Dünyada büyük bir değişim oldu ve büyük imparatorluklar dönüşerek ulus devletler yarattı. Bizim coğrafyamızda da bu böyle oldu ve Osmanlı İmparatorluğu, Türkiye Cumhuriyeti olarak bir tür ulus devlete dönüştü. Ülkeler değişti, sınırlar değişti, idari mekanizmalar değişti ve nüfus yapıları değişti. Yenilikler yapmadığında geriye düştüğünü gözlemleyen ülkelerin hepsi, bu değişimleri dikkate aldılar. Örneğin merkezileşme eğilimi önceki zamanlara oranla esas teşkil etmeye başladı. Buna göre vergi toplanıyor ve askeri sistem buna göre düzenleniyordu.
Önceki zamanlara oranla bu devasa değişimler sorunlar yaratmaz mıydı? Yaratırdı elbette. Eskiden hiç sorun olmayan etnik ve dini farklılıkların, dönüşüm yaşandıktan sonra nasıl ele alınacağı bir sorundu artık örneğin. Eskiden merkezin yanı sıra var olan sancaklar, mirlikler ve beylikler artık böyle devam etmemeli diye düşünülüyordu.
Yenileşme hareketleri ve buna bağlı olarak yaşanan merkezileşme, bütün bu çetrefil konuların başlangıcı kabul edilebilir. Osmanlı’nın dağılışı sürecinde, Osmanlı toplumu olmak düşünüldü, Müslüman ümmeti olmak da düşünüldü ve en sonunda sadece Türk milleti kimliğine sahip olma noktasına gelindi. Dikkat edilirse bir tarihsel süreç içinde imparatorluk ve ulus devlet yöneticilerinin kendisi de bu tartışmayı her düzeyde yürütmüş durumda. Kürt meselesinin nesnel kökleri burada. Kürt realitesi ve buna bağlı olan meseleler çok uzun zamandır gündemimizde.
Yıllardır süren meselenin tarafları şimdi bir araya gelip görüşmeler yapabilir duruma geldi. Kimler görüşür, sorunu yaşayan taraflar görüşür doğal olarak. Görüşme olacakken “ama sorun yaratmışlardı” denilerek geri durmak mümkün değil. Görüşme, barış ya da ittifak sonuç olarak çekişme yaşayan güçlerin bir masaya oturup anlaşmasıdır, çünkü anlaşmaktan başka çare yoktur.
Bütün bunlara bağlı olarak, Öcalan’ın çağrısı bir silah bırakma, barış, demokratik toplum ve siyaset çağrısıdır. Kürt meselesiyle ilgili bütün yaşananlardan ve tarihsel gelişmelerden sonra bu yapılabilirdi ve yapıldı. Bu ilerleme sağlamak üzere atılan bir ilk adımdır ve olumludur. Bütün meseleyi tamamen hallet ya da reddet denilemez.
Eğer net bir fikir elde edilmek istenirse, daha önceki çözüm süreçleriyle bir karşılaştırma yapılabilir. Önceki çözüm sürecinde, kanın akmasının durdurulması başlı başına son derece olumlu bir sonuçtur. Sürecin yaratmış olduğu iklimde Kürtçenin kullanımıyla ilgili bazı kazanımların olduğunu tespit edebiliriz. Bununla birlikte Gezi direnişinin, HDP’nin örgütlenme potansiyelinin ve %13 oy oranının, AKP’nin tek başına hükümet kurabilme konumunu kaybetmesinin yine aynı dönemde ortaya çıktığı açıklıkla görülebilir.
Ülkemizde Kürt meselesinin çözümü konusunda büyük bir basınç ve birikim var. Bu basınç ve irade çağrının açıklamaya çalıştığı yöntemle de kendini ortaya koyabilir. Basınç çok güçlü, gerçeğe dayalı ve haklı olduğu için amacına ulaşması mümkündür.
