Barış ve özgürlük, ancak halkların birlikte hareket etmesiyle gerçekleşir; bu, Sayın Öcalan’ın çağrısının özüdür. Tek bir cümle ile Kürtlerin birliği, bölgedeki demokrasi, barış ve özgürlük mücadelesinin anahtarıdır
Şirin Bayık
DBP Eş Genel Başkanı Keskin Bayındır, 27-29 Ağustos’ta katıldığı “Arap Ülkeleri Sosyal Demokrat Müttefikler Konferansı” sonrası ilk kez gazetemize değerlendirmelerde bulundu. Konferansın önemli bir döneme denk geldiğini belirten Bayındır, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın Kürt Birliği çağrısına ilişkin değerlendirmede bulunarak, “Sayın Öcalan’ın bu sözü; Kürt halkının tarihsel bölünmüşlüğünü aşarak özgür ve eşit bir yaşamı birlikte inşa etmesi için ortaya konulmuş stratejik bir toplumsal perspektiftir” dedi.
- Süleymaniye’de, Kürdistan Bölgesi, Irak, Türkiye, Rojava ve komşu ülkelerden çok sayıda parti ve hükümet yetkilisinin katılımıyla Arap Ülkeleri Sosyal Demokrat Müttefikler Konferansı düzenlendi. Orta Doğu’da yaşanan son gelişmeleri göz önünde bulundurduğumuzda Güney Kürdistan’da katıldığınız konferansı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Konferans çok önemli bir döneme denk geldi. Orta Doğu’da halklar ciddi bir krizle karşı karşıya ve bu krizden çıkış ancak halkların birlikte hareket etmesiyle mümkün. Bu açıdan Süleymaniye’de böylesi geniş katılımlı bir buluşma yapılması oldukça anlamlıydı. Burada bir araya gelenler sadece diplomatik bir protokol için değil; ortak bir gelecek ve ortak mücadele zemini kurma arayışı için buluştular. Katılımın genişliği, özellikle de Kürdistan Bölgesi’nden, Irak’tan, Türkiye’den, Rojava’dan ve Arap coğrafyasından gelen siyasi ve toplumsal aktörlerin bir araya gelmiş olması, ortak bir demokratik cephe ihtiyacını ve arayışını somutlaştırmıştır. Sizlerin de takip ettiği gibi, bölgemizdeki tarihsel kriz derinleşirken, halkların demokratik dayanışması ve ortak mücadele zemini her zamankinden daha büyük bir ihtiyaç haline gelmiştir. Bu nedenle, bu konferansı, salt diplomatik bir etkinlik olmanın ötesinde, Orta Doğu halklarının kendi kaderlerini birlikte tayin etme iradesini geliştirmeye yönelik önemli bir platform olarak değerlendiriyorum.
Konferans, Kürt Halk Önderi Sayın Abdullah Öcalan’ın uzun yıllardır dile getirdiği “Demokratik Ortadoğu Konfederalizmi” vizyonunun zemininin giderek olgunlaştığını bir kez daha bizlere göstermiş oldu. Sayın Öcalan, Ortadoğu’da yaşanan çok katmanlı krizlerin, ulus-devletçi zihniyetin iflası olduğunu defalarca belirtmiştir. Bu bağlamda, halkların kendi kimlikleri, dilleri, inançları ve yaşam biçimleriyle bir arada yaşadığı, eşit ve özgür bir demokratik sistemin inşası elzemdir. 27 Şubat 2025’te yaptığı “Barış ve Demokratik Toplum” çağrısında da bu ihtiyacı bir kez daha vurgulamıştır.
Süleymaniye’deki bu buluşmanın, halkların birliğine ve demokratik çözüm arayışlarına katkı sunabilmesi için sadece protokol düzeyinde kalmaması, halk tabanlı bir siyasal dönüşüm stratejisine dönüşmesi gerektiğine inanıyoruz. Arap halklarının demokratik güçleriyle, Kürt halkının farklı parçalardaki özgürlük mücadeleleri arasında geliştirilecek stratejik ilişkiler, Ortadoğu’nun yeniden demokratik inşasında önemli bir rol oynayacaktır. Bu yönüyle konferansın geleceğe dönük ortak örgütlenme, dayanışma ve mücadele zeminlerini tartışması, büyük bir ihtiyaçtır.
