Tartışılan konu ne?
Görünüşte çok basit: Devlet demokratikleşirken, PKK silahsızlanacak ve savaş koşullarına göre biçimlenen örgütünü sona erdirecek.
Elbette ne devletin demokratikleşmesi, ne de PKK’nin silahsızlanması örgütünü lağvetmesi bir günde gerçekleşecek.
Sürecin uzama ihtimalinin sebebi de basit: Ne devlet PKK’ye, ne de PKK devlete güvenmekte. Taraflar birbirlerinden güvenilir adımlar beklemekte.
İlk güvenilir adım ne olabilir?
Soru üzerinde çok düşündüm. Döndüm dolaştım şu sonuca vardım:
İlk adım ateşkes olabilir.
PKK ateşkes ilan etti. Ordu operasyon yapmadıkça tek mermi atmayacak.
Fakat en son Savunma Bakanı “ateşkes” olmaz, “silahlarınızı teslim edin” dedi. Ve ordu gerillanın savunma alanlarını havadan ve karadan bombalamaya devam ediyor, HPG de buna karşı yanıt veriyor. Yani savaş devam ediyor.
İşin garip tarafı Türkiye’ye bağlı güçler, Şam hükümeti ile Özerk Bölge yönetimleri ilkesel temelde anlaştığı ve QSD güçleri Suriye ordusunun “entegre” parçası olacağını ilan ettiği halde, Tişrin Barajı etrafını bombalamaya devam ediyor.
Sanki çağrı yapılmamış, MHP çağrıyı yüksek sesle desteklememiş, Erdoğan bile bu konudaki sessizliğini bozmamış, TBMM Başkanı çağrıyı selamlamamış, İyi Parti dışındaki tüm partiler, dünyanın kendisi çağrıya pozitif yaklaşmamış gibi, her şey eskisi gibi devam ediyor. Tecrit bile sürüyor.
KCK Eşbaşkanı Cemil Bayık savaş devam ederken PKK Kongresini toplayıp, Başkan Öcalan’ın silah bırakma ve PKK’yi feshetme kararını tartışıp, onaylamamız mümkün değildir, çünkü böyle bir adım atmak bizim için “tehlikelidir” dedi. Evet tehlikelidir. Hem de çok tehlikelidir. Savaş tünellerinden çıkıp, Kongre nerede yapılacaksa oraya gidecek olan delegeler, tünellerden dışarıya bir adım attığında SİHA’lar tarafından birkaç saniye içinde görülecek ve yok edilecektir. Çünkü savaş sürmektedir, hareket halinde olan her hedef akıllı roketlerle yok edilmektedir.
Delegelerin bir kısmının Türkiye’de, bir kısmının Avrupa’da, hatta Amerika’da olabileceğini tahmin etmek zor değildir. Ama bu delegeler “terör örgütü” olarak ilan edilen PKK’nin “gizli” üyeleridir. Bu delegeler, diyelim ki, bulundukları ülkeden çıkma imkanı buldu. Kongrenin yapılacağı yere nasıl ulaşacaklardır? Onları bu yere PKK’li görevliler nasıl ulaştıracaktır? İstihbaratın takibinden nasıl kurtulacaklardır, SİHA’ların suikastine karşı nasıl tedbir alacaklardır?
Savaş devam ederken, SİHA suikastleri devam ederken Kongre toplamanın imkanı yoktur.
PKK bugüne kadar 15 Kongre yapmıştır. 15. son Kongre Kandil Dağı’nda 10 Temmuz 2013 yılında yapılmıştır. Yapılabilmiştir çünkü o zaman çözüm süreci devam ediyordu ve ateşkes fiilen karşılıklı olarak sürüyordu. Bu son Kongre olmuştur, çünkü o günden sonra, özellikle ertesi yıl MGK “çöktürme” kararı almış, bir yıl sonra, yani 2015 yılıyla birlikte, bugüne kadar devam eden savaş başlamıştır. Kongre toplamanın şartları ortadan kalkmıştır.
Türk devleti daha önce PKK’nin tek taraflı olarak ilan ettiği ateşkeslere, resmen olmasa bile, fiilen uymuş olduğu halde şimdi neden PKK’nin ateşkes ilan etmesine rağmen savaşı sürdürüyor?
Bunu “askeri açıdan” izah etmenin imkanı yoktur. Devletin karşısında bir devlet ve düzenli bir ordu değil, hafif ve orta hafif silahlarla donanmış bir gerilla gücü vardır. Bu gücün ateşkesten yararlanarak, fabrikalarında tank, top, uçak ve savaş gemisi üretmesi söz konusu değildir. Şuradan ya da buradan, ateşkesten yararlanarak alacağı kaleşnikoflarla, biksilerle, dürbünlerle, saflarına katacağı birkaç yüz savaşçıyla savaş alanında stratejik ve taktik dengenin değişmesi de mümkün değildir. O halde İktidar neden ateşkese olumlu yanıt vermek yerine savaşı sürdürüyor?
