HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli, Meclis’ten geri çekilme ve erken seçim gündemini değerlendirdi. Temelli, ‘Erken seçim hedefi demokrasi ittifakının toplumsal mutabakat zemininde buluşmasıdır. Başarabiliriz ve iddiamız güçlüdür’ dedi
AKP- MHP iktidarının büyükşehir belediyelerini kaybederek ciddi oy kaybına uğradığı 31 Mart Yerel Seçimleri ve 23 Haziran İstanbul Seçimi’nden sonra oluşan erken seçim havası, iktidarın Suriye’ye yönelik operasyonunun ardından kısa süreliğine gündemden düştü. Ancak, Halkların Demokratik Partisi, (HDP) Meclisten ve belediyelerden çekilme tartışmalarının ardından açıkladığı deklarasyon ile tartışmaları tekrardan erken seçim eksenine kaydırdı. HDP kurmayları erken seçimi “muhalifler için fırsat” olarak değerlendirirken, iktidarın meşruiyetini kaybettiğini ve çoğunluğu yitirdiğini düşünüyor.
Seçime gidildiğinde iktidarın kaybedeceğini belirten HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli, açıkladıkları deklarasyon, “Üçüncü Yol” siyaseti, “erken seçim” çağrısı, muhalefetin birlikteliği ve iktidarın meşruiyeti konularında Mezopotamya Ajansı’ndan (MA) Selman Güzelyüz ve Berivan Altan’ın sorularını yanıtladı. Temelli’nin röportajından öne çıkan bazı soru ve başlıklar şöyle;
Sine-i millet tartışmaları son buldu mu? Bu konu daha önce partiniz içinde tartışıldı mı yoksa bu tartışma dışarıdan mı HDP’ye taşındı?
Sine-i millet tartışması, biraz hafızamızı tazelersek, 2016 yılında önümüzdeydi. 4 Kasım 2016 siyasi darbesinden sonra çok hızlı bir şekilde birçok konuyu tartıştık ve hatta 6 Kasım 2016 tarihindeki toplantımızdan sine-i millet tartışması önemli bir başlıktı. Bununla ilgili tartışmamıza dair demiştik ki, ‘halkımıza gideceğiz, soracağız ve her birlikte tartışacağız.’ Öyle de yaptık. Ve süreç o boyunca Meclis’teki genel kurul çalışmalarına katılmadık. O zaman şöyle bir karar çıktı; ‘Hayır, çekilmiyoruz, direniyoruz ve son bir kişi kalana kadar direneceğiz.’ 19 Ağustos günü üç büyükşehir belediye başkanımızın yerine kayyum atanmasıyla gerçekleşen siyasi darbe sonrası da direnişimizi yükselttik. Fakat hem sosyal medyada hem de çeşitli kesimlerde gelen bu yönde (sine-i millet) talepler söz konusu olunca, bir kez daha kararımızı değerlendirmek istedik.
‘Sine-i millet tercihi HDP için seçenek olmaktan çıktı’ diyebilir miyiz?
Çeşitli yapılarla görüştük, yine kamuoyu çerçevesinde birçok görüşme gerçekleştirdik. Bir araştırma bile yaptırdık. Ortaya çıkan tablo 2016 yılı kararımız konusunda bir ortaklaşma şeklindeydi. Sine-i millet tartışmalarını sonlandırmanın gerekliliğine inanarak ve bir toplantı yaparak tutum metnimizi kamuoyuyla paylaştık. Başlı başına HDP’den kurtulmak isteyen bir iktidar var, birçok kesim var. Birçok konu HDP’ye yönelik psikolojik savaş aracına dönüşebiliyor. Algı yönetimi aracına dönüşebiliyor. Ama yine altını çizerek diyorum sine-i millet tartışmasını iyi niyetle ele alan, ‘acaba ne yapabiliriz, daha güçlü mücadele nasıl verebiliriz’ şeklinde yaklaşan kesimlerde oldu ve hepsini bir arada değerlendirdik. Eğer sine-millet tartışmalarımızı sonlandırmazsak -iyi niyetli yaklaşanları bir kenara koyarak söylüyorum- aslında HDP’yi belli bir tartışma içine sıkıştırmak, HDP’nin direniş mücadele gücünü zayıflatmak için belli mihverler harekete geçiyor. Bu da bir gerçeklik ve bunu biliyoruz.
Açıkladığınız deklarasyonda yaptığı erken seçim tartışması Ankara’nın gündemine anında oturdu. HDP neden erken seçim diyor, koşullar olgunlaşmış durumda mı?
Türkiye’de bir yönetememe hali var. Ne var ortada? Savaş var, kayyum var, tecrit var… Dolayısıyla tükenmiş bir iktidar var. Tükenmesine rağmen iktidarda tutunmasının yegâne yolu Kürt düşmanlığı. Kürt düşmanlığı üzerinde üç mekanizmayı harekete geçiriyorlar. Bunlar; Suriye’de savaş, Türkiye’de kayyum ve İmralı’da tecrit politikası. Fakat tecrit İmralı sınırlarıyla kalmıyor.
Bütün hukukun askıya alınmasının temel nedeni. Aslında Türkiye’yi hukuk devletinden ve anayasal devletten uzaklaştırdı, hukuk askıya alındı. Bir istisna halinin yaratılmasının en temel nedeni. O yüzden tecridi görmezden geldiğiniz sürece Türkiye’de hukuk adına olumlu gelişme mümkün olamayacaktır diyoruz.
