Yaklaşık bir yıl önce MHP lideri Bahçeli’nin DEM Partililerin elini sıkması, yeni bir sürecin ilk adımı oldu. Devamında barış ve demokratik toplum sürecine dair yaşananlar bilinmektedir.
Öncelikle belirtmek gerekir ki devlet, bu sürece doğru yaklaşmamaktadır. Sürece doğru yaklaşılsaydı, bugün çok başka bir sosyo-politik atmosferde olabilirdik. Dolayısıyla sürecin başarısını devletten beklememek gerekiyor. Doğru bir yaklaşım olsaydı neler yapılabilirdi?
En başta barışın gerçekleşmesi için büyük çaba gösteren Kürt Halk Önderi Öcalan’ın özgür çalışmasının koşulları yaratılırdı. Aynı anda medya ve demokratik kurumlar, toplumun her kesimine en etkili biçimde barışı ve demokratik toplumu anlatarak, halklarda bir coşku ve heyecan yaratabilirlerdi.
Beklemeden Bahçeli’nin taahhüt ettiği gibi Sayın Öcalan’ın umut hakkı kapsamında özgürleşmesi sağlanabilirdi. Arkasında, başta hasta ve yaşlılar olmak üzere, siyasal tutsaklar serbest bırakılırlardı. Özgürleşen siyasal tutsaklar, uygun koşullarda politika yapar duruma gelebilir, ayrıca barışın ve demokratik toplumun inşasını sevdikleriyle paylaşırlardı.
Kayyum uygulaması iptal edilerek görevden alınan belediye başkanları, görevlerinin başına dönebilirlerdi. Bu düzenlemeyle birlikte Avrupa Birliği’nin yerel yönetimler yasası kabul edilerek, devlet yetkilerinin bir kısmının yerellere devredilmesi sağlanabilirdi. Böylece demokratik sistem güçlendirilebilirdi.
Sürgünde yaşayan on binlerce insanın özgürce topraklarına dönmesi sağlanabilirdi. Kürt Özgürlük gerillalarının topraklarına dönmelerinin ve özgürce politika yapabilmelerinin koşulları yaratılabilirdi.
Anadilde eğitim için yasal düzenlemeler yapılır ve bu uygulamanın pratik hazırlıklarına başlanabilirdi. Aynı şekilde Alevilerin inanç özgürlüğü, cemevlerinin ibadethane olarak kabul edilmesi gibi demokratik talepleri kabul edilerek bunun gerektirdiği demokratik laik düzenlemeler yapılabilir, tarikatçı- şeriatçı yapıların halkların sırtında varlıklarını sürdürmelerine son verilebilirdi.
Siyasal ve idari olarak yapılacak olan bu düzenlemelerin yanında, çatışmalı dönemin acılarını dindirecek, yaralarını saracak, toplumların birbirlerine güven duymalarını sağlayacak, birçok sosyal ve kültürel etkinlik yapılabilirdi. Öncelikle bütün acılı aileler karşılıklı birbirlerini ve kayıplarının mezarlarını ziyaret edebilirlerdi. Ziyaret edilen mezarlar çiçeklerle donatılabilir, mezarları olmayanların yüreklerde yattığı belirtilebilirdi. Böylece acılar azaltılabilirdi.
Bu kapsamda Türkiye’nin metropollerinde, Kürdistan’ın şehirlerinde ve diasporada Kürtler, Aleviler ve demokrasi güçleri, alanları doldurarak büyük barışı kutlayabilirlerdi.
Bunlar gerçekleşemeyecek hayaller değildi. Bunların yapılabilmesi için zamana da ihtiyaç yoktu.
Tam tersine bunların yapılması için gerekli olan birkaç yasal düzenlemeydi, bunun için de koşullar uygundu. Bir hafta, on gün, bilemedin bir ayda bunların hepsi veya çoğu yapılabilirdi. Nasıl ki sayısız düşmana karşı ve illegal koşullarda özgürlük mücadelesi yürüten PKK, birkaç hafta içinde kongresini toplayabilmiş ve barış için gerekli olanları yapabilmişse bir devletin de bu düzenlemeleri yapması mümkündü.
Devleti yönetenler, eğer bu görev ve sorumluluklarını yapsalardı toplumun heyecanı, coşkusu, barışa ve demokratik topluma göstereceği sahiplenme üst noktada olacaktı. Buna rağmen devlet, yaklaşık bir yıldır bunları yapmamıştır. Bunlar yetmezmiş gibi CHP’ye yönelerek hem temel demokratik haklara saldırmakta hem de CHP’nin barış ve demokratik toplum sürecinde bulunmasını provoke etmektedir.
Peki, barış ve demokratik toplum sürecinin gelişmesini kolaylaştırması gereken devlet, neden bunları yaparak suyu yokuşa sürüyor?
Devletin bu konudaki politikasını ve tutumunu değerlendirmek bu yazının hacmini aşar. Ancak şimdilik şu kadarını belirtmekle yetinelim.
Barış ve demokratik toplumun inşası, devletin lütfunu gerektirmeyecek kadar önemli ve değerlidir. Halkların barış içinde bir arada ve demokratik bir ortamda yaşamalarını sağlamak, tüm ezilenlerin birleşik direnişiyle sağlanacaktır. Ve bunu yapabilmek için zaman geçmiş değil.
Bunun için bütün demokrasi güçlerinin, barış ve demokratik toplum için harekete geçmesi, her imkânı ve fırsatı bu amaçla değerlendirmesi gerekmektedir. Kürtler bu konuda yaptıkları etkinlikleri daha ileriye taşıyabilirler.
Aleviler, kadınlar ve emekçiler bütün etkinliklerinde ve değerlendirebilecekleri her ortamda, barışın ve demokrasinin etkili savunucuları olabilirler.
Son dönemde CHP’nin yaygın olarak yaptığı ve yüzbinlerce emekçinin katıldığı mitinglere barış ve demokratik toplum süreci, temel konu olarak anlatılmalıdır. CHP yetkilileri, böyle bir süreç yaşanmıyormuş gibi davranmak yerine, tam da kendilerine yapılan haksızlıklara karşı mücadele kapsamında bunu yapmalıdırlar. Çünkü bu devlet demokratik bir devlet olsaydı CHP bunları yaşamayacaktı.
Hasılı sorun böylesine önemli bir toplumsal siyasal yapılanma sürecinin Türk devletinin ırkçı, gerici, yayılmacı anlayışına feda edilmemesidir.