2013 yılında gerilla Türkiye sınırlarının dışına çekilmesine, 15. kongre delegelerinin Kandil’e güvenlik içinde gelişine savaşı durdurarak imkan veren devlet, silah bırakma ve PKK’yi lağvetme kararı alacak olan delegelerin, eğer Kongre yine Kandil’de yapılacaksa, onların güvenli bir şekilde kongreye katılmasına neden imkan tanımıyor? Delegelerin güven içinde kongreye katılması askeri açıdan Türk ordusuna ne zarar verebilir?
Konuyu detaylandırabiliriz, ama bu kadarı yeter. Görülüyor ki, ateşkese ordunun ateşkesle cevap vermesi talebine, “PKK’nin ateşkes ilanı oyalamadır” diye yapılan itirazın kendisi bilinçli bir oyalamadır. Ordu resmen bir aylığına ateşkes ilan etse, PKK kongresini toplayabilir ve Başkan Öcalan’nın çağrısı temelinde, bana kalırsa silah bırakma ve PKK’yi feshetme kararını oybirliği ile alırdı. Bu da itirazın askeri gerekçelerle değil, politik gerekçelerle yapıldığını açıkça gözler önüne seriyor.
Bu politik gerekçe ne olabilir? Çok açık, PKK kongresi söz konusu kararı aldığı gün, Erdoğan-Bahçeli iktidarı devletin demokratikleşmesi sürecini başlatmak zorunda kalacaktır ve şu aşamada iktidar buna kesinlikle hazır değildir. Hazır olmadığı ateşkese itirazından ve HTŞ ile Rojava arasında yapılan ortak deklerasyona ve PYD’nin “çağrıda bizim de silah bırakmamız söz konusu değildir” açıklamasına rağmen, ne yaparsa yapsın asla gerçekleştiremeyeceği “YPG de silah bıraksın, kendini feshetsin” gibi bir dayatmayla karşı çıkmasından bellidir. PKK kongresiz silah bırakıp kendini feshedemez, Rojava ise Suriye devletinin entegre bir parçası olacağına göre silah bırakmaz. Bunları bile bile “topunuz silah bırakın ve yok olun” demek, “barış ve demokratik toplum sürecini” yokuşa sürmektir.
Erdoğan PKK’yi tıpkı AKP gibi “tek adam” partisi gibi görüyor, “ne kongresi, ne ateşkesi, hemen silahlarını teslim etsin, kendi varlığına son versin, ondan sonra ‘ne gerekiyorsa’ yapılır” dediği zaman, ona soracağımız soru şöyle oluyor: “Ne gerekiyor?”
Erdoğan “ne gerekiyor?” sorusuna “devletin demokratikleşmesi” cevabını neden cesaretle vermiyor? “Neyin gerektiğini” bilmiyor mu? Başkan Öcalan’ın, belli ki devlet heyetleriyle tartışarak yaptığı çağrıyı okumadı mı?
Biliyor bilmesinede, eski tabirle “tecahül-i arif” dediğimiz bilmezden gelme sanatıyla iştigal ediyor.
İktidar Başkan Öcalan’ın yaptığı çağrıyla bütün taşları yerinden oynatacağını belli ki, tahmin edemedi. Bu çağrının PKK tarafından tartışmadan derhal kabul edileceğinide, Kürt halkının saflarında hayret edilecek birliğin gerçekleşeceğinide, Suriye’de kendisinin işgal ve ilhak stratejisinin, bu çağrının sonucu olarak tek bir HTŞ-Rojava anlaşmasıyla çöp olacağını da, bütün bunların böylesine kısa bir zamanda meydana gelmesini de…
Ve tam bu sırada çağrıya CHP’nin bile pozitif yaklaşacağınıda, yaklaşırken İmamoğlu’nun ansızın kendisini seçim meydanına güçlü bir kampanya ile çağıracağını da…
Daha beteri çağrının dünya çapında görülmemiş bir yankı uyandıracağını da, ABD’nin Türkiye’yi artık Rojava’yla uğraşmamaya davet edeceğini de…
Bütün yönleriyle düşünemedi.
Bir şeyler yapacak yapmasınada, zaman kazanma derdine düştü.
Ne kadar bir zamana ihtiyacı var derseniz, yeniden Cumhurbaşkanı olacağını garantileyene kadar geçecek zamandan söz edebilirim.
Ama belki de bir mucize olur Dem Partiyle Bayramdan sonra yapacağı görüşmede “ne gerekiyorsa yapılacaktır” der. Dem Partinin kulağına da halk duymasın diye belki “gerekenlerin” ne olduğunu fısıldar.
Eh, bayrama da şunun şurasında az kaldı.