Sayın Öcalan’ın işaret ettiği demokratik toplum perspektifi, sadece Kürt halkı için değil, Arap, Türk, Fars ve tüm bölge halkları için bir çıkış yoludur. Bu paradigma; merkeziyetçi, tekçi ve otoriter rejimlerin yerine; yerel demokrasiye dayalı, kadın özgürlüğünü esas alan, ekolojik ve çoğulcu bir yaşamın inşasını önermektedir. Dolayısıyla bu konferansın, Öcalan’ın çözüm perspektifinin yaygınlaşmasına ve halkların bu paradigmada birleşmesine hizmet etmesi, tarihi bir anlam taşıyacaktır. Parti olarak halklar arasında stratejik bir demokratik ittifakın kurulması için üzerimize düşen tüm sorumlulukları almaya hazır olduğumuzu da belirtmek isterim.
- Abdullah Öcalan’ın Kürtlerin birliğine ilişkin “Kürtler demokratik temelde birlik olmalı” sözünü nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu söz aslında sadece bir çağrı değil, çok daha derin bir perspektifi içeriyor. Sayın Öcalan’ın bu sözü; Kürt halkının tarihsel bölünmüşlüğünü aşarak özgür ve eşit bir yaşamı birlikte inşa etmesi için ortaya konulmuş stratejik bir toplumsal perspektiftir. Bu söz, geçmişin aşiretçi, devlet güdümlü ve merkeziyetçi birlik anlayışlarının ötesine geçilerek, halkın doğrudan öz örgütlülüğü üzerinden gelişecek bir birlik modelini işaret etmektedir.
DBP olarak bu yaklaşımı, Kürt halkının tüm parçalarında yükselttiği özgürlük mücadelesini ortak bir zeminde buluşturmanın en sahici ve sürdürülebilir yolu olarak görüyoruz. Sayın Öcalan, Kürt birliğini inşa ederken kimsenin kimseye hükmetmediği, bütün parçaların ve siyasal iradelerin eşit temsiliyete dayandığı, kadın özgürlüğünü ve halk demokrasisini esas alan bir örgütlenmeyi temel almıştır.
“Demokratik birlik” kavramı, dar milliyetçiliğe, tekçilik anlayışına ve devletçi reflekslere karşı halkların demokratik öz iradesiyle buluştuğu bir modeldir. Bu model sadece Kürtlerin değil; Arapların, Türklerin, Farsların ve tüm bölge halklarının barış içinde yaşamasını mümkün kılacak çoğulcu bir sistemin de zeminidir. Çünkü Sayın Öcalan’ın ifade ettiği gibi, özgür Kürt, demokratik Ortadoğu’nun temelidir.
Bu yaklaşımın hayata geçirilmesi, sadece siyasi yapılar arası ittifaklarla sınırlı değildir. Halk meclislerinden kadın örgütlenmelerine, gençlik inisiyatiflerinden yerel yönetimlere kadar tabandan gelişecek bir toplumsal demokratikleşmeyle mümkündür. Kürtlerin birliği, ancak bu temelde gelişirse kalıcı olabilir.
27 Şubat 2025’te yaptığı “Barış ve Demokratik Toplum” çağrısında Sayın Öcalan, bir kez daha net olarak belirtmiştir: Kürt sorununun çözümü ne silahla ne de devlet pazarlıklarıyla sağlanabilir; çözüm, demokratik toplumun inşasında ve halkların kendi iradesine dayanmasındadır.
Kürt halkının birliğini bir ulusal ittifak meselesinden ziyade, demokratik ulus paradigması temelinde bir özgürlük ve eşitlik projesi olarak görmek ve mücadelemizi bu doğrultuda şekillendirmemiz gerekiyor. Birlik ancak halkla kurulan doğrudan bağ, ortak değerlerde buluşma ve birlikte yaşam iradesiyle anlam kazanır. Sayın Öcalan’ın çizdiği bu yol haritası, bizim için sadece bir fikir değil, siyasal ve toplumsal mücadelemizin pusulasıdır.
- Abdullah Öcalan’ın bu çağrısı nasıl hayata geçirilmeli ve ne gibi adımlar atılmalıdır?
Bunun hayata geçmesi için öncelikle yeni bir bilinç düzeyi gerekiyor. Yani dar milliyetçilikten, merkeziyetçilikten uzak, demokratik ulus anlayışını benimsemiş bir zihniyetle yaklaşmak şart. Bu çağrının gerçek anlamda hayata geçmesi, sadece siyasi partiler arasındaki yüzeysel ittifaklarla değil, halkın tüm kesimlerinin doğrudan katılımıyla, kadın özgürlüğünün merkezde olduğu, yerel demokrasi ve çoğulculuğa dayanan yeni bir siyasal toplumsal inşayla mümkündür. Öcalan, bu çağrısıyla ulus-devletçi dar kalıpların ötesine geçerken, Kürt halkının birliği ile Ortadoğu halklarının ortak özgürlük mücadelesi arasında güçlü bir bağ kurmaktadır.
Bu birliğin gerçekleşebilmesi için öncelikle Kürt halkının dört parçadaki tüm bileşenlerinin, aşiretçilikten, dar milliyetçilikten ve merkeziyetçi zihniyetten arınarak Öcalan’ın geliştirdiği demokratik ulus paradigmasına uygun yeni bir bilinç düzeyine ulaşması gerekmektedir. Bu paradigma, sadece Kürtlerin değil, tüm halkların, inançların ve kimliklerin eşitliğine dayanır. Kadın özgürlüğünün ise bu birliğin olmazsa olmazı olduğunu vurgulamak gerekir. Kadınların öncülüğünde geliştirilecek bir mücadele hattı olmadan demokratik bir birlikten söz etmek mümkün değildir.
Birlik, yalnızca siyasi partilerin protokolleriyle değil, halkın doğrudan iradesinin temsil edildiği yerel meclisler ve demokratik konseylerin güçlendirilmesiyle tabandan örülmelidir. Bu sayede, Kürdistan’ın dört parçasında faaliyet gösteren siyasi yapılar, sivil toplum örgütleri ve kadın-gençlik inisiyatifleri karşılıklı saygı temelinde bir araya gelerek ortak mücadele zemini oluşturabilir. Hiçbir yapının diğerine üstünlük dayatmadığı, eşit temsiliyete dayalı bir yaklaşım bu sürecin temelidir.
Parçalar arasındaki bu birlik, ortak ulusal konferanslarla kurumsallaştırılmalı ve bu konferansların stratejik kararlar alabilecek yetkin yapılar haline gelmesi sağlanmalıdır. Öcalan’ın uzun süredir önerdiği “demokratik ulus kongresi” modeli tam da bu ihtiyaca karşılık gelir. Ancak bu yolculukta karşılaşılan en büyük engel, başta Türk devleti olmak üzere bölge devletlerinin Kürt birliğini bozma ve parçalama politikalarıdır. Bu nedenle, halkın kendi öz iradesine dayanarak devletten değil kendi örgütlü gücünden güç alması, mücadeleyi büyütmesi hayati önemdedir.
