“Savaş uğruna hiç karşı koymaksızın göze aldığımız özverileri, barış uğruna da göze almakla yükümlüyüz” der Einstein. Bu yükümlülüğü göze alıp gereğini yapanlar savaş belasını alt etmeyi bildiler. Uzak ve yakın tarihte ders çıkaracağımız birçok örnek var bu konuda. Bunlardan biri de yakın geçmişte yaşanan Güney Afrika örneği… Ülkemizde ve bölgemizde yaşananların, toplumsal barışın dün olduğu gibi bugün de kaçınılmaz bir ihtiyaç haline geldiği gerçeğinden hareketle Dicle Toplumsal Araştırmalar Merkezi (DİTAM) birkaç gün önce Diyarbakır’da, Güney Afrika’daki barış sürecinin müzakerecileri Mohammed Bhabha ve Roelf Meyer’in katılımıyla “Toplumsal barışın inşasında STÖ’lerin rolü- Güney Afrika deneyimi” başlığı altında bir toplantı düzenledi. Güney Afrika’da on yıllarca süren yaygın kitlesel çatışmaların barışa evrilmesinde hayati görev alan iki değerli konuk Mohammed Bhabha ve Roelf Meyer yaşadıklarını anlattılar. Barış öncesinde birbirine düşman olan bu iki başmüzakereci süreç içinde hem toplumsal hem bireysel olarak nasıl dönüşümler yaşadıklarını açık yüreklilikle dile getirerek; barışın mucize olmadığını bunun emekle tesis edilebileceğini ifade ettiler. Konuşmacılar hemen her cümlede Mandela’nın ve sivil toplum örgütlerinin tartışılmaz rolüne vurgu yaptılar.
***
Paylaşımlarının her cümlesi ders çıkarılacak önemdeydi. Aslında hiç yorum yapmadan konuşmacıların anlattıklarından rastgele not aldığım cümleleri birleştirerek paylaşsam daha anlamlı olacak. Şöyle diyordu konuşmacılar: “Güney Afrika’da barışı sağlayabiliyorsak, dünyanın her yerinde barış sağlanır. Geçmişten gelen şeyleri tutmak yerine, geleceğe bakmamız lazım.”
“ Irk ayrımı kurumsallaşmıştı. Savaş bütün acımasızlığıyla devam ediyordu, iç savaşın eşiğindeydik.Bizler masaya iki düşman olarak oturduk ama pervasız bir güven gerekti ve biz öyle başladık.” “Siyasetçiler bazen çok ödlek olabiliyorlar. Buna ben de dahilim, korkularımızın da müşterek olduğunu anladık… Geçmişte ne yaşadığımıza değil, gelecek için ne yapabileceğimize, birlikte nasıl yaşayabileceğimize yoğunlaştık… İyi düşünceler yetmiyor, iyi eylemler gerekli. Kafamızdakilerin hayata geçmesi gerekliydi.”
“Müzakereler devam ederken de çok insan ölüyordu. Zaman zaman umutsuzluğa düşsek de siviller imdadımıza yetişti her seferinde bir araya geldiler. Eğer değişmezseniz biz size öğretiriz dediler. Sivil toplum örgütleri başarımızın olmazsa olmazıydı.”
“Dini, etnik ve siyasal farklılıklarımız vardı… Düşmanımız homojen değildi. Ülkede 14 ayrı etnik yapı vardı. Anlaşmanın sonunda kimse kendini dışlanmış hissetmemeli dedik. Siyahilerin azınlık olması haklar konusunda konu bile olmadı.”
“Mandela’yla yüzyüze çok konuştuk. Bir sefer dahi beni niye 27 yıl cezaevinde tuttunuz demedi, bir imada bile bulunmadı… Bir azınlık lideri de sonuç yaratabilir bunu Mandela örneğinde bir kez daha yaşadık. O Mandela ki beyazların da bu savaşta mağdur olduklarını söylüyordu.”
“Bir beyaz bir siyahiyi de alkışlamayı öğrendi.” “Sertlik yanlısı kimileri ne yapsanız da hiç değişmeyecek.Gözünüzde büyütmeyin, gürültüyü dinlemeyin… Aptal dostunuz olacağına akıllı düşmanınız olsun… Bir süre sonra anladık.”
“Başarının kilidi kendi sorunlarımızdı. Biz iki taraflar dışında müzakerelerde dışarıdan başkaca üçüncü bir taraf yoktu. Medyayı dışarıda tuttuk. Ancak tabi ki uluslararası vicdanı uyandırmak son derece önemliydi…Biz müzakere yaparken taraftarlarımız, dostlarımız, sevdiğimiz insanılar öldürülüyordu..Eğer buna kanla cevap vermiş olsaydık tuzağa düşerdik. Barışı sağlayamazdık. Bunlara rağmen müzakere yürütebildiğimiz için Güney Afrika’da başarabildik”
***
Her biri ders çıkarılacak birer aforizma niteliğinde olan yukarıdaki sözlerden de feyz alarak, taraflar ile konumları ve amaçları ne olursa olsun her kesimin ve onları temsil eden kitle örgütlerinin bu konuda aktif rol üstlenmeleri gerekir. Kalbimizi sıkıştıran endişeye rağmen umutsuzluk doğmamalı. Korku değil cesaretle savaşın karşısına dikilmek zorundayız.
Kürt sorununda barışçı çözüm ve Demokratik Türkiye
Kürt meselesi Türkiye’nin önemli sorunlarından biri olageldi. Cumhuriyetin ilk yıllarında hal yoluna gireceğine ilişkin emareler görülse de 1921 Anayasasının uygulanmamasının...