Documentarist 12. İstanbul Belgesel Günleri kapsamında Onur Konuğu McAllister’in ‘Suriyeli Aşk Hikâyesi’ filmi gösterildi. McAllister, ‘Bir kadın nasıl hem Che hem de anne olabiliyor sorusunu sorabiliyoruz belgeselle’ dedi
Documentarist 12. İstanbul Belgesel Günleri ikinci gününde de devam etti. Documentarist kapsamında gösterilen ‘Suriyeli Aşk Hikâyesi’nde, Suriye iç savaşından Fransa’ya gitmet zorunda kalan bir ailenin hikayesine tanıklık ediyoruz. Film, hapiste tanışıp evlenen Filistinli bir özgürlük savaşçısı olan Amer ve Raghda’nın etrafında şekilleniyor. Festivalin Onur Konuğu olan İngiliz belgesel ustası Sean McAllister yönetmen koltuğunda oturuyor. Altyazı Sinema Dergisi işbirliğiyle yönetmenle bir sinema dersi gerçekleşti. Yoğun ilginin olduğu derste ise McAllister, “Bir filmi politik yapan karakter seçimidir” dedi. İşçi kökenli bir aileden gelerek kendi kendine sinemayı öğrenmiş ve kamerasını daha çok alt tabaka bireylerine yöneltmiş olan McAllister’ın, Documentarist İstanbul Belgesel Günleri kapsamında Japonya, Irak, Yemen, Suriye ve İngiltere’de çekilmiş birer hikâye anlatan filmleri izleyiciyle buluşmaya devam edecek. McAllister ‘Suriyeli Aşk Hikâyesi’nin gösterimden sonra izleyicilerin sorularını cevapladı.
‘Savaşa giden bir anne’
Karakterleri ile uzun vakit geçirdiğini dile getiren McAllister, belgesel yapan herkesin aslında bunu yapması gerektiğini söylüyor. “Eğer ben bu hikayeyi yazmış olsaydım Hollywood camiası bunu gerçekçi bulmazdı” diyen McAllister sözlerine şöyle devam etti, “Çocuklarını bırakıp savaşmaya giden kadını gördüklerinde yoo yoo bu gerçekçi değil, bu kadının evde çocukları ile kalması gerekiyor derlerdi. Dolayısıyla belgesel ile ilgili şahane olan şey de tam bu. Bir kadın nasıl hem Che Guevara hem de anne olabiliyor sorusunu sorabiliyoruz belgeselle.” Filmin karakterleri Amer ve Raghda ile tanışma hikayesinden de bahseden usta yönetmen McAllister, 9 ay Şam’da yaşadığını dile getirdi. McAllister, bu süreçte diğer yapımlarında olduğu gibi güçlü hikayesi olan bir karakter arayışı için orada tanıştığı insanlardan birinin Amer’den bahsettiğini söyledi. “Amer’ın evli olduğu kadın siyasi tutuklu olduğu için kimse onunla ilişki kurmak istemiyordu” diyen usta yönetmen McAllister devamında şunları söyledi, “Gözetim altında olduğu çok aşikârdı. Ve bütün bunlar devrimden önceydi. Kimsenin Suriye’yi umursamadığı bir dönemdi. BBC bile filmimi fonlamak istemedi. Adamla tanıştığımda burada bir hikaye olduğunu hemen anladım. Çünkü bu adam bir kriz anındaydı. Çocuklarının bir anneye ihtiyacı vardı.”
‘Onlar devrimciydi’
Suriye’de çekim yaparken gözaltına alınan McAllister, Raghda ve Amer ailesinin hiçbir zaman bu tehlikeli yolculukta kendisini suçlamadığını söyledi. “Çünkü onlar devrimciydi” diye McAllister sözlerine şöyle devam etti, “Olup biteni suçluyorlardı. Genel olarak tek düşündükleri şey ileri gitmekti. Hem yaşamlarında hem de bu hikayede. Ben de bu tehlike ile ilgili hep bunu düşündüm. Daha büyük bir hikayenin parçası olacağını düşündüm. Onları büyük bir tehlikeye sokan kamera aynı zamanda onların Fransa’ya yerleşmelerini sağlan şeyde oldu.”
‘İyi iş çıkardım’
Çekimler de özel alana dahil olduğu eleştirilerine de cevap veren McAllister, “Ben işin ortasına çekildim gibi oldu. Onlar Fransa’da iken, ben İngiltere’de idim. Bir hafta Raghda arıyordu beni, bir hafta Amer. Gelsene sana ihtiyacım var, sana ihitiyacımız var diye. Kendimi bir şekilde orda buluyordum. O iletişimi kolaylaştırmaya çalışıyordu. Sonuç olarak da kendimi bir evlilik danışmanı gibi buldum. İyi de bir iş çıkardığımı düşünüyorum” dedi.
‘Çocuklar dirençli’
Filmin gösteriminin üzerinden dört yıl geçmesine rağmen, aile ile iletimlerinin halen devam ettiğini dile getiren McAllister, “Son görüşmemizde Raghda Fransa’daydı, Amer ise Fransa’da tanıştığı kadınla yaşıyor ve mutlu. Çocuklarla ilgili beni şaşırtan şey ne kadar dirençli olduklarıydı. Tüm yaşadıklarına rağmen yaşamlarında çok zorlanacaklarını düşünüyordum. Ama gördüğüm kadarıylı esas zorlananlar yetişkinler oluyor” diye sözlerine ekledi.
Duvarda ‘Aşk yegânedir’ yazısı
Festival kapsamında dün, Hasan Ete’nin ‘Meryem Ana’, Atom Şaşkal’ın ‘Geleceğimizi İstiyoruz!’, Osman Nuri İyem’in ‘Bulutlar’ Ayten Başer Yetimoğlu’nun, ‘İçimdeki Küller’ Kazım Kızıl’ın, ‘Emel Anne’, Serdar Bayram, Alin Kızıl ve Lezgin Kani’nin, ‘Miraz’, Kudbettin Cebe ve Ömer Şamlı’nın, ‘Yüzlerle Konuşmak- Kieslowski’ye Atıf’, Amal Ramsis’in, ‘Uzak Diyarlardan Geldiniz’ ve Marina Meijer’ın ‘Aşk Yeganedir’ yapımları gösterildi. ‘Uzak Diyarlardan Geldiniz’ belgeselinin gösterimi ardından yönetmen Amal Ramsis, “Bu hikaye tarihsel bir sunumdan çok arka planında tarih olan bir belgesel olarak ortaya çıktı. “Marina Meijer ise ‘Aşk Yeganedir’in gösteriminden sonra belgeselinine dair şunları dile getirdi, “Brezilya’daki o kasabaya girdiğimde duvarda ‘Aşk yeganedir” yazısını gördüm. Ardından 80 yaşındaki bir kadının kendine olan sevgisine tanık oldum. Bu filmi yapmam için gereken her şeye sahiptim.”
Documentarist’in bugün öne çıkanları
Gösterim yerleri: Aynalı Geçit, Yeşilçam ve Kadıköy Sineması
15.00 Gönülçelen: Değişik Bir Aşk Hikayesi, Zoraki Devrimci,
17.00 Josephine Baker, Kızıl Aylar, Wongar
19.00 Japonya: Bir Aşk ve Nefret Hikayesi, Kadınlar Ülkesi, Uzak Diyarlardan Geldiniz
KÜLTÜR SERVİSİ