Sayın Öcalan’ın “Barış ve Demokratik Toplum” çağrısı, yalnızca savaş karşıtı bir tutum olmanın ötesinde, özgürlükçü, eşitlikçi ve toplumsal sözleşmeye dayanan yeni bir yaşam modelinin inşasını ifade eder. Bu çağrının en temel ayağı ise, Kürt halkının dört parçası arasında geliştirilecek eşit, demokratik ve halk temelli birliktir. Demokratik Bölgeler Partisi olarak bizler, Öcalan’ın bu tarihsel çağrısını bir talep değil, tarihi bir görev olarak kabul ediyor; bu birliğin inşasını halklarımızın özgür ve onurlu geleceği için stratejik bir hedef olarak benimsiyoruz. Çünkü bu çağrı, sadece bugünü değil, yarının özgür Kürdistan’ını ve demokratik Ortadoğu’sunu kuracak yolun ta kendisidir.
- Kürdistani siyasal ve toplumsal dinamikler Kürt birliğine yaklaşımı ne düzeyde olmalıdır? Süleymaniye’de son dönemde yaşananlar birlik çalışmasına ve umuduna nasıl etki ediyor?
Bu süreçte tüm Kürdistani yapıların birlik fikrine çok daha duyarlı yaklaşması gerekiyor. Çünkü artık birlik, sadece tarihsel bir hedef değil; aynı zamanda çok ciddi bir zorunluluk. Kürt halkı dört parçada eş zamanlı olarak çok boyutlu saldırılar, inkâr politikaları ve parçalama stratejileriyle karşı karşıya iken, birlik artık ertelenemez bir görevdir.
DBP olarak, Kürt Halk Önderi Sayın Abdullah Öcalan’ın uzun yıllardır geliştirdiği “demokratik ulus” paradigması temelinde, Kürdistani tüm siyasal ve toplumsal kesimlerin birlik zemininde buluşmasını hayati bir gereklilik olarak görüyoruz. Bu birlik, devlet destekli yapay kutuplaşmalara, dar milliyetçiliğe ve parçacı yaklaşımlara karşı inşa edilmelidir.
Sayın Öcalan’ın 27 Şubat 2025’te yaptığı “Barış ve Demokratik Toplum” çağrısı, sadece Türk devletine değil, Kürt halkının tüm kesimlerine de yapılmış evrensel bir çağrıdır. Bu çağrı, halkın doğrudan iradesiyle, demokratik temelde, eşitlikçi, çoğulcu ve kadın özgürlüğünü esas alan birliğin inşa edilmesidir. Dolayısıyla, Kürdistani siyasal aktörlerin bu çağrı doğrultusunda, geçmişin rekabetçi siyaset tarzını terk etmeleri, birbirini dışlamayan, ortak mücadeleyi esas alan bir çizgiye yönelmeleri gerekir.
Bugün Süleymaniye başta olmak üzere Kürt kentlerinde yaşanan gelişmeler, birliğin inşası kadar onun ne kadar kırılgan olduğunu da göstermektedir. Süleymaniye, Kürt halkı açısından tarihsel olarak hem siyasal bilinç hem de toplumsal direniş açısından özel bir yere sahiptir. Ancak son dönemlerde yaşanan siyasi gerilimler, güvenlik merkezli müdahaleler ve halk iradesini yok sayan yaklaşımlar, Kürt birliği fikrine zarar vermektedir.
Bu durum, Sayın Öcalan’ın defalarca uyardığı “devlet aklıyla hareket eden Kürtler” sorununu yeniden gündeme getirmektedir. Kürdistani siyasal yapıların bir kısmının dar örgütsel çıkarları öncelemesi, halkın kolektif özgürlük mücadelesini gölgede bırakmaktadır. Halbuki Sayın Öcalan, “birliğin gücü örgütsel değil, halksal olmalıdır” diyerek bu tür yaklaşımlara karşı bir demokratik mücadele çizgisi önermektedir.
Süleymaniye’de yaşanan bu gelişmeler, aynı zamanda halkın barış, adalet ve eşitlik arayışını büyütme sorumluluğunu da beraberinde getirmektedir. Halk, siyasal aktörleri barış ve birlik yönünde zorlamalı; toplumsal vicdan, bölgesel çıkar hesaplarının önünde durmalıdır. Demokratik ulus çizgisi, bu anlamda sadece partilerin değil, tüm halk kesimlerinin sahipleneceği bir yol olmalıdır.
Demokratik Bölgeler Partisi olarak çağrımız nettir:
- Kürdistani tüm siyasal yapılar, Sayın Öcalan’ın paradigmasında ifadesini bulan demokratik birlik zemininde bir araya gelmeli,
- Ortak halk meclisleri, kadın ve gençlik inisiyatifleri aracılığıyla tabanla bağlarını güçlendirmeli,
- Dört parça Kürdistan’da birbirini tamamlayan değil, birbiriyle konuşan, dayanışan ve birlikte mücadele eden bir siyasal pratik geliştirilmelidir.
- Çünkü Kürt birliği, halkların kardeşliğiyle örülecek demokratik Ortadoğu’nun kapısını aralayacak en temel adımdır. Ve bu adım, barışçıl bir çözüm ve demokratik bir toplumla uyum içinde hayata geçirilmelidir. Bu durumu bir slogana veya söyleme dökecek olursak; ‘’Birlik, şimdi olmalıdır; halkın iradesi, bölgesel hesapların önüne geçmelidir.’’
- Rojava’nın statüsünün konuşulduğu bir dönemde Kürtlerin birlik olması neden önemlidir?
Rojava’nın statüsünün tartışıldığı bu kritik dönemde, Kürtlerin birlik olması, sadece Kürt halkının geleceği için değil, aynı zamanda bölgenin demokratik dönüşümü için de hayati önemdedir. Kürt halkının kazanımlarını koruyup ilerletebilmesinin, ancak güçlü ve demokratik bir birlik zemininde mümkün olacağına inanıyoruz.
Kürt Halk Önderi Sayın Abdullah Öcalan’ın geliştirdiği “Demokratik Toplum” paradigması, tek taraflı ulus-devletçi anlayışların ötesinde, çok kimlikli, çoğulcu ve eşitlikçi bir toplumsal modelin inşasını hedefler. Bu bağlamda, Rojava’da ortaya çıkan demokratik özerklik deneyimi, Kürt halkının ve bölgedeki diğer halkların özgürlük mücadelesinin somut bir yansımasıdır. Ancak bu deneyimin sürdürülebilirliği ve uluslararası alanda tanınırlığı, Kürtlerin ortak ve güçlü bir irade ortaya koymasına bağlıdır.
Birlik, Kürt halkının farklı parçalarında yürütülen mücadelelerin ortaklaştırılması, dış müdahalelere karşı savunulması ve diplomatik alanda güçlü bir ses yaratılması açısından zorunludur. Ayrışmalar ve iç çekişmeler, Rojava’nın statüsünü tartışırken Kürtlerin kırılgan pozisyonunu daha da zayıflatmaktadır. Oysa Sayın Öcalan’ın 27 Şubat 2025 çağrısında da vurguladığı gibi, barış ve demokratik toplumun yolu, halkın demokratik iradesinin birleşmesinden geçmektedir.
Rojava’daki demokratik özerk yapı, Kürt halkının kendi kaderini tayin hakkının en somut ifadesidir. Bu hak, ancak Kürtlerin bütünlüklü bir demokratik birlik çerçevesinde savunulabilir. Farklı Kürt bölgelerindeki siyasal, toplumsal ve kültürel dinamiklerin bir araya gelmesi, hem Suriye’nin geleceğinde söz sahibi olmalarını sağlar hem de bölgedeki hegemonik devlet politikalarına karşı dayanışmayı güçlendirir.
Dolayısıyla, Kürtlerin birlik olması, Rojava’nın statüsünün korunması ve genişletilmesi açısından en güçlü teminat olarak karşımızdadır. Bu birlik, demokratik ulus perspektifiyle, farklılıkları koruyan ancak ortak bir demokratik gelecek inşa eden bir modeli mümkün kılar. Barış ve özgürlük, ancak halkların birlikte hareket etmesiyle gerçekleşir; bu da Sayın Öcalan’ın çağrısının özüdür. Bu çerçevede tek bir cümle ile vurgulayacak olursak; Kürtlerin birliği, bölgedeki demokrasi, barış ve özgürlük mücadelesinin anahtarıdır!
