• İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
4 Ağustos 2025 Pazartesi
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
ABONE OL!
GİRİŞ YAP
Yeni Yaşam Gazetesi
JIN
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Yeni Yaşam Gazetesi
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Ana Sayfa Yazarlar M. Ender Öndeş

‘Bir cisim’ yaklaşırken…

4 Ağustos 2025 Pazartesi - 00:00
Kategori: M. Ender Öndeş, Yazarlar
Kürtlerin pabuçları kirli mi?

Geçen yılın Ekim ayından bu yana geçen zaman dilimine çok şey sığdı. Bunların içinde en önemlisi Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat çağrısıydı. Sonra PKK’nin ilan ettiği ateşkes, sonra PKK’nin 12. Kongresi’nin resmileştirdiği fesih ve silah bırakma kararları, ardından gelen sembolik ‘silahları imha’ töreni… Ve nihayet şimdi, Meclis’teki komisyon. Herkesin farklı işlevler yüklediği ve henüz adı konusunda da uzlaşılmamış Komisyon, ilk toplantısını 5 Ağustos’ta yapacak ve adı da işleyişi de epey tartışılacak gibi.

Aynı süreçte iktidar, daha önce Kürt belediyelerinde test ettiği “tutuklama/kayyım” siyasetini CHP’ye yöneltti. Erdoğan’ın ilk seçimdeki en güçlü rakibi olan İmamoğlu’ndan başlayan tutuklama dalgaları düpedüz bir darbe şeklinde gelişerek ilerlemeye devam ediyor ve nereye varacağı belli değil. “Yok canım, o kadarını da yapamazlar” cümlesi bu coğrafyada çoktandır kötü bir şakaya dönüşmüş durumda; yapıyorlar, daha fazlasını da yapabilirler. Böylece bir siyasi başarı sağlayabiliyorlar mı, orası şüpheli. Görüldüğü kadarıyla, Özgür Özel’in tehlikeyi sezerek “can havliyle” başlattığı agresif muhalefet ve yapılanların ahlaki/vicdani sakatlığı, Erdoğan’ın planını bozmuş durumda. Bizzat Özel’e yönelmek gibi daha da çılgınca noktalara kadar gidebilirler mi? Mümkündür ama artık orası tam bir çıkmaz sokaktır. Ana muhalefet partisi lideri tutuklamak, dünyadaki çeşitli örneklerde görüldüğü gibi yapanlara pek hayır getirmedi.

Bu iki sürecin adeta paralel şekilde ilerlemesi kuşkusuz rastlantı değil. Erdoğan, Ortadoğu’daki karmaşık gelişmelerin de etkisiyle bir yandan “iç cephe” adı altında yeni bir ‘Yenikapı hizası’ yaratmaya çalışırken, diğer yandan da ‘ebedileştirmek’ istediği iktidarını sürdürmek, buna engel olabilecek her şeyi ezmek istiyordu. Ancak, John Lennon’un çok bilinen sözünde olduğu gibi, “Hayat sen başka planlar yaparken başına gelenlerdir.” Ortadoğu cephesindeki ‘oyun kuruculuğu’ hayalleri çoktan çöktü; şimdi büyük güçlerin oyununda ‘yancılık’ yapan Erdoğan’ın bundan da bir şey elde edebileceği şüpheli. En büyük saplantısı olan Rojava’da da artık askeri çözümle varılabilecek bir yer yok. Erdoğan Altan’ın geçenlerde yaptığı analizdeki gibi (Mezopotamya Ajansı) Özerk Yönetim’in ‘zayıf karnı’ olarak görülen Derazor, Tabka gibi yerlerde karışıklık çıkarmak ve Colani çetelerini saldırtmak bir plandır ama o da kolay değildir.

Bu tarafta da işler yolunda değil. Muhalefete yapılan saldırıya bir meşruiyet kılıfı bulunamazken, Kürtler nezdinde CHP’yi ‘şeytanlaştırma’ planı da tutmuyor. Oyunu sezen Özgür Özel, bir yandan sokaktaki inisiyatifi sürekli elinde tutarken, diğer yandan da Kürtlerle ve süreçle ilgili tek bir negatif cümle kurmamaya özen gösteriyor ve süreci desteklediğini her gün tekrarlıyor, en son Komisyon meselesinde de parti içindeki ulusalcı baskıyı savuşturuyor. DEM Parti de iktidarın CHP’ye saldırılarına karşı eylemsel düzeyde olmasa bile politik olarak tavır alıyor.

Böylece aslında birbirine paralel iki sürecin artık kesişmek zorunda kalabileceği kritik bir noktaya doğru ilerliyoruz.