Kayyum sadece belediye binalarının ele geçirilmesi değildir. Kürt halkının siyasi iradesinin yok sayılmasıdır ama onun da ötesinde rejimin iflasının göstergesidir… Suriye’de dayatmış olduğu savaşın hiçbir meşru gerekçesi yoktur. Afrin’de de aynı şeyi yaptılar ve Afrin’de zeytin hırsızlığıyla anılacaklar. Afrin’de halkların birlikte yaşama iradesine saldırdılar. Aynı şeyi şimdi de yapıyorlar. Suriye’de demokratik çözüm olmasın, istiyorlar.
Bu üçünü devreye sokarak, iflas etmiş ve tükenmiş iktidarında tutunma peşindeler. Kürt düşmanlığı yaparak, Kürt halkına zülüm ederek, bu sayede Türkiye yoz milliyetçi hezeyanları büyüterek bir kitleyi konsolide ederim, bunun üzerinden egemenliğimi, meşruiyetimi sağlarım… Bu mümkün olmayacak. İşte erken seçim çağrısı tüm toplumu bu anlayışa karşı bir araya çağırmaktır. Erken seçimin hedefi demokrasi ittifakının artık bir toplumsal mutabakat zemininde buluşmasıdır. Bunu başarabiliriz ve iddiamız güçlüdür. Fakat bunu nasıl yapacağımıza dair de önümüzdeki dönemi güçlü şekilde planlamalıyız. Eylem hattıyla, diplomatik temas ve görüşmelerle hayata geçirmeliyiz.
Erken seçimin demokrasi güçlerine nasıl fırsatlar sunacağını düşünüyorsunuz?
Bir kere her şeyden önce muhalefet -tırnak içinde söylüyorum- kutuplaştırıcı siyasetin dışına çıkmalı. Türkiye, 31 Mart sürecine giderken ders alınacak birçok şey yaşadı. 31 Mart sürecine giderken iki kutuplu hayatı yine Türkiye halklarına dayattılar. Yok Millet İttifakı, yok Cumhur İttifakı… İki kutuplu hayatın içinde sıkışan Türkiye toplumu aslında siyasetsiz kalıyordu.
Bu hattı kırmanın yolu ‘üçüncü bir yolu var etmekten’ geçiyordu. Yani bir seçenek yaratmaktan. HDP, 31 Mart seçimlerine müdahale ederek seçenek yarattı.
Şimdi bizim karşımıza şu geliyor ‘işte siz CHP adaylarını desteklediniz.’ Hayır, CHP adaylarını destekleyelim siyaseti izlemedik. Biz statükocu anlayışa, kutuplaşmış siyasete müdahale ettik. Sonuçlarla nedenleri karıştırmayalım. Neden-sonuç ilişkisini doğru kuralım. AKP-MHP iktidarını geriletmek istiyorduk ve gerilettikten sonra da yıkacağız dedik. İşte yıkım aşamasına gelmişler. Önümüze koyduğumuz hedefe şimdi daha da yaklaşmış durumdayız. Kayyum atıyorlar, bize geri çekilin diyorlar. Niye geri çekilelim, üzerine gidelim. İktidar rakamsal olarak da meşruiyetini yitirmiştir. Yüzde 35’lere düşmüş bir iktidar hala kendisini Kürt düşmanlığı üzerinden Türkiye halklarına dayatmaya devam ediyor.
Suriye’ye yönelik operasyonda iktidar ve parlamento içi muhalefetin iktidara destek vermesini hakkında ne düşünüyorsunuz?
Siyasetten tükenmiş bir iktidarın peşine takılan muhalefet de tükenir, tüm iddialarını kaybeder. Muhalefet içine düştüğü bu yanlışını çok yakından anlayacaktır. Hata biz bu erken seçim meselesini açıkladığımız gün ve ertesi gün diğer tüm muhalefet partilerinin erken seçim konusundaki yaklaşımı bizi doğrulamaktadır.
İktidara seçenek olmak için muhalefet olursunuz. Muhalefet, muhalefete muhalefetlik yapmaz ki! Bizdeki acayiplik muhalefet işini gücünü bırakıyor, iktidarla beraber tespih taneleri gibi dizilip, HDP’ye muhalefet yapıyor. Dolayısıyla bu aklın içinde çıkmaları lazım.
Ne öneriyorsunuz?
Ankara kulislerinde pazarlık yaparak değil, toplumla halkla buluşarak çıkılabilir. Topluma gittiklerinde gereken refleksi ve tepkiyi alacaklardır. Çünkü çok iyi biliyoruz ki toplumun önemli bir kesimi savaşa karşı çıktı. Şimdi geniş bir kesimi savaşa karşı. Bugün sokağa çıkın, ‘insanların en temel sorunu nedir’ diye sorun, ekonomi cevabını alırsınız.
Parlamento içi muhalefetin erken seçime dair açıklamalarını ve güncel kaygılarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ana muhalefet partisi olarak tanımlanan CHP’nin erken seçime ilişkin verdikleri tepkiler yeterli değil. Çok daha net konuşması gerekirdi. Millet İttifakının parçalanma kaygısı bugün ana muhalefet için öncelikli kaygı olmamalı. Çünkü bu ittifaklara sıkışıp kalındığı sürece Türkiye’de bu içine sürüklendiğimiz çukurdan çıkma şansımız yok. Bunu da kendi kendilerine sorarak, öğrenebilirler. Eğer HDP seçimlerde bu stratejiyi ortaya koymasaydı Millet İttifakı bu belediyeleri alabilir miydi? Bunu ben bir diyet olsun diye söylemiyorum. Biz Türkiye siyasetine bir şey gösterdik ve her şeyden önce siyaseti toplumla buluşturduk.
Erken seçim çağrısının nedenlerinden biri olarak gösterdiğiniz siyasi iktidarın meşruiyeti hangi şu anda noktada?
Bir kere çoğunluğunu kaybetti. Araştırