Geçen hafta, dünya ve Ortadoğu bir girdap gölüne dönmüştür diye yazmıştım. Bu düşünce her geçen gün doğrulanıyor. IŞİD liderinin Türkiye sınırı yakınlarında Kürt ve ABD ortak operasyonu sonucu öldürülmesi tüm dünyanın gözünü bu bölgede yaşanan karmaşaya bir kez daha çevirdi. Evet, bölgedeki girdap genişliyor. Boğuşma arttıkça karşıtların birbiriyle olan çatışmaları da derinleşiyor. Soçi görüşmesinden sonra Rusya bölgeye daha fazla müdahil olmaya başladı. Ancak Soçi’de yapılan “mutabakattan” kimse memnun değil. Kürtler bu diyaloğun kendi kazanımlarını yok edeceğinden endişeli. Türkiye, “Teröristler güvenli bölgeden çıkmasa harekât hakkımız saklıdır” diyor. Her an Rusya ve Türkiye arasında bir gerginlik ve boğuşma çıkma ihtimali hissediliyor. Türkiye’nin NATO ülkesi oluşu, bulunduğu coğrafyanın jeopolitik konumu ve Ruslarla olan tarihi boğuşmaları olası bir Rusya-Türkiye gerginliğini artırmaya katkı yapacağa benziyor. Irak’ta halklarının ilişkileri “yumuşak ve anlaşılır” bir çizgide seyretse de Irak devleti Kürtlerle ve Kürt Federe devleti ile bir gerilimi tırmandırma politikası izliyor. Irak devleti, Ortadoğu’da kaybettiği konum ve prestijini “Kürtleri vurarak”, Kürtlerin kazanımlarını budayarak kazanmak istemektedir.
İran başka bir telden çalıyor. Bir yandan ABD’nin kendisine yönelttiği “yıkıcı” politikaları önlemeye çabalıyor, diğer yandan bölgedeki konumunu korumak istiyor. Özelikle Suriye’de elde ettikleri mevzileri “ne pahasına olursa” bırakmak istememekte. Bu nedenle zaman zaman Türkiye ile sertleşen ilişkiler herkesin malumü. İran’ın da zayıf halkası kendi Kürtlerinin demokratik, anayasal haklarına el koymuş olmasından dolayı doğan tedirginliğidir. Kimi durumlarda Rusya ile ilişkileri de bu zeminde gerginleşiyor. Esat üzerindeki etkisini kaybetmemek için Rusya’yla kafa kafaya geldiği alanlar oluyor.
Suriye rejimi “bitlendikçe”, dikleniyor, diklendikçe komik durumlara düşüyor. Demokratik Suriye Güçleri olmasaydı bırak Suriye ordusunu, Esad’ın rejiminin bile esamesi okunur muydu? Onun da gücü Kürtlere “yetiyor.” Şimdiye kadar Kürtlerin ve demokratik Suriye güçlerinin haklarının anayasal güvenceye alınabileceğinden söz ederken şimdi “bana katılın” argümanına sarılıyor.
ABD, konumu ve çıkarı gereği her telden çalıyor, her enstrümanı kullanıyor. Ortadoğu’da, özellikle Suriye’de kalıcı kazanımlar elde etme çabalarını derinleştiriyor. Kürtlere duyduğu ihtiyaç bundandır. “Kürt meselesi” yüzünden bir NATO ülkesi olan Türkiye’yle bile gerginlik yaşanıyor. Kürtleri sevdiği için değil onlara “ihtiyacı” olduğundandır. ABD Devlet Başkanı ile ABD devletinin, özellikle de Amerika kamuoyunun düşüncesi Kürt sorunu konusunda sıkça çelişiyor.
AB ülkeleri ise, farklı politik tavırlar içinde olmalarına rağmen Ortadoğu’da, özellikle Kürt sorunu konusunda görece farklı yaklaşımlar izliyorlar ve daha liberal bir hatta yürüyorlar. Bu tutumun oluşumunda Avrupa’daki demokratik kamuoyunun ve orada yaşayan Kürtlerin demokratik çıkışlarının payı çok büyüktür. Özetle söylersek, “Ortadoğu hamuru daha çok su kaldıracağına” benziyor.
Kürtlerin bir deyimi var: “Hewalé xariné tim xeydî dibe!” (yemek için arkadaş olan kimse hep dargın olur.) Bu nedenle Ortadoğu’daki tüm irili-ufaklı devletler hep birbirine dargın oluyorlar.
Ortadoğu yoğun bir süreçten geçiyor. Herkes kendince dersler çıkarmaya çalışıyor. Kürtler bu sürecin ve olgunun dışında değildir. “Dışardan” yaşamı okuduğumuz kadarıyla Kürtler, “güçlü ve ‘güvenilir’ bir müttefik bulmadan” artık adım atmayacağa benziyorlar. Bir Kürt önderinin şu söylemi meramımı anlatmaya yeter: “Maceraya yokuz, ama onurumuzu ve kazanımlarımızı korumak için her zaman riski göze almaya hazırız” Kürtlerin politik-psikolojik durumu bu kadar net.
Evet, Kürt sorunu hiçbir dönem bugünkü kadar “uluslararası bir konuma” yükselmiş değildi. Yine hiçbir dönem bugünkü kadar demokratik hakları için mücadele etmekte kararlı olmamışlardı. Ama bugünkü dünya da eski dünya değil. Şimdi herkesin gözü “Kürtler ne yapacak?” noktasına kilitlenmiştir…
Kürtlerin önünde duran en önemli görevlerden birincisi “ulusal birliklerini” yaratmak ise, diğeri de sık dokunmuş “güvenilir bir müttefik” yaratmak. En az bunlar kadar önemli olan diğer bir uğraşta Kürtler üzerinde oynanan “kirli pazarlıkları boşa çıkarmak” için yapılacak diplomatik ataktır. “Kürdün, Kürtten başka dostu yoktur” önyargısına kapılmadan, halkların desteğini alabilecek enternasyonal bayrağını yükseltme zamanıdır. Global devletlerin ve emperyal “kurumların” sinsi ve ikiyüzlü tutumları ancak böylesi yaratılarla etkisiz hale gelebilir. Büyük bir tarihi “kırılmanın” yaşandığı süreçten geçiliyorken amacımız “aydın ukalalığı” yapmak değildir. Özgürlük ve demokrasi istemi mücadelesinde bizim de sözümüz olsun.