Ne kadar baskı yapılırsa yapılsın, yürüyüş yolu ne kadar daraltılmaya çalışılırsa çalışılsın tablo esas anlamıyla değişmeyecektir. Bundan sonraki süreçte de benzer sonuçlar ortaya çıkacaktır. Çünkü demokrasi isteği konusundaki basınç, engelleme yönündeki baskı ve basınçtan daha yüksektir. O basınç, karşısına çıkarılan baskılara üstün gelecektir. Nesnellik bize bunu gösteriyor. Su akar yolunu bulur.
Bir an düşünelim. Daha önceki süreçlerde barış sağlanabilmiş olsaydı, her yönden koşullarını düzeltmiş, imrenilerek bakılan bir demokratik ülke ve toplum olabilirdik. Yaparsak yine yapabiliriz.
Halk buna hazır mı değil mi? Mükemmel bir biçimde hazır olmak diye bir hal yok, o idealizmdir. Toplum on yıllardır aşırı milliyetçi bir hikâyenin anlatımına maruz kalıyor. Birinin tırnağı taşa değse, bunun sebebinin hak arama mücadelesi verenlerin kendisi olduğu söyleniyor yöneticiler tarafından. Her şeyin günahı onların üzerine atılıyor ve bir kutuplaşma yaratılmak isteniyor. O nedenle işler kolay değil.
Böyle olmakla beraber bütün mücadele döneminde halkların kardeşliği prensibi hep en yukarıda tutuldu. Bunu yapabilmiş olmak, önümüzdeki dönemde büyük bir imkândır. Kaldı ki, her seferinde en başa sarmaz aslında. Her seferinde, biraz ortasından başlarız işimize. Bizim toplumumuz çok deneyim biriktirdi. Bu deneyimlerden yola çıkarak önünü görebilir. Geçmişiyle yüzleşmeye çalışması onu aydınlatacaktır. Geçmişin farkında olmak, geleceğin de farkında olabilme imkanıdır. Herkesle konuşulabilir. Şiddetsizlik, diyalog ve fırsatların kıymetini bilmek bu kez bizi başarmaya yaklaştıracaktır.
Başlamak bitirmenin yarısıdır derler. Sonuç olarak başladık. Diller ve tavırlar demokrasi yönünde çözülecek ve serbestleşecektir. Hatta bu şaşırtıcı derecede hızlı olacaktır.
Zor olan başlangıçtır hep. Kapalı kutudan görebileceğimiz bir ışık sızdı artık. Başlangıcı yapabilmiş olmanın gücüyle, demokrasi ideali ve koşullar arasındaki ilişkiyi bir mekik gibi dokuyabiliriz. İş politik özneye düşüyor. Türkiye’deki sosyalist partiler buna hazır değil ama hazır hale gelebilirler. Kürt meselesini, barışı ve kardeşliği anlatma görevi hep Kürt sosyalistlerine düştü. Bu görevin yükünü Kürt sosyalistleri dışındakiler de hakkıyla üstlenmeli.
Sosyalistlerin ilk yapacağı iş, bu meseleyi geçiştirmeye çalışmamak. Bu sorun alanına girmek ve bu sorun alanından da konuşmayı görev telakki etmek. Sosyalizmin uluslar meselesiyle ilgili ilkeleri bunu gerektirir. Lenin, sadece sendikalist düzeyde kalan bir mücadeleyi eleştirir. Demokrasinin gereklerini dikkate alan bütünsel bir mücadeleyi savunur. Demokrasinin en önemli maddelerinden biri de elbette ki ulusların özgürlüğü sorunudur. Perspektifimizi buna göre oluşturmalıyız.
Meseleyi, barışı ve kardeşliği dile dökebilmek konusunda söylem ve yöntem bakımından gayet iyi örnekler de oldu. Onları göz önünde bulundurabiliriz. Bu bağlamın bütün topluma anlatılması gerekiyor ve o nedenle öyle bir tarza sahip olmalı.
Sol ve sosyalistler, Kürt meselesinin anlatımı konusunda tarihsel ve mekânsal karşılaştırmaları yapmalı; dışa dönük referanslara ağırlık vermeli; aleyhte düşünenleri tarafsız konumda tutmaya çalışmalı ve somut, güncel, öncelikler sıralaması olan çözüm önerileri üzerinden konuşmalıdır.
Çaba gösterirsek bu rejimin kimyasını değiştirebiliriz.