ABD’nin de girdiği İsrail-İran savaşının, görünüşte “tuhaf” bir şekilde, şimdilik duraklaması herkesi şaşırttı. Bazıları bu durumu “danışıklı dövüş” diye açıklamaya çalıştı.
Ben birkaç yazımda bu savaşın Ortadoğu’da bütün devletleri içine çekeceği ve giderek İran’a karşı bir kara harekatına dönüşeceği öngörüsünde bulundum ve bu kara harekatında Türkiye ve Azerbaycan’ın İsrail ve ABD tarafından kullanılacağı sonucuna vardım.
Savaşın “tuhaf” bir şekilde aniden tırmanıp, aniden durmasından sonra bu öngörümü gözden geçirdim ve şimdilik aşağıda yazacağım sonuçlara vardım.
Şu anda ABD ve NATO, İsrail’e “kirli” işlerini yaptırdıktan sonra, Ortadoğu’da mutlak bir hegemonya sağlayabilmek için Türkiye ve İran’ı, tıpkı Irak ve Suriye gibi “bölerek” ve “hurdaya” çevirerek saf dışı etmek yerine bu iki devleti “dönüştürme”, kendi saflarında Rusya-Çin blokuna karşı konumlandırma stratejisi izlediğini düşünmekteyim.
Bu stratejinin uygulanmasında Türkiye ve İran’a karşı yapacakları operasyonlar iki devletin farklı konumları nedeniyle büyük olasılıkla farklı olacaktır.
Önce Irak ve Suriye’ye bakalım. Bu iki ülke, BAAS egemenliğinde uzun bir dönem Sovyetler Birliği’yle ittifak halindeydi. Üçüncü Dünya Savaşı reel sosyalizmin çözülüşüyle, Sovyet egemenlik sahasının yeniden paylaşılması için başladı ve ilk hedef Irak oldu. Bunu Suriye izledi. Görüldüğü gibi her iki devlet şu anda “bölünmüş” ve bir bakıma devlet olmaktan çıkmış, hiç kimsenin işine yaramayacak ölçüde hurdaya dönmüştür. Böylece Rusya-Çin bloku Ortadoğu’da bu iki devleti artık istese de yeniden kendi tarafına çekemez durumdadır. Enkazdan müttefik olmaz.
NATO bloku da Irak ve Suriye’yi güçlendirerek Rusya-Çin blokuna karşı ekonomik ve askeri bir güç olarak kullanmak yerine, onları adeta yeniden “sömürgeleştirerek” Akdeniz ve Basra’nın enerji kaynaklarına el koymak amacıyla, direnemeyecek duruma getirdi.
Irak’ın çöküşünden sonra Barzani grubunun Başur’da egemen olmasında hiç kuşkusuz ABD’nin rolü doğrudan olmuştu. Suriye’de ise Rojava Apocu gerillaların binlerce şehit pahasına özgürlüğüne kavuştu.
Öteden beri Ortadoğu’ya egemen olmak için Kürdistan’a egemen olmak gibi jeo-stratejik bir tezi savunuyorum. Bu açıdan İsrail ve ABD için Başur’da sorun yoktur. Barzani grubu NATO’nun müttefikidir. Buna karşılık Rojava’da sorun PYD’nin Apocu bir güç oluşudur. ABD şimdi bu sorunu Rojava’yı Başurlaştırarak çözmeye çalışmakta, PYD ise bu yöndeki baskılara karşı direnmekte, Rojava’da yepyeni bir sistem kurma yolunda mücadeleye devam etmektedir.
Başkan Öcalan defalarca NATO’nun Kürdistan’ı “ikinci İsrail” haline getirme stratejisinden söz etmişti. Gerçekten de Başur bu yönde yürümekte, Rojava’yı ise bu yöne çekmek için İsrail ve ABD yoğun bir çaba harcamaktadır.
Bu hususları belirttikten sonra Türkiye ve İran’a geliyoruz.
AKP iktidarı bir süreden beri “sıranın İran’dan sonra Türkiye’ye geldiğini” ısrarla ifade ediyor. Türk ulusalcıları da küresel güçlerin Türkiye’yi bölmek istediğini söylüyor. Milliyetçi Kürt çevreleri ise bu “bölünmeden” Bakur ve Rojhilat’ın “özgürlüğe” kavuşacağını düşünüyor. Hepsinin ortak yanı, Irak ve Suriye’den sonra İran ve Türkiye’ye sıranın geldiği ve her iki devletin “bölüneceği” öngörüsüdür.
