• İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
5 Kasım 2025 Çarşamba
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
ABONE OL!
GİRİŞ YAP
Yeni Yaşam Gazetesi
JIN
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Yeni Yaşam Gazetesi
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Ana Sayfa Yazarlar Sinan Cudi

Barışın özneleşmesi  

5 Kasım 2025 Çarşamba - 00:00
Kategori: Manşet, Sinan Cudi, Yazarlar
Barışın özneleşmesi   

Bugün ihtiyaç duyulan şey, umut ya da iyimserlik değil; sorumluluk bilincidir. Barış, bir duygudan çok bir görevdir. Bu görevi yerine getirmek için ne devlete ne lütfa gerek vardır. Sadece cesarete, örgütlenmeye ve kolektif akla ihtiyaç vardır. Çünkü barış, ancak halkın kendi elleriyle kurduğu zaman gerçek olur

Sinan Cudi

Ya inanılmaz bir iyimserlik ya da korkunç bir kötümserlikle bakmak zorunda değiliz. Her olay ve olguyu bin yılların biriktirdiği duygu yoğunluğu ve neredeyse bir sigara yaprağı kadar incelmiş bir ruh haliyle değerlendirmek kimseye fayda sağlamaz.

İyimserlik ve kötümserlik arasında gelip gitmek, karşıda bulunan tehdit ve tehlikenin farkına varılmamasına yol açıyor. Bu konuda belirli bir yetkinliği yakalayanların da bunu nasıl bertaraf edebileceği konusunda yeterli bir fikir üretkenliği ve mücadele zenginliği yakalayamadığı ortada. Neticede karşı tarafın günlük propaganda bombardımanı içerisinde kendi haklı taleplerini dillendirme ve “çoğalma” eylemini gerçekleştiremiyor. Şikayetçi ve beklentili üslup neredeyse tüm demokratik, yurtsever kamuoyuna hâkim oluyor.

Bir anlamda beklentili bir ruh halinin yarattığı bu sonuç şüphesiz en çok da hayatını ve tüm varlığını barış için adayan Kürt halkı açısından olumsuz bir duruma yol açıyor. Birilerinden beklenen hiçbir talep istenen düzeyde ve ölçüde elde edilemez.

Barış, devletin veya herhangi bir iktidar odağının bir lütfu değildir. Barış, bir toplumsal inşadır; halkın kendi elleriyle kurduğu, yaşattığı ve koruduğu bir düzendir. O nedenle barışı istemek yetmez, onu üretmek gerekir. Fakat üretim, sadece maddi bir faaliyet de değildir. Barışı üretmek; bir toplumsal bilinç, bir siyasal tutarlılık ve örgütlü bir yaşam biçimi kurmak anlamına gelir. Çünkü örgütlenmeyen bir toplum, taleplerini dile getirebilir ama onları gerçekleştiremez.

Devlet, kendi doğası gereği, toplumu pasif bir konumda tutmak ister. Yurttaşın özneleştiği, kendi karar mekanizmalarını kurduğu, denetlediği ve müdahale ettiği bir yapı devletin alıştığı hiyerarşiyi bozar. Tam da bu yüzden barışın yolu, halkın kendi gücüne güvenmesinden geçer. Demokratik toplum fikri, işte bu güvenin siyasal formudur: yurttaşın devletten değil, birbirinden güç aldığı bir yaşam biçimi.

Barış süreci denilen şey, yalnızca masalarda yürütülen müzakerelerle sınırlı kalamaz. Eğer toplum o masanın etrafında yoksa, o masa zaten halkın masası değildir. Halkın örgütlü varlığı, sürecin hem teminatı hem de devamlılığının kaynağıdır.

Bugün demokratik bir toplumun en büyük sınavı, kendi kaderini başkalarından beklememekle ilgilidir. Devletin ya da iktidarın “barış politikası” açıklamasını beklemek, halkın öznesini edilgenleştirir.

Oysa barış, halkın gündelik yaşamında başlar: komşusuna, doğaya, emeğe, kimliğe, kültüre, inanca nasıl davrandığında; kendi dilini, kültürünü nasıl sahiplendiğinde; ötekini nasıl dinlediğinde belirir.

Toplum, devletten beklemeden barışı inşa etme cesaretini göstermek zorundadır. Tarih, toplumların kendi inisiyatifiyle köklü değişimler yarattığı örneklerle doludur. Barışı kalıcı kılacak olan da tam olarak bu inisiyatiftir: halkın kendi yaşam alanında, kendi yöntemleriyle kurduğu demokratik direniş.

Bu direnişin merkezinde örgütlenme vardır. Örgütlenme, ahlaki bir tutumdur. Bir araya gelmek, yalnız kalmamak, dayanışma üretmek, birbirinin yükünü paylaşmak… Barış kültürü, tam da bu ilişkiler ağında filizlenir. Her köy meclisi, her kadın platformu, her gençlik inisiyatifi, her ekoloji grubu barışın somut bir hücresi gibidir. Bu yapılar geliştikçe, toplum devlete muhtaç olmadan kendi kaderini belirleme yeteneğini kazanır.

