Neredeyse 48 yıl oluyor. 5 Mart 1972… Fransa-İtalya arasındaki Menton gümrük kapısındaki Fransız memurlar için sıradan bir gündü. Gelip geçen otomobilleri sıraya sokup denetliyorlar, gerekli gördüklerinde arama yapıyor, sonra da geçiş izni veriyorlardı. Bu arada, bir araba dikkatlerini çekti. Türkiye’den 34 PK 936 İstanbul plakalı, Anadol marka bir arabaydı ve o ana kadar pek görmedikleri bir tür olduğu için meraktan oraya doğru yöneldiler. (Bu arada, Anadol arabaları da küçümsememek gerekiyormuş demek; İstanbul’dan Fransa’ya az yol değil!)
Arabanın içinde şoför ve patronu vardı. Memurlar kibarca “Fransa’ya niçin geliyorsunuz?” diye sordular. Aldıkları yanıt “Kızıma gelinlik alacağım” şeklinde oldu. Biraz da telaşlı bir hali vardı otomobildekilerin ve gümrükçüler durumdan iyice işkillenerek “Arabanızı arayacağız” dediler. Tartışma sürerken arkada oturan adam, çıkarıp diplomatik pasaportunu gösterdi, “arayamazsınız” diye diretti uzun süre. Türkiye Cumhuriyeti’nin bir senatörü olduğunu söyledi, üst perdeden konuşarak. Ama memurlar, durumdan iyice şüphelenmişlerdi ve ayrıca başka bir ülkenin kırmızı pasaportuyla kendilerine baskı yapılmasından da hoşlanmamışlardı.
Koltukların altı ve gerçek
Sonuçta, dikkatli bir arama yapıldı ve memurlar ısrarlarının ödülünü aldılar: Koltukların altında piyasa değeri o zamanın parasıyla 500 milyon lirayı aşan tam 146 kilo baz morfin vardı. Arka koltukta oturan diplomatik pasaportlu adam da MHP Niğde Senatörü Kudret Bayhan’dı! O zamanlar TBMM, Millet Meclisi ve Cumhuriyet Senatosu olarak iki bölümden oluşuyordu. Bayhan, hukuk camiasından gelen biriydi. Bakanlıklarda çalışmış, hakimlik ve avukatlık yaptıktan sonra Niğde’den seçilmişti ve tabii ki çok ama çok milliyetçi muhafazakar bir senatördü!
Çorap söküğü gibi
Olay, tam bir diplomatik skandaldı! Bayhan ve otomobildeki ikinci adam olan İbrahim İkier tutuklandı. Daha sonra soruşturma İstanbul’a doğru genişledikçe, Sami Binicioğlu adlı bir başka parlamenterin de ismi ortaya atıldı. Aslen Manisa’nın Soma ilçesinden olan Binicioğlu, işe arzuhalcilikle başlamış, hukuk okumuş, Süleyman Demirel’in Adalet Partisi saflarında siyasete atıldıktan sonra gelecekte MHP’nin temelini oluşturacak olan Millet Partisi’ne geçerek 1965 genel seçimlerinde Manisa milletvekili olmuştu. Binicioğlu, 1969’da ise yine aday olduğu halde seçilememişti.
Asıl patron İstanbul’da
Sonuçta, her iki ismin de Nuri Bostan isimli bir gazino patronuna bağlı olarak baz morfin kuryeliği yaptığı tespit edildi. Sami Binicioğlu ve kardeşi İzmir’de polise teslim oldu ve o zamanki basın haberlerine göre Binicioğlu baz morfin kaçakçılığı yaptığını, Kudret Bayhan’ı bu işe kendisinin soktuğunu kabul etti. Uyuşturucu camiasında “kırmızı pasaportlu” milletvekillerini “jokey” yani taşıyıcı olarak kullanıldığı böylece bir kez daha tescillenmiş oldu.
Nice Ceza Mahkemesi Bayhan ve şoförüne 15 yıl hapis cezası verdi ve ayrıca 9 milyon lira da para cezasına hükmetti. Olay üzerine Senato, 14 Şubat 1973’te verdiği bir kararla Bayhan’ın dokunulmazlığını kaldırdı. Bayhan, Fransa’da 10 yıl hapis yattıktan sonra Türkiye’ye geldiğinde de 16 yıl hapis cezasına çarptırılmıştı. Binicioğlu ise bir süre hapiste yattıktan sonra tahliye oldu ve eski işine, takipçiliğe geri döndü.
‘Jokey’lerin devri
Her şey bu kadarla kalmadı ama. Uyuşturucu mafyasının ‘kırmızı pasaportlu’ kurye (jokey) kullanma alışkanlığı daha sonraları da devam etti. 1970 Eylül’ünde İsviçre Gümrüğü’nde 4.5 kilo uyuşturucu yakalanan bir otomobilde bulunan Zekeriya Kürşat da Adalet Partisi milletvekili eski bir askerdi. Zekeriya Kürşat arama sırasında Sedat Doğan Timur ile kaçmayı başarmıştı. İsviçre polisi bu kaçakçılık girişiminin ardında çoğunluğu Türklerden oluşan 13 kişilik bir çetenin varlığını ispat etti. Ekim 1978’de ise bu defa MSP eski Milletvekili Halit Kahraman Duisburg’da eroin kaçakçılığı yaptığı için tutuklandı ve 7 yıl hapis cezasına mahkûm edildi.
Sonraları aynı şey devam etti mi, bilmiyoruz. Belki de iş vekillerden çıkıp daha başka çerçevelere yöneldi sanki. Susurluk gibi dosyalara biraz bakarsak siyasetle uyuşturucu ilişkisinin aslında hiç bitmediğini, belki biraz koruculuk eksenine doğru kaydığını görebiliriz.
***
Tarihten bir yaprak… Bayhan, Binicioğlu ve diğerleri…
Şimdi böyle şeyler olmuyor artık değil mi? Artık dokunulmazlıklar böyle entipüften, ufak tefek suçlardan ötürü kaldırılmıyor. Genelde, Meclis kürsüsünde ve mitinglerde yaptıkları siyasi konuşmalar milletvekilleri ve hatta parti eşbaşkanları için tutuklama ve dokunulmazlık kaldırma gerekçesi oluyor. Cezaevleri onlarla dolu, baksanıza!
Devlet ve yargı asıl ‘korkunç’ tehlikenin farkına varmış görünüyor.