Bağlar’da gasp edilen makama oturan AKP’li Beyoğlu’nun hayali Sur yıkımının benzeri
Diyarbakır’da yüzde 70.34 oy alan HDP’li Zeyyat Ceylan’ın AKP tarafından icat edilen suçtan yani KHK’li olmak nedeniyle başkanlık hakkı gasp edilmiş ve başkanlık yüzde 25 oy alan AKP’li Hüseyin Beyoğlu’na ikram edilmişti. Beyoğlu, arkasında halk desteği olmamasına karşın Bağlar için hayal kurduğunu ve hayalinin “kentsel dönüşüm” olduğunu açıkladı. Beyoğlu yaptığı bir konuşmada, “Bağlar’ın iki ayrı yüzü var. Bir yüzünde modern bir kent haline gelen Bağlar, diğerinde ise harabe olarak kalmış, çarpık kentleşmenin hakim olduğu yokluk ve sefalet içindeki Bağlar. Yani 275 bin insanımızın ilkel koşullarda yaşadığı eski Bağlar. Sağlıksız şartlardan dolayı hasta olan insanlarımız ve çocuklarımız. Bunları görünce yüreğim yanıyor. Geceleri uykum kaçıyor, çok üzülüyorum” dedi. Beyoğlu, bu sözleriyle oturduğu makamın bir “gasp makamı” olduğunu unuttuğu görüldü.
Bu hak gaspı uykusunu kaçırmazken Bağlar halkının iradesine rağmen o makamda otururken bu sözleri niçin sarf ettiği ise anlaşıldı. Beyoğlu’nun hayali Sur’da yaşananın bir benzerinin Bağlar’da yaratmak!
AKP=Rant
AKP iktidarı mahallelerimizi, kamusal alanları, ormanları, su havzalarını, dereler gibi yaşamın tüm parçalarını yani her şeyi yok edebilmesiyle ünlenmiş bir iktidar olarak nitelenmektedir. Kanun hükmünde kararnameler, özel imar izinleri, emsal artışları, Toplu Konut İdaresi’nin (TOKİ) tekelleşmesi, Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) muafiyetleri gibi birçok uygulamaları geniş halk yığınlarınca “AKP=RANT” olarak nitelendirilmektedir. Deprem bahane edilerek “deprem odaklı” adı altında, çoğunluğu stratejik odaklı olan ve tarihi merkezleri dönüştürme adı altında kentsel dönüşüm projeleri hayata geçiriliyor, emekçiler evlerinden ediliyor, her türlü hukuksal kararlar yok sayılıyor.
Timsah gözyaşları
AKP, halka karşı olan her adımını aynen Beyoğlu’nun yaptığı gibi timsah gözyaşları ile süsleyip güzellemeler altında sunduğu izleniyor. AKP’nin yaptığı kent güzellemelerinin tamamı halk için bir yıkım iken sermaye içinse sadece bir rant alanı olduğu anlaşılabiliyor. Kentsel dönüşümlerin tamamı bir kent yağması iken aynı zamanda bir kentsel sürgün mekanizması işletiliyor. Kentsel dönüşüm ise yoksul kesimler için zorunlu göç anlamına geliyor. TOKİ başkanının şu sözleri durumu açıkça ortaya koymaya yetiyor, “Göçü yasaklayamayız ama parası pulu olmayan insanların İstanbul’da yoğunlaşmasının engellenmesi için bir takım tedbirlerin alınması gerekiyor.” Tam da bu hedefle Sur’da inanılmaz bir kıyım ve yıkım altında yaşayan halkın büyük kısmı oradan sürülmüştür.
Sur’daki yıkım
Sur’da, askeri operasyonlar sonrası “acele kamulaştırma kararıyla” ev sahipleri evlerinden zorla çıkarılıp yıkıma uğratılan 4 bin 500 konutun bulunduğu alanda TOKİ inşaatları halen sürüyor. Operasyonlar sırasında evi yıkılan HDP Diyarbakır Milletvekili Remziye Tosun yaptığı bir açıklamada, “Sur halkı göçe zorlanarak mağdur edildi. Evleri yıkılan ve ellerinden alınan halk İstanbul, İzmir ve Mersin gibi şehirlere göç etti. Talan edilen evler tekrar yapılarak sahiplerine verilmelidir. Halk TOKİ’lerde yaşamaya zorlanamaz. Sur halkı olarak yapılanları kabul etmiyoruz” diye belirtmişti. AKP’nin kentsel dönüşüme bakışının rantsal alan yaratmak dışında hiçbir hedefi olmadığı biliniyor. Hedefleri her zaman yoksulları yaşadığı alanlardan kovarak yerine inşaat sermayesine birikim alanı açmak olduğu görülmüştür. Sur’da yaşananlar bu sürecin ne ilk örneği ne de son örneği olacağı belirtilmektedir.
AKP’nin kentsel dönüşümü
AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan’ın 26 Şubat 2011 tarihinde Marmaray Projesi’nin açılışında sarf ettiği, “Bu projeyi bitirecektik ama bunu engellediler. Sürekli ‘yok arkeoloji, yok çömlek çıktı, yok bilmem ne çıktı’ bunlarla önümüze engeller konuldu. Bariyerleri önümüze koydular, yok kuruluydu, yok yargısıydı ve en az 3 sene bizi bu noktada engellediler” sözleri tarihe bakışını açık bir biçimde ortaya koymaktaydı. Kentsel dönüşüm uygulamalarının barınma sorununu çözme gibi bir amacının ve işlevinin olmadığı, İstanbul’da Sulukule, Ayazma, Tarlabaşı mahallelerinde yapılan uygulamalarla somut olarak görüldü. Bu mahallelerde yaşayan insanlar mahallelerden sürgün edildi, yüksek borç yükü altında kent çeperlerinde yapılan sosyal konutlara yerleştirildi, boşaltılan mahallelerde ise yüksek gelirlilerin yaşaması için yeni baştan yapılar inşa edildi.
Halk dayanışması yok ediliyor
Kentsel dönüşüm uygulamaları bir sürgün politikası olarak işlev görüyor. Kent merkezlerine yakın ve hatta kent merkezlerinde yer alan, çoğu depreme dayanıklı zeminde kurulmuş mahalleler insanlarıyla, yarattığı kültürle, binalarıyla birlikte yok edilerek yeni baştan inşa edilmekte, yüksek gelirliler için cazip hale getirilmekte ve bu gruba yeni yaşam alanları yaratılmaktadır. Alt gelir gurupları içinse var olan barınma sorunu daha da derinleştirilmekte, bu gruplar kentin çeperinde kalitesiz sosyal konutlara yüksek borçlarla yerleştirilmekte, sosyal dayanışma ve ulaşım olanaklarından mahrum bu ortamlarda hem yüksek borçlanma hem de iş olanaklarının yokluğu nedeniyle halk bu konutlarda tutunamamakta bir çoğu bu evleri satarak sokaklara dönmektedir. TOKİ eliyle üretilen konutlar izole bir durumda, mahallede yaşayanların aralarındaki dayanışma bağlarını kopartan bir yaşam biçimi olarak yoksullara dayatılmaktadır.
EKOLOJİ SERVİSİ