İlk kesişme noktası, şüphesiz Komisyon olacak. Farklı saiklerle de olsa CHP ve DEM Parti, Komisyon’u bir “silah bıraktırma komitesi” olarak görmediklerini söyleyerek asıl beklentilerinin “Demokratikleşme” olduğunu açıkça ifade ediyorlar. DEM Parti, yasal düzenlemelerle “demokratik siyaset alanının açılmasını” isterken, CHP de operasyonların durdurulmasından, tutukluların bırakılmasına kadar giden bir uzun listeyle Komisyon’a geliyor. İktidar cephesinde ise (arada bir MHP tarafından başka türlü sinyaller gelse de) böyle bir eğilim görülmüyor. Tersine, hık diyenin Silivri’yi boyladığı düzen her geçen gün daha da çılgınlaşıyor ve AKP bundan vazgeçmek niyetinde değil. Sonuçta Özel, parti içindeki beton kafalıları azarlayarak Komisyon’a katılma kararı alsa da bütün bu tartışmanın nereye varacağı belli değil; ayrıca, genel bir demokratikleşmenin olmadığı koşullarda DEM’in de Komisyon’dan ne elde edebileceği tartışmalı.

İkinci kesişme noktası ise Anayasa meselesi. Geçmişte, benim de bizzat tanığı olduğum 1991 süreci henüz belleklerden silinmedi. 1991’de Özal, 35 yıldır başımıza bela olan Terörle Mücadele Yasası’nı çıkarırken, ek geçici maddeyle yeni bir infaz düzenlemesini yasaya eklemiş, böylece Anayasa Mahkemesi ile bir danışıklı döğüş halinde, cezaevlerindeki birçok devrimcinin (tabii ki 125. Madde, yani Kürtler hariç!) serbest bırakılmasını sağlamıştı. Bu örneği vererek bir benzetme yapmak istemiyorum ama o gün bugündür ‘Torba Yasa’ tekniğini amentü bellemiş olan iktidarın yeni bir dalavere ile sürece yaklaşma ihtimali de yok değil. DEM Parti’nin Anayasa tutumu öteden beri belli. Bir oldu bittiden, dayatmadan değil, ‘Toplumsal Sözleşme’den ve onun toplumsal süreçlerle hazırlanmasından söz ediyor. Ancak, iktidar, kucağında bir tür “Führerprinzip” anayasasıyla gelir de bunun kıyısına köşesine Kürtleri mutlu edeceğini ‘umduğu’ birkaç madde serpiştirirse, bu ciddi bir sorun olacaktır. Çünkü Kürtler, engin deneyimleriyle dikta rejimlerinde kendi haklarının da güvencede olmayacağını biliyorlar.

Zaten işte esas mesele de tam budur.

Sürecin en başından beri Abdullah Öcalan, silahlı çatışmanın dışlandığı yeni bir siyaset alanı inşa etmek için ciddi teorik çalışmalar yapıyor. Teorik siyasal çalışmalar, eleştirilebilir. Teorik/siyasal metinlerin kaderi, yayınlandığı andan itibaren kamuya açık olması, öyleyse eleştiriye de açılması ve en önemlisi de hayatın/sahanın sınavına tabi olmasıdır. Mesele bu değil. Mesele şu ki, bu metinler, bir akademisyenin doktora tezi değildir. Metinlerin yazarı, bölgede neredeyse 70 bine yakın silahlı insana ve siyaset sahasında milyonlara önderlik eden biridir. Ortaya konulan paradigma, on binlerce, yüz binlerce insanı mobilize etme yeteneğine sahiptir. Kürt hareketinin kodlarına hâkim olmayan, olmak da istemeyenler çoğu kez her şeyi basitleştiriyor ve hareketi bazen “gizli dalavereler çeviren kriminal bir topluluk”, bazen de kolayca kandırılabilir bir çoluk çocuk sürüsü gibi görüyorlar ama gerçek öyle değil. 50 yıllık bir siyasi tecrübeden söz ediyoruz; öyle basit değil ve bu 50 yıl, Türk devletinin bin türlü oyununun defalarca test edildiği bir zaman dilimine denk düşüyor.

Dolayısıyla, bu paradigmanın sahibi ve sahada onu uygulamakla yükümlü politik güçler, “Halk meclisleri”, “Komünler”, “İnisiyatifler” ve benzeri araçlarla “aşağıdan yukarıya” örgütler yaratarak yeni bir demokratik mücadele ve örgütlenme tarzı yaratmanın politik koşullara da bağlı olduğunu da bilmektedir. Esad iktidarının zaafa uğradığı ortamda Rojava’da yapılabilenlerin burada, “Şafak Operasyonları”nın ‘milli gelenek’ olduğu koşullarda zorlanacağı da bilgileri dahilinde olmalıdır. KCK, DTK, Akademiler gibi hatıralar da kuşkusuz hâlâ belleklerdedir.