Demokratik toplum, kendi hukukunu da kendi adalet anlayışını da yaratır. Bu, yasadışı bir alan değildir. Meşruiyetin tabandan kurulduğu bir alandır. Devletin “üstten” dayattığı düzen, “zor”la ayakta durur. Oysa demokratik toplumun düzeni rıza ile, yani gönüllülükle kurulur. Bu fark, barışın niteliğini belirler: iknaya ve ortak akla dayalı bir yaşam.

Barışın sürdürülebilir olması, toplumun kendi içinde adaleti nasıl tesis ettiğine bağlıdır. Adalet duygusu gelişmemiş bir toplumda barış yalnızca bir ateşkestir. Gerçek barış, kimsenin dışlanmadığı, kimliğinden dolayı suçlanmadığı, emeğin ve onurun değer gördüğü bir ortamda mümkündür. Bunun yolu da kültürden, sanattan, dilden, günlük ilişkilerden geçer. Toplum, kendi kültürel üretimini çoğalttıkça, devlete alternatif bir yaşam estetiği yaratır.

Bugün barış talebini yükselten herkesin önünde aynı görev duruyor: Beklemek yerine inşa etmek. Bunun anlamı, her mahallede, her okulda, her üretim alanında barışın ilkelerini örgütlemektir.

Sonuçta barış, bir toplumun kendi kendine konuşma biçimidir. Kendisiyle barışamayan bir toplum, hiçbir dış aktörle barışamaz. Bu nedenle barış sürecinin en devrimci yanı, toplumu dönüştürme gücüdür. İnsanlar, barış içinde yaşamayı öğrenirken aynı zamanda yeni bir siyasal kültür de yaratırlar: hiyerarşi yerine katılımın, korku yerine dayanışmanın, suskunluk yerine sözün kültürü.

Bugün ihtiyaç duyulan şey, umut ya da iyimserlik değil; sorumluluk bilincidir. Barış, bir duygudan çok bir görevdir. Bu görevi yerine getirmek için ne devlete ne lütfa gerek vardır. Sadece cesarete, örgütlenmeye ve kolektif akla ihtiyaç vardır. Çünkü barış, ancak halkın kendi elleriyle kurduğu zaman gerçek olur.

PaylaşTweetGönderPaylaşGönder
Önceki Haber

Dünyayı sarsan oyun: Futbol

Sonraki Haber

Adem-i merkeziyetçi bir yönetim modeli ne kadar mümkün?

Sonraki Haber
Adem-i merkeziyetçi bir yönetim modeli ne kadar mümkün?

Adem-i merkeziyetçi bir yönetim modeli ne kadar mümkün?

SON HABERLER

5G ile radyasyon ağının içinde yaşayacağız!

5G ile radyasyon ağının içinde yaşayacağız!

Yazar: Heval Elçi
5 Kasım 2025

Egemenin gölgesindeki akıl sahiplerine

Egemenin gölgesindeki akıl sahiplerine

Yazar: Heval Elçi
5 Kasım 2025

Adem-i merkeziyetçi bir yönetim modeli ne kadar mümkün?

Adem-i merkeziyetçi bir yönetim modeli ne kadar mümkün?

Yazar: Reyhan Hacıoğlu
5 Kasım 2025

Barışın özneleşmesi   

Barışın özneleşmesi  

Yazar: Bedri Adanır
5 Kasım 2025

Dünyayı sarsan oyun: Futbol

Dünyayı sarsan oyun: Futbol

Yazar: Nazlı Buket Yazıcı
5 Kasım 2025

Provokasyonun gölgesinde: DEM Parti’nin sorumluluğu ve stratejisi

Colani ve ‘ılımlı muhalif’ sorunu

Yazar: Nazlı Buket Yazıcı
5 Kasım 2025

Kimin Cumhuriyeti

Kimin Cumhuriyeti

Yazar: Reyhan Hacıoğlu
5 Kasım 2025

  • İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
yeniyasamgazetesi@gmail.com

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır

Welcome Back!

Login to your account below

Forgotten Password?

Retrieve your password

Please enter your username or email address to reset your password.

Log In

Add New Playlist

E-gazete aboneliği için tıklayınız.

Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
  • Tümü
  • Güncel
  • Yaşam
  • Söyleşi
  • Forum
  • Politika
  • Kadın
  • Dünya
  • Ortadoğu
  • Kültür
  • Emek-Ekonomi
  • Ekoloji
  • Emek-Ekonomi
  • Yazarlar
  • Editörün Seçtikleri
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Karikatür
  • Günün Manşeti

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır