Belki de bu yol, insanın kendi içine doğru yaptığı sessiz bir seferdir. Çünkü her kanat çırpışında, her adımında, içten içe yankılanan o soru kalır: Neyin özlemiydi böyle, Rohat’ın kalbinde atan?
Dorşin Gök
Aldığı yükle yürüyen bir yolcu.
Sırtında taşıdığı ağırlığı adımlara dönüştüren bir yolcu.
Yük, sadece fiziksel bir şey değildi onun için; geçmişin anıları, geleceğe dair sorular, kayıplar ve umutlar da bu yükün parçasıydı. Yol ise ucu ve bucağı olmayan bir sayfa; üzerinde yazılan her adım, geçmişin izini siler mi yoksa yeni izler mi bırakır, karar veremediği bir sonsuzluk gibi duruyor.
Yolcu yolda iken, yükü onun kimliğini inşa eder. Azad’ın Rohat’a dönüşmesi gibi mistik ve efsunlu. Her adım, bir kararın yankısı: hangi yük hafifler, hangi yük hiç hafiflemeyecek gibi görünür? Oysa yolcu güvenli olanı değil, anlamlı olanı aramaya çağırır.
Belki de yolcular, yüklerini taşıdıkça yolun kendisi daha anlamlı hâle gelir.
Patika boyunca ağır ağır ilerleyen bir yolcu, adımlarını yumuşak bir ritimde atar. Gözlerinde mağrur bir asalet var; güneşin sarı sıcaklığı yüzüne vururken bakışları kararlı ve temkinli. Bahar esintisi etrafında hafifçe dolaşır, ağaç yaprakları huzurlu bir hışırtıyla sallanır; havada taze bir umut kokusu. Rohat’ın üstünde birkaç mevsimden kalan yeşilin tonu…
Omuzlarında bir ağırlık, yüzünde hep mağrur bir gülüş. Rohat’ın patikada attığı her adımı kendi hikâyesinin akışını belirledi.
Hep Güneşin ışığı, başının üstünde parlıyor. Yola düşmüş derin bir yolculukta Rohat’ın heybesi keşkelerle dolu bir çanta değildi ki; içinde özgürlüğe dair taşıdığı hayallerin küçük kıpırtılarıyla doluydu. Her bir hayali için geleceğe dair sözler vermişti.
Özgürlük gerçekten bu kadar tekil midir? Birinin özgürlüğü, başka birinin zincirini kırabilir mi? Esaret nasıl özgürlükle sonuçlanır?
Ruhunun içinde iki karşıt rüzgâr eser: Biri, tarihten bu yana yıkıma uğratılan umutların tohumlarını büyütmek isteyen devrimci inanç; diğeri, kayıpların ve keşkelerin ağırlığıyla yürüyen insan.
Ama hayallerin bedeli vardı ve Rohat bunları ödemeyi göze almıştı. Hayal kurduğunda, şehirdeki her bir yüzün ardında saklı bir öykü görürdü; adımlarının yankısı, sadece kendi isyanını değil, başkalarının da sessiz isyanlarını da çağırırdı. O an, Rohat için özgürlük sadece bir slogan değil, herkesin iç dünyasında açan bir mevsimdi. Ve bu mevsim, gecenin karanlığına rağmen umudu besleyen, ışığı içerde büyüten bir güce dönüşüyordu.
Ayağında yasaklı bir mekap, kollarında firar etmiş beyaz bir kedi. Yarenlik böyle olsa gerek. Öyle sıcak, öyle huzurlu.
Heybesi şimdi hafifledi; çünkü içindeki keşkelerden biri bile olsa, özgürlüğün yalnızca sözde kalmaması için bir adım atacağını hissediyordu.
Kahverengiye çalan bir kartal, dal gibi konduğu bir kolda huzuru bulur mu? Özgürlüğün anlamı evrende bu kadar derinken, onu bulma isteği kartalın yürüdüğü yolda her zamankinden daha güçlü atar. Bir derviş misali, o da varoluşun içinde hep süregelen bir arayışın, sonsuz ve bitimsiz bir özlemin yolcusu. Belki de bu yol, insanın kendi içine doğru yaptığı sessiz bir seferdir. Çünkü her kanat çırpışında, her adımında, içten içe yankılanan o soru kalır: Neyin özlemiydi böyle, Rohat’ın kalbinde atan?
Ve bazı yolculuklar bitmezdi; onun için özgürlük, bir yer değil, bir hâldi.
Bu yazı devrime adanmış bir hayata yazıldı.