Sonuç olarak, Türkiye coğrafyasının bütün sathında total bir demokratikleşme, işin esasıdır. İktidarın ise an itibarıyla böyle bir niyeti görünmemektedir. İktidar, bir bütün olarak muhalefeti bastırmakta, hayatın her alanında en küçük itirazı ezmekte, cezaevlerini kapasitesini durmadan artırmakta, bu arada kendi DAİŞ’çi çizgisini de topluma dayatmakta kararlı görünmektedir. İktidar şu son bir yılda bile ‘tek adam’ rejimini pekiştiren en az 3-4 yasayı zaten geçirmiş durumdadır.

Görebildiğim kadarıyla bütün bunların farkında olan Kürt siyasi hareketinin bu problemle ilgili önüne koyduğu plan, mücadeledir. Evet, müzakere ama asıl olarak mücadele. Beklemek, rica etmek değil, mücadele etmek. Ve Erdoğan’ın iktidar mantalitesinde mucizevi bir kimyasal değişiklik olmazsa eğer, Saray’ın katlanabileceği muhalefet düzeyi aşıldıkça bu mücadele, rejimle hesaplaşma biçiminde yürüyecektir. Muhtemelen bu hesaplaşmanın getireceği yeni eziyet biçimleri göze alınmış durumdadır. Muhtemelen şu sıralarda feshedilenin yerini alacak demokratik yapılanmalar da tartışılıyordur.

Ama eninde sonunda işler gelip çatallandığında, sanırım “Üçüncü Yol” üzerine bir kez daha tartışmak gerekecek. Türk siyasetinin iki klasik öbeğinden birinin kuyruğuna takılmamak, kendi bağımsız çizgisinden taviz vermemek anlamında üretilen bu kavramın kırmızı çizgisi demokrasi ve özgürlüktür çünkü. Dolayısıyla, “Üçüncü Yol”, kenarda durma değil, kritik noktalarda müdahil olma, gelişmeleri kendi perspektifine doğru sürükleyerek kendi asli hedeflerine bağlama anlamını taşır.

Tamam, “Yesinler birbirlerini” güzel laftır ama menüde biz de varsak, o kadar da sevimli olmayabilir.

Yol uzun. Yaşayıp göreceğiz hep birlikte.

PaylaşTweetGönderPaylaşGönder
Önceki Haber

Krizlerin ötesinde bir çözüm arayışı

Sonraki Haber

Rojava’ya yönelik saldırı ve tehditler

Sonraki Haber
Yeni dönem

Rojava'ya yönelik saldırı ve tehditler

SON HABERLER

Yeni dönem

Rojava’ya yönelik saldırı ve tehditler

Yazar: Yeni Yaşam
4 Ağustos 2025

Kürtlerin pabuçları kirli mi?

‘Bir cisim’ yaklaşırken…

Yazar: Yeni Yaşam
4 Ağustos 2025

Zulme Karşı Direnmek

Krizlerin ötesinde bir çözüm arayışı

Yazar: Yeni Yaşam
4 Ağustos 2025

Mazlum Abdi: Suriye değişime mecbur, değişim olacak

Mazlum Abdi: Suriye değişime mecbur, değişim olacak

Yazar: Yeni Yaşam
4 Ağustos 2025

Kadın yaşarsa dünya değişir; kastik katile karşı varoluş mücadelesi

Entegrasyonu uyum ve mücadele ilişkisinde tanımlamak

Yazar: Yeni Yaşam
4 Ağustos 2025

ittifak

keşke olmasaydı

Yazar: Yeni Yaşam
4 Ağustos 2025

Gazze de yaşanan vahşet daha ne kadar görünmez olacak!

Gazze de yaşanan vahşet daha ne kadar görünmez olacak!

Yazar: Yeni Yaşam
4 Ağustos 2025

  • İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
yeniyasamgazetesi@gmail.com

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır

Welcome Back!

Login to your account below

Forgotten Password?

Retrieve your password

Please enter your username or email address to reset your password.

Log In

Add New Playlist

E-gazete aboneliği için tıklayınız.

Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
  • Tümü
  • Güncel
  • Yaşam
  • Söyleşi
  • Forum
  • Politika
  • Kadın
  • Dünya
  • Ortadoğu
  • Kültür
  • Emek-Ekonomi
  • Ekoloji
  • Emek-Ekonomi
  • Yazarlar
  • Editörün Seçtikleri
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Karikatür
  • Günün Manşeti

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır