MÖ 585 yılında Medler ve Lidyalılar, bugün Yozgat’ın Sorgun ilçesine bağlı olan ve kayıp antik kent olarak da bilinen Pteria’da karşı karşıya geldiler.
Savaş, özellikle bugünkü Kızılırmak kıyısında (Halys nehri) alevlenir.
Bu savaşın detaylarını anlatan Heredot, Kızılırmak dolaylarında süren ve şiddetlenen savaşta çarpıcı bir durum geliştiğini anlatır.
Heredot şöyle devam eder; “Savaş ısınırken, gün birdenbire geceye dönüştü. Medler ve Lidyalılar değişimi gözlemlediklerinde savaşa ara verdiler; barış şartları üzerinde anlaşmaya varılması konusunda hemfikirlerdi.”
Gökte meydana gelen ani karanlık, anlaşılıyor ki savaşanlar için ürkütücü bir uyaran olmuş. Çünkü güneş tutulması, savaşı bırakıp barışmalarına neden olmuş.
Birçok kaynakta “Güneş Tutulması Savaşı” olarak da geçen bu olay, tanrının bir isteği ve uyarısı olarak yorumlandığı için silahlar terk edilmiş.
Düşen karanlıktan krallar Alyattes ve Ksantekses, barış yoluyla ışığı buluyor.
Birbirine yıllardır düşman olan krallar, çocuklarını evlendirerek bu barışı perçinliyor.
Hatta olaya tanıklık eden Babil ve Kilikya kralları da antlaşmayı mühürlüyorlar.
Özetle, bir gök hadisesi ile barış gelmiştir.
***
Bu olay iki açıdan ilgi çekici.
İlk olarak durumun kendine has bazı şeyler ifade etmesi, ikincil olarak da bugünden bakınca son derece öğretici olması.
Şöyle ki; Ortada güneşin geçici bir kaybı var. Yani ışık kayboluyor. Ordular karanlığa hapsoluyor. Bu karanlık hal, korkularla ile birleşip kendi gerçekliklerini görmeye yarıyor.
Şunu kabul edelim. Savaş bir ‘tutulma’ halidir. Savaşın olduğu yerde ışık yoktur.
Savaş başladığında her yer ve her şey kararır.
Şimdi yirmi altı yüzyıl sonra dönüp bakınca bu olaya, durumun hem krizi hem de fırsatı daha net görülüyor.
Bugünden bakınca neredeyse her yer savaş alanı. Çok uzağa gitmeden, bir haftaya uzanan İran-İsrail savaşı var. Füzeler, algoritmalar eşliğinde havada uçuşuyor. Tel Aviv ve Tahran’ın semalarında sadece füzeler ve adını söylemekte zorlandığımız afili bombalar yok. Açıklamalar, karşılıklı twitler, yeminler, yok etme serenatları da var.
Bugün Ortadoğu’nun her yerinde bir çeşit kararma var, tutulma var.
Med ve Lidyalıların karşılaşmasından bu yana savaşlar değişmedi.
Artarak sürdü. Ve bugün güneş değil, bolca akıl tutulması, bolca şiddet var.
***
Diğer yandan Türkiye’de bir barış ve çözüm süreci var. Bir nevi her yerde savaş hali varken, barış inşa edilmeye çalışılıyor. Çok tarihi bir emekle, irade beyanı ortaya konuyor.
Bu arayışın basit bir nedeni var. Kan dökmeden de Halys nehrinin kenarlarına gömülen silahlar gibi, anlaşmak mümkün.
Bugün savaşı asıl besleyen, siyasi tutulma veya siyasi karanlık halidir. Çünkü bu tablo insan aklıyla, eliyle, tercihi ile oluyor. Roket, füze, kan yerine bir masa da seçilebilir. Bu tamamen siyasete bağlı! Fakat siyaset o kadar ışıksız kalmış ki, insan da etrafını görmekte zorlanıyor.
Tüm karanlığa rağmen etrafı sarih şekilde görebilenler (Bknz: Öcalan) bir şekilde yolu tarif ediyor. Toplumun, ekseriyetle Kürtlerin, şans budur dediği şey tam olarak bu…
Kızılırmak tarafında barış için tutulmanın bitmesi beklendi, peki biz neyi bekliyoruz?
Daha kaç çeşit karanlık veya tutulma hali gerekiyor? Çöken ekonomi bir tutulma değil midir? Yaşamını yitiren on binler bir tutulma değil midir? Kayıp giden yıllar bir işaret ve tutulma değil midir?
Işığı getirecek kararlılık var, irade var, akıl var. O halde beklemede ısrar neyin nesi?
27 Şubat ve 12 Mayıs tarihleri, bu tarihlerde deklare edilen kararlar, açıktır ki yılların ağırlığını hafifletmeye, yılların karanlık gecelerini gündüze çevirme teşebbüsüdür.
Bu tarihler; ışığı seçenlerin, karanlıkta değil aydınlıkta da silah bırakma cüretini göstermesidir.
Yine Heredot’tan okuduğumuz kadarıyla, rivayet olunur ki, filozof Thales yıllar önce bu güneş tutulmasını doğru tahmin edebilmiştir. O karanlık anı tamı tamına net bilmiştir.
İşte bugün bize karanlığı değil, barışı önceden kestirebilenler lazım.
Barışı bir doğa mucizesi değil, insani ve gerekli bir hale getirmek zorundayız.
Barışı gökyüzünden yeryüzüne indirmek zorundayız. Başka seçenek yok.
Hangi tarafa dönersek karanlık ben buradayım diyor. Bu karanlıktan tüm ışıklar sönmeden çıkmak gerekiyor. Çünkü Halys Nehri’nde 26 yüzyıl önce gerçekleşen olayın bize söylediği şey şu: En karanlık anda bile bir ışık, bir umut vardır.
Bu tarihsel çarpışmanın bize bıraktığı miras, her zaman ve her yerde barışın mümkün olduğunu göstermesidir.
Bugün bir işaret beklemeden barışı getirme zorunluluğu var.
Tutulma anında değil, ışıklar sönmeden barışa dönmek gerekir diyerek bakmak gerekiyor.