Türk devleti adına bu süreci yürütenler, Demokratik Toplum ve Barış sürecini, kendilerine göre tanımlayıp, altına başarı imzası atsalar da şimdiye kadar ortaya çıkan umudun aslında tek bir mimarı var. Önder APO!
Emine Ilgaz
Demokratik Toplum ve Barış süreci üzerinde tartışmalar tüm harareti ile devam ediyor. Türkiye’nin gündemine her geçen gün daha fazla yerleşen bu tarihi adımın, yürütülen bu sıcak tartışmalara rağmen hala yeterli, düzeyli, doğru ve gerçek rotasında olduğu söylenemez. Bunun nedenini anlamalıyız. Anlamalıyız ki gerçekten başarıldığında sadece Türkiye’de değil bölgemizde ve dünyada değişim ve dönüşüme öncülük edebilen bir toplum haline gelebilelim. Gerçekten dünyanın en güzel coğrafyası ve en köklü tarihine sahip olan ülkemizi bu yüzyılın özgürlük mücadelesinde öncü, demokrasi modelinde örnek ve model, yaşam ölçüleriyle çekim merkezi olan bir mekana çevirelim. Ortadoğu’yu kaynayan kazana çeviren uluslararası sisteme karşı, önce kendi iç barışımızı gerçekleştirerek sağlam bir güvenlik kubbesi oluşturalım. Çelik kubbe arayışında olan ülkenin güvenlik bürokrasisi, bunun yerine oluşturacakları eşsiz barış kubbesinin arayışında olsalar daha çok sonuç alırlar. Bu coğrafya bunun tanığıdır.
Demokratik Toplum ve Barış süreciyle ilgili tartışmalar, bu sürecin 2. Aşamasına geçilip geçilmediği konusuna odaklanmış bulunuyor. Cumhur ittifakı cephesinde içinde bulunduğumuz bu tarihi sürecin tüm adımlarının atıldığı, gerekenlerin yapıldığı, adına sorun denilmese de Türkiye’nin geçmişine yön vermiş Kürt halkının özgürlük ve varlık mücadelesinin şimdiye kadar aktığı mecradan çıkarılması için karar verildiği yönünde değerlendirmeler yapılmaya devam ediyor. En son Cumhurbaşkanı da sürece sahip çıkan açıklamalar yaptı. Fakat hala ne söylenmek istendiği anlaşılmıyor. Bu süreç Kürt özgürlük hareketinin tasfiyesi için mi yoksa böyle bir mücadeleye kaynaklık eden bir halkın özgürlük ve varlık sorunlarının çözülmesi için mi yürütülüyor, bilinmiyor.
Şimdiye kadar yapılanların dökümünü yaptığımızda iktidar ve devlet cephesinden, sürecin gelişmesi için ciddi bir çabanın olmadığı da görülüyor. Adeta ‘olsa iyidir, olmasa da olur’ havasında bir gayri ciddi tutumu tespit etmek zor değildir. Aba altından sopa göstermek iktidar cephesinin kullandığı bir yöntem ve bu durum güven vermiyor. Kürt toplumu Önderliğine duyduğu güven, inanç ve bağlılıkla bu sürecin gelişmesi için isteğini de fedakarlığını da göstermeyi sürdürüyor.
Türk devleti adına bu süreci yürütenler, Demokratik Toplum ve Barış sürecini, kendilerine göre tanımlayıp, altına başarı imzası atsalar da şimdiye kadar ortaya çıkan umudun aslında tek bir mimarı var. Önder APO! 27 Şubat’ta gerçekleştirdiği tarihi çağrı ile yeni bir dönemin kapısını açan, Türkiye siyasetini esir almış olan ulus devletçi reflekslerden oluşan kaybet-kaybet denklemini kıran bu Önderlik gerçekliği oluyor. İçinde bulunduğumuz tartışmaların rotasını tutturamaması bu gerçekliğin üzerini örtme çabasından ileri geliyor. Biliniyor, dünya bir araya gelse PKK’nin örgütsel varlığına son vermesi sağlanamazdı, son on yılı çok ağır bir savaş süreci olarak yaşayan bu yapıya kimse silahlı mücadeleyi sonlandırmasını sağlatamazdı, onlarca yıl, büyük fedakarlıklarla yarattıkları mevzilerden çektiremezlerdi. Bunların hepsi bu Önderlik gerçekliği sayesinde oldu. Bunların hepsi, Demokratik Toplum ve Barış sürecinin geliştirilmesi, Türkiye’nin yeni yüzyılının barış ve kardeşlik yüzyılı olması için yapıldı. Elbette bu tarihi adımları atan Önderlik gerçekliğinin yaptıkları bunlarla sınırlı değil. Şimdi herkesin gördüğü, duyduğu, etkilendiği bu gelişmelerin arkasında ulus devletçilik ve reel sosyalizmin insanlığı sürüklediği krizleri aştıran bir demokratik toplum paradigması ve demokratik sosyalizm bilincinin geliştirilmesi var. Böyle bir yeni sistem inşasına çağrı ve bunun gelişmesi için ortaya koyulan radikal bir irade var.
Bu büyük tarihi gelişmeyi örtbas etmek, gizlemek için Türk devlet yetkililerinin içine girdiği tutum ise atılan bu adımların üzerine kendi imzalarını atma çabası oluyor. Tüm bu gelişmeler, bir amaç, bir hedef için olmuyormuş gibi, sanki iktidar istiyor ve karşı taraf yapıyormuş gibi bir algıyı yaratarak bu gerçeklik karartılmaya çalışılıyor.
Kuşkusuz ortada bir başarı vardır. Türkiye’ye içine girdiği açmazlardan çıkış fırsatı sunulmaktadır. Türkiye’nin son elli yıllında etkilemediği hiçbir olgu bırakmayan Kürt halkının varlık ve özgürlük sorununun barış temelinde çözülmesi gündeme girmiştir. Kürt varlığına karşı koyu inkarcı çizgiyi en sağdan sürdüren bir siyasi oluşumun dilinden artık ret edilemeyeceği itiraf edilen Kürt gerçekliği, yüz yıl sonra ilk kez cumhuriyetle bütünleşme gündemine kavuşmuştur. Bu çok büyük bir başarıdır. Bu başarının sahibi ise İmralı’da, oldukça sınırlı iletişim koşullarında, iğne ucuyla kuyu kazarcasına mücadele eden Önderlik gerçekliğidir. Önderlik gerçekliğinin hakikati, doğru anlaşılmadan ve anlatılmadan, Türkiye’nin bu süreci geliştirebilmesi ise çok zordur. Hakikatler er ya da geç açığa çıkar. Devlet samimiyet testinden ancak bu Önderlik gerçekliğine hakkını vermesi ile geçer. Başarı testi için ise yapıyormuş gibi değil gerçekten bu sürecin gelişmesi için adımlar atarak geçebilir.









