş gün gibi kısa bir sürede “asla olmaz” denen gerçekleşmişti. Yine CHP’li bir siyasetçi kadın, Barış Annesi’nin elini tutup kaldırması üzerine dışlandı, aleyhine bildiriler dağıtıldı. Ama onun ikamet ettiği yerleşim alanı tüm bu saldırılara rağmen CHP, 30 yıl sonra ilk kez orada en yüksek oyu alarak belediye başkanlığını kazanmıştı. Hem de onun yaptığı çalışmayla…
Bu deneyimler de bize gösteriyor ki, demokrasi, barış, kadın hakları, eşitlik, özgürlük, insan hakları, demokratik özyönetim oylamayla sunulamaz, Bunları düşmanlaştırmayla yaratılan ön yargılarla oylamaya sunanlar insanlık ailesinin üyesi olmaktan vazgeçenlerdir. Ortak vatanda ortak yaşam yerine kan ve revanı inşa edenlerdir.
Bugün Ortadoğu’nun kalbi (dört tarafıyla) Kürdistan’dır. İnsanlık ailesinin üyesi olmaktan vazgeçmemiş, üyelerine dört elle sarılmış, Önderliği’yle bu aileyi büyütmeye kararlı bir duruşun sahibidir.
Hiçbirimiz politikanın görünen yaygın yüzünün siyasi partiler, entelektüeller, medya, sendika, STK ve kadın hareketleri gibi örgütlü yapılar olduğunu inkâr edemeyiz. Yarın daha da fazla geç kalmadan an’da yol almak, an’ı tarihleştirme sorumluluğunu üstlenelim; her iki tarafın acı kayıplarına eşit saygı duyarak, aşağılayıcı, dışlayıcı nefret dilini kullanmadan, daha güven verici bir yaklaşım ve dille, tüm karma örgüt ve siyasi partilerden kadınlar, kadın aktivistler… amasız, ayrım yapmaksızın bir araya gelebilmelidir.
“Ne ret-inkâr, ne isyan”, “öl-öldür yerine, yaşa-yaşat” ortak duruşla barışı toplumsallaştırmaya yol alalım. Bu yolda sizinle yan yana olduğumuzu bilmenizi isteriz.
Toplumsal barışın inşa mücadelesi amasız olmak durumundadır. Toplumsal barışın umudu amasız olursa büyür, büyütülebilir. Umutsuzluk barış, özgürlük ve demokrasinin düşmanıdır.