Bu görüşte olanlar Üçüncü Dünya Savaşı’nda olduğumuzu bilseler bile hesaba katmıyorlar.
NATO’nun amacı Türkiye ve İran’ı tıpkı Irak ve Suriye gibi hurdaya çevirmek değildir. NATO, bu iki devleti Rusya-Çin blokuna karşı yeniden güçlü birer müttefik haline getirmek istiyor. Bilindiği gibi Türkiye 1950 yılından, AKP iktidarına kadar NATO’nun güvenilir üyesi olarak Ortadoğu’nun ileri karakoluydu. İran da aynı yıldan Humeyni devrimine kadar CENTO üyesi olarak İngiltere başta İsrail’in müttefiki idi. -İran’ın NATO blokundan kesin bir şekilde kopmasına karşılık, Türkiye NATO üyesi olarak kalmakla birlikte, önce 1 Mart tezkeresinin önlenmesiyle, ardından S-400 alımıyla ve en son olarak 15 Temmuz çakma darbesinde ordunun NATO yanlısı subaylarını tasfiye etmesiyle “güvenilmez” müttefik haline geldi.
Şu anda NATO’nun amacı hem İran’ı, hem de Türkiye’yi kendi saflarında yeniden güvenilir müttefikler haline getirmektir. O nedenle sıra bu devletlerin çökertilmesinde ve bölünmesinde değil, bunların rejimlerinin dönüştürülmesindedir.
Hiç kuşkusuz her iki ülkedeki iktidar güçleri, öylesine suçlar işlemişlerdir ki, böyle bir “dönüşme” durumunda iktidarlarını koruma imkanından yoksun bulunuyorlar. O nedenle “sıra bize geldi” demek yerine “sıra vatanlarımıza geldi” diyerek “iç cephelerini” güçlendirmeye çalışıyorlar. Ama daha önemlisi her iki devlet NATO’ya karşı değil, fakat ondan “özerk” biçimde Ortadoğu’daki “pastadan” en büyük payı alma imkanını tümüyle kaybetme korkusuna kapılıyorlar. Rusya-Çin blokuna dayanarak enerji yollarında söz sahibi olmaları NATO’cu “dönüşümle” mümkün olmayacaktır.
İran’ı bilmiyorum ama, Türk devletinin “devlet normlarına” bağlı kesimi bu belirsizlik durumundan çıkışta, izlenecek olan en rasyonel yolun Kürdistan’la barış olduğunu görmüşe benziyor. Akdeniz’den Gürcistan-Ermenistan sınırlarına kadar uzanan dört parça Kürdistan’la barış, NATO’nun ve İsrail’in Türk devleti üstünde hesaplarını bozabilir, Türkiye’nin yeniden NATO’nun Ortadoğu halklarına karşı vurucu gücü olmasını ve bu halklarla savaşları önleyebilir. Açıktır ki, Türkiye’nin en uzun sınırlarına komşu olan Kürdistan’ın çıkarları, bütün sınırdaş devletlerle barış içinde yaşamaktadır.
Sanıyorum Başkan Apo, benden çok daha derinlikli bir analizle Türkiye’ye, esas olarak halklara bu temelde “son bir şans” kapısı açmıştır.
Bu şans kullanılmazsa, hem Türkiye, hem de İran Üçüncü Dünya Savaşı’na çok daha tehlikeli şekilde bulaşacak, Rusya-Çin blokuna karşı NATO’nun vurucu güçleri olarak kaotik bir sürece mahkum olacaktır.
Bitirirken hatırlatayım: Başkan Apo Rojava, Başur Kürdistan’ını “ikinci İsrail”e dönüşmekten kurtarmayı kırmızı çizgi olarak benimsemiştir ve milliyetçi Kürtlerin sandığı gibi Bakur’un İsrail ve ABD sayesinde koparak bir devlet olmasını “önlemeye” çalışmamaktadır. Çünkü ne İsrail’in, ne de ABD’nin böyle bir devlet kurma perspektifi var. NATO’nun güvenilir müttefiki yapacakları bu iki devleti bölerek onları Rusya-Çin blokuna hediye edeceklerini sananlar yanılıyorlar.