Başımıza ne gelirse şu Guinness denilen gâvur icadından geliyor. Sarıgül filan başlatmıştı herhalde büyük bayrak işlerini. Sonra aldı başını gitti. En büyüğü şu anda Samsun’da mesela. 92 ton demir, 400 ton beton kullanılarak yapılmış 116 metre yüksekliğindeki direkte 1944 metrekarelik bir bayrak dalgalanıyor şu anda orada. Ağırlığı da az değil: 450 kilo! Hatta geçen yıl birazcık yırtılmış ucundan, Sözcü şöyle bir yekinip ‘bu ne gaflet’ diye kampanya açınca bayrağı yaptıran vatansever şirket hemen ‘tamam kardeşim, değiştiriyoruz’ şeklinde açıklama yapmıştı.
Büyük, heybetli, çok, daha çok, en çok… Bir zamanlar resim-heykel işinden iyi anlayan bir arkadaşım Taksim Anıtı’nın Türkiye’deki tek doğru düzgün anıt olduğunu, çünkü figürlerin normal insani boyutta yapıldığını, dolayısıyla insanları ezen bir azametten yoksun olduğunu anlatmıştı. Bugün, her köşede karşımıza çıkan acayip şeylere baktıkça daha iyi anlıyorum söylediklerini. Üstümüze üstümüze çöküyor devasa anıtlar; boynumuz ağrıyor ta tepesini görmek için, altında ezilip kalıyoruz.
Şimdi de Ödemişli güzel kardeşlerimiz heves etmiş işte. Daha alçakgönüllü bir girişim tabii. Canları sağ olsun, 29 Ekim’in hatırına tam iki bin kişilik bir zeybek oyunu kurmuşlar şehrin ortasında. İzledim, kan çekiyor ya, beğendim de açıkçası. Başka ülkelerdeki nankörler yüzde 4’lük ulaşım zammı yüzünden ortalığı yakıp yıkarken bu davranış her bakımdan takdir edilesi ayrıca.
İyi. Güzel. Ellerini açıyorsun böyle, kartal kanadı gibi. Sıçrayıp dizini vuruyorsun yere…
1995 yılının 29 Ekim bayramında yine zeybek oynamışlar mıydı acaba merak ettim şimdi ama?
Güzel memleketimizin bir başka köşesinde, Mardin’in Dargeçit ilçesinde de Cumhuriyet Bayramı törenleri vardı o gün ve 11 yaşındaki Hazni Doğan da bir öğrenci olarak törenlere katılıp bayrakları salladıktan sonra eve gelmişti. 13 yaşındaki abisi Seyhan Doğan da öyle. Ama Dargeçit jandarmasının Cumhuriyet Bayramı kutlama anlayışı biraz farklıydı! Gece 03.00’te Doğan ailesinin evleri özel harekâtçılar ve korucular-itirafçılar tarafından basıldı. Evi darmadağın edip Seyhan’ı götürdüler önce. Sonra, sabahın kör vaktinde Hazni’yi ve çoğu akraba olan 7-8 kişiyi daha aldılar çeşitli evlerden. Dört gün boyunca çırılçıplak soyularak her türlü işkence yapılan, her türlü tacize uğrayan Hazni, abisi Seyhan’ı en son Filistin askısında, kan revan halde gördü. Bir daha da hiç göremedi. Onunla birlikte 57 yaşındaki Süleyman Seyhan, 24 yaşındaki Hikmet Kaya, 21 yaşındaki Abdurrahman Coşkun, 20 yaşındaki Abdullah Olcay, 19 yaşındaki Mehmet Emin Aslan, 16 yaşındaki Nedim Akyön ve 13 yaşındaki Davut Altınkaynak’tan hiç haber alınamadı. Dahası, olup bitenlere vicdanı dayanamadığı için ailelere yardım etmek isteyen, cesetlerin gömüldüğü yeri açıklayan çavuş Bilal Batırır da kayboldu ortadan.
2009’da dosya yeniden açıldı. Kazılar başladı; savcılık oyalayınca elleriyle kazdı aileler toprağı. Nihayet 17 Şubat 2012’de 11 kafatası ve çok sayıda insan kemiğine ulaşıldı. Adli Tıp raporuna göre kemiklerden biri, Seyhan’a aitti! Sonra diğerleri bulundu, diğerleri, diğerleri… Seyhan’ın annesi ve babası bu hasretle çoktan ölmüşlerdi ama.
Bir torba kemik… Seyhan’dan geriye kalan bu kadardı işte. 29 Ekim ona çok pahalıya patlamıştı!
Şimdi dava sürüyor hâlâ ve nasıl sonuçlanacağını da az çok biliyoruz artık. Davanın sanıklarından Albay Hurşit İmren, Sivas’ın Çepni beldesinin belediye başkanıydı. CHP’den milletvekili adayı oldu da son anda Cumartesi Anneleri ve Sezgin Tanrıkulu’nun çabasıyla direkten döndü. Albay Mehmet Tire ise Bodrum Gümüşlük Belediye Başkanıydı uzun süre. Ne güzel piyano festivalleri yapılmıştı o günlerde albayımızın himayesinde, İzmir Marşı hayranı milli piyano virtüözümüz Gülsin Onay hanım mesela ne çok elini sıkmıştı onun, demet demet çiçekleri nasıl takdim etmişlerdi birbirlerine…
Ödemişli hemşerilerime ne diyeyim peki şimdi? Canları sağ olsun onların da. Önümüzdeki yıla üç bin olur inşallah, sonra beş bin olur, sonunda Guinness’e girerler mutlaka.
Sabah 29 Ekim törenlerine katılıp gece askıda katledilen Seyhan’ı ne yapacağız ama? Kim anlatacak ona Cumhuriyetimizin coşku ve heyecanını? Hangi bayrak örtebilir onun küçücük mavi bir poşet içinde taşınan kemiklerini? Samsun’daki mi? Yapmayın lütfen! 450 kilo! Çok ağır, çok! Üstümüzdeki kâbus kadar ağır neredeyse…