Türkiye kadın katilleri için bir cennet. Namus, kıskançlık, erkeklik gururunun zedelenmesi, ya da sadece tahrik olmak gibi tuhaf “hafifletici sebeplere” konu olabilen bir fiil kadın öldürmek. Bir de tabii “mahkemedeki iyi hal”. Bütün bunlar kadın katillerine verilen cezalarda alt limitin uygulanması, buna ilaveten de ayrıca ceza indirimine gidilmesi sonuçlarını getiriyor.
Sonuçta, her kahvehanede “namusumu temizledim iki sene yattım çıktım” diye övünerek okey oynamakta olan en az bir adamla karşılaşmak mümkün. Çünkü yaptığı şey yasadışı olabilir ama “ahlak dışı” ya da “gayrı-meşru” değil. Toplumun muhafazakar değerleriyle uyumlu. Mahallenin gençleri kadın katiline saygı duymaya, ağır abi muamelesi yapmaya teşvik ediliyor. Onu örnek alarak yetişiyorlar.
Kadına şiddet vakalarında önce geleneksel ağlar devreye girerek, aileler bir araya geliyor, eşler barıştırılıyor. Aynı çatı altında olmanın tehlikeli hale geldiği aşamada kadın kolluk güçlerinden hatta adli makamlardan koruma talep ederse yine vazgeçirme çabası, barıştırma girişimi gibi karşılıklar görüyor. Bazen talebi ciddiye alınmıyor; devleti temsil eden şahıslar tarafından alay konusu yapılabiliyor. Ardından kanlı cinayeti okuyoruz gazetelerden. Kadın cinayetlerine ilişkin mahkeme kayıtlarında bu şablon sıklıkla karşımıza çıkıyor.
Siyasal İslamcı rejim muhafazakâr değerlerle uyum temeli üzerinde varlığını sürdürebiliyor. Bu nedenle, cinsler arası eşitlik ve kadın hakları üzerine bir kamu tavrı oluşturmak, kadına karşı suçları ve kadın cinayetlerini, formel hukukun ötesinde “gayrı-meşru” ve “gayrı-ahlaki” olarak işaretlemek gibi dertleri yok. Aksine, hemen her hafta bir AKP’li vekilden, Diyanet’ten ya da rejimin başlıca siyasal/ideolojik paravanları olan tarikat şeyhlerinin birinden kadınlarla ilgili aşağılayıcı, tacizkâr, kadın haklarına karşı saldırgan, özetle kadın düşmanı bir ifade duymak normalleşmeye başladı. Her gün en az bir kadın cinayeti de öyle.
Aslında rakamlar, daha da fazlasını gösteriyor. Geçtiğimiz Eylül ayında 53 kadın erkekler tarafından öldürüldü. 2019’un ilk dokuz ayında toplam 349 kadın cinayeti işlenmiş. AKP iktidarı altında 17 yıllık kadın cinayeti bilançosu ise korkutucu. Sene başına dört haneli rakamlara yaklaşan bir ortalamayı zorluyor. Kadına karşı şiddet ve kadın cinayetleri azalmıyor; artıyor.
“Onu zaten gönderecektim, o kendisini gönderdi”. Bu sözler, 23 yaşında intihar eden bir genç kadının (Nadira Kadirova) ardından sarf edildi; Nadira’nın öldüğü evin reisi tarafından. Kendisi bir emekli general ve AKP milletvekili. Nadira, ölümünden kısa süre önce bir arkadaşına general tarafından cinsel saldırıya uğradığını söylemiş. O arkadaşı, polis tarafından sorgulanıyor. Hayır, kendisine bu cinsel saldırı iddiası değil, Nadira’nın fuhuş yapıp yapmadığı soruluyor. Nadira’nın abisi, generalin kendisine para teklif ettiğini söylüyor. Nadira’nın vekilliğini üstlenen avukat ise kısa süre içinde davadan çekildiğini açıklıyor.
Öte yandan general, intiharın akabinde Ankara cumhuriyet başsavcısı ile emniyet müdürünü evine çağırdığını belirterek olayda karanlık bir nokta kalmadığını vurguluyor. Generalin sicili ilginç. Balyoz davasında bütün silah arkadaşları yargılanırken ona dokunulmamış. Emekli olunca derhal AKP’den milletvekili yapılmış. 15 Temmuz darbe günü genelkurmay karargâhında görüntülenmiş. Şimdi de bu vaka ile gündemde.
Nadira’nın ölümü resmi kayıtlara intihar olarak geçti. Ama bir insanın tabanca ile kalbine iki kez üst üste ateş edebilmesi için adeta Rambo olması gerekiyor. Abisi, Nadira’nın vücudunda darp izleri olduğunu söylüyor. Emniyet, Adli Tıp ve savcılık ise jet hızıyla yapılan inceleme sonucu intihar yargısına varmışlar. General masum, çünkü general güçlü. Yargının ve kolluğun en üst otoritelerini bir telefonla ayağına getirtebilecek kadar kudretli. Ama gücünü, kudretini her şeyden çok bu milletin bir erkek evladı olmasına borçlu. Vefat eden ise generalin tabiriyle bir “manyak”; çünkü bir kadın, üstelik yabancı; bir mülteci; muhtemelen kayıt-dışı bir emekçi.
“Bir Anarşistin Kaza Sonucu Ölümü” (Dario Fo) oyunundaki soruşturmayı çağrıştırmıyor mu?
Türkiye kadın katilleri için bir cennet. Her şeyden önce, bu milletin erkek evlatlarına kadınlar karşısında tanınan ayrıcalıklar sorgulanmadığı için öyle.