- Kürtlerin birliği çalışmalarını hangi aşamada değerlendiriyorsunuz? Ne gibi eksiklikler görüyorsunuz?
Kürtlerin birliği çalışmaları, tarihsel ve güncel koşulların zorluklarına rağmen önemli bir aşamaya ulaşmıştır.
Bazı önemli adımlar atıldı ama yeterli değil. En büyük eksiklerden biri, Kürt siyasi yapıları arasında hâlâ geçmişten gelen ideolojik farklılıkların aşılamamış olması. Samimi bir diyalog zemini kurulmadan birlik ilerlemez.
Bir diğer eksik, tabanı kapsayan güçlü demokratik mekanizmaların eksikliği. Süreci yukarıdan değil, aşağıdan inşa etmek gerekiyor. Ve elbette dış müdahaleler… Bölge devletlerinin parçalama politikaları hâlâ devam ediyor. Bu yüzden bir yandan içerde birlik sağlanmalı, diğer yandan da dış politikada ortak bir duruş sergilenmeli. Birlik sadece liderlerin görevi veya gündemi olmamalıdır. Gelinen aşamda eşikte gördüğümüz birlik çabaları, Kürt halkının farklı coğrafyalarda yaşadığı ayrılıkları aşma ve ortak demokratik haklar temelinde bir araya gelme arzusunun ifadesidir.
Ancak ne yazık ki, mevcut aşamada halen belirgin eksiklikler ve zorluklar mevcuttur. Birincisi, Kürt siyasi hareketleri arasındaki geçmişten gelen siyasi ve ideolojik farklılıklar, birleşik hareketi engelleyen temel bariyerler olarak devam etmektedir. Bu farklılıkların aşılması için yapıcı diyalog ve samimi bir siyasi irade şarttır. Unutmamak gerekir ki; barış ve demokratik toplum ancak ortak akılla, ortak iradeyle ve karşılıklı saygı ile inşa edilebilir.
İkincisi, Kürtlerin birliğini sağlayacak demokratik mekanizmaların henüz yeterince gelişmediğini görüyoruz. Toplumsal ve siyasal tabanlarla güçlü bağlar kuracak, tabandan yukarıya doğru demokratik katılımı esas alan süreçlerin işletilmesi gerekmektedir. Bu da ancak “Demokratik Toplum” modelinin özü olan çoğulculuk ve yerinden yönetim ilkeleriyle mümkün olacaktır.
Üçüncüsü, dış müdahaleler ve bölgesel güçlerin Kürt halkının birliğine yönelik olumsuz politikaları, süreci zora sokmaktadır. Bu nedenle, Kürt birliği sadece iç dinamiklerle değil, aynı zamanda uluslararası alanda da stratejik bir diplomasi ve dayanışmayla desteklenmelidir.
Son olarak, Kürtlerin demokratik birliğinin sağlanması, sadece siyasi liderlerin ya da partilerin işi değil; halkın, gençlerin, kadınların ve sivil toplumun aktif katılımını gerektiren geniş kapsamlı bir toplumsal seferberliktir. Bu açıdan, Kürt gençliğinin özgürlük ve demokrasi bilinciyle donatılması ve sürece dahil edilmesi elzemdir.
Parti olarak, Kürt birliği çalışmalarını kritik bir dönemde ve önemli bir eşikte görüyoruz. Eksikliklerin giderilmesi için ortak iradenin güçlendirilmesi, demokratik mekanizmaların geliştirilmesi ve halkın geniş kesimlerinin sürece katılımının sağlanması önceliğimizdir. Çünkü Kürtlerin demokratik birliği, ancak bu şekilde kalıcı, güçlü ve barışçıl bir temele oturabilir.
Sayın Öcalan’ın “Barış ve Demokratik Toplum” çağrısı, bize bir yol haritası sunmakta; bu çağrı ışığında Kürt halkının birliği, özgürlük ve demokrasi mücadelesinin anahtarıdır. Bizler bu mücadeleyi en kararlı şekilde sürdürmeye devam edeceğiz.
- Abdullah Öcalan’ın çağrısı ile başlayan sürece ilişkin devletin halen adım atmadığını görüyoruz. Süreci nasıl değerlendiriyorsunuz ve bundan sonra ne yapılmalı?
Sayın Abdullah Öcalan, yol haritası ile Kürt sorununun demokratik, barışçıl ve kalıcı çözümü için tarihi bir fırsat sunuyor. Çabası ve çağrısı, Türkiye toplumunun tüm kesimlerini kapsayan, eşitlik, özgürlük ve kardeşlik temelinde yeni bir toplumsal sözleşmenin önünü açmaktadır. Ancak maalesef devletin bu çağrıya karşı somut ve yapıcı adımlar atmaması, sürecin ilerlemesini engellemekte ve krizin derinleşmesine yol açmaktadır.
Bu tutumun, Kürt halkının demokratik taleplerini görmezden gelmek ve barış umutlarını boşa çıkarmak anlamına geldiğini vurguluyoruz. Bu tutum aynı zamanda, sadece Kürt halkının değil, Türkiye’nin bütün demokrasi ve barış güçlerinin geleceğini de tehdit etmektedir.
Öcalan’ın “Demokratik Toplum” perspektifi, sorunun askeri veya baskıcı yöntemlerle değil, demokratik siyasetin, diyalog ve müzakerenin öncelendiği, halkların özgürlük ve eşitlik taleplerinin karşılandığı bir zeminde çözülmesi gerektiğini açıkça ortaya koymaktadır. Bu perspektif, Türkiye’de demokratik dönüşümün ve toplumsal barışın olmazsa olmazıdır.
Ancak, hükümetin izlediği strateji ya da tercih ettiği siyasal akıl bu sürecin önüne engeller oluşturmaktadır. Kayyım siyaseti bu anlamda güncel bir örnek olarak gündemdeki yerini koruyor. Halkın iradesi doğrudan hedef alan kayyum atamaları gibi uygulamalar, bu sürecin önündeki en büyük engellerden biridir. Kayyum siyaseti, halkın iradesine saygısızlık ve yerel demokrasiyi ihlal etmekte, halkın temsil hakkını hiçe saymaktadır. Bu politikadan derhal vazgeçilmesi ve kayyumların geri çekilmesi gerekmektedir.
Bundan sonra atılması gereken adımlar nettir: komisyon ve hükümet Sayın Öcalan’ın çağrısını ciddiyetle ele almalı, diyalog ve müzakere kanallarını derhal açmalı ve Kürt halkının meşru demokratik taleplerini kabul etmelidir. Toplumsal barış için siyasi tutuklamaların sonlandırılması, Kürt dilinin ve kültürünün özgürce yaşatılması, demokratik hakların güvence altına alınması gerekmektedir. Ayrıca, kapsayıcı bir anayasa ve demokratik siyasi çerçeve inşası süreci başlatılmalıdır. Sayın Öcalan’ın çağrısı ışığında, Türkiye’nin demokratik geleceği ancak samimi bir barış süreciyle mümkün olacağına inanmak ve bunun için cesur adımlar atmak gerekiyor.
- Bu süreçte kurulan bir komisyon var. Komisyonun çalışmasını nasıl değerlendiriyorsunuz ve ne gibi adımlar atmalı?
Komisyonun kurulması olumlu ama içeriği çok daha önemli. Komisyon, sadece bir prosedür olmamalı. Sayın Öcalan’ın fikirlerini esas alan, doğrudan onunla iletişim kurabilen bir yapıya dönüşmeli. Aksi halde geçmişteki gibi sembolik bir yapı olmaktan öteye geçemez. Bu nedenle komisyon, tarihsel olarak Türkiye’deki siyasi krizlerin demokratik yöntemlerle çözülmesi açısından önemli bir adım olarak görülmelidir. Sadece resmi bir mekanizma olmaktan öteye geçmeli; Kürt halkının temel demokratik taleplerini ve Sayın Öcalan’ın perspektifini merkeze alan samimi ve kapsayıcı bir diyalog zemini oluşturmalıdır.
Demokratik Toplum perspektifi, sorunun gerçek muhatabı olan Sayın Öcalan’ın görüşlerinin doğrudan dikkate alınmasını ve komisyonun onunla sürekli bir iletişim ve temas içinde olmasını zorunlu kılar. Çünkü Öcalan, bu sürecin hem teorik hem de pratik mimarıdır; onun fikirleri olmadan atılacak adımlar yarım kalacak, kalıcı barış sağlanamayacaktır. Komisyonun Sayın Öcalan’ın çağrılarını göz ardı etmesi, geçmişte benzer yapıların yaşadığı temel handikaplardan biridir. Bu durum, süreçlerin tıkanmasına ve toplumsal beklentilerin boşa çıkmasına neden olmuştur.
Ancak, şu çok net bir gerçektir: bu sürecin gerçek anlamda başarılı olabilmesi için, Sayın Abdullah Öcalan’ın özgürlüğü en temel öncelik olmalıdır. Sayın Öcalan’ın özgürlüğü, sadece onun kişisel hakkı değil, bu sürecin selameti ve toplumun barışa ulaşabilmesi için bir zorunluluktur. Onun özgürlüğü, diyalog ve müzakerelerin sağlıklı bir şekilde yürümesi için kilit bir adımdır. Kendisinin özgürlüğü gerçekleşmeden, toplumun her kesiminin eşitlik, özgürlük ve kardeşlik temelinde bir araya gelmesi mümkün değildir. Bu nedenle, sürecin başarılı olabilmesi için hem hükümetin hem de devletin atması gereken ilk ve en önemli adım, Sayın Öcalan’ın özgürlüğünü sağlamaktır. Hiç şüphesiz, onun özgürlüğü, sürecin ruhunu taşıyacak ve çözüme giden yolu açacaktır. Bu meselenin, tüm barış sürecinin sağlıklı ilerleyebilmesi açısından çözülmesi, adaletin ve özgürlüğün temel bir parçasıdır. Komisyonun belki de en önemli görevi, bu gerçekliği görerek hareket etmesidir.
Türkiye siyasi tarihinde daha önce kurulan benzer komisyonlar, ne yazık ki siyasetin dar çıkarları, samimiyetsizlik ve bürokratik engeller yüzünden etkili olamamış, çözüm sürecini ileriye taşıyamamıştır. Bu nedenle, mevcut komisyonun benzer tuzaklara düşmeden, süreci hızlandırması ve derinleştirmesi elzemdir.
Komisyon, Kürt halkının demokratik, kültürel ve siyasi haklarını tanıyan, toplumun tüm kesimlerinin katılımını sağlayan kapsayıcı bir strateji geliştirmeli, devletin inkâr ve asimilasyon politikalarına son verilmesi için somut adımlar atmalıdır. Aynı zamanda, cezaevlerindeki siyasi tutukluların serbest bırakılması, Kürtçe’nin kamusal alanda özgürce kullanılması ve demokratik hakların güvence altına alınması gibi konular da acilen gündeme alınmalıdır.
DBP olarak, komisyonun çalışmalarının samimiyetle ve şeffaflıkla yürütülmesini, Sayın Öcalan’ın görüşlerinin esas alınmasını ve barışın önündeki tüm engellerin kaldırılması talebimizi sizler aracılığıyla buradan bir kez daha vurguluyoruz. Bu süreç, Türkiye’nin demokratik geleceği için bir dönüm noktasıdır ve komisyonun görevi, bu tarihi fırsatı heba etmemek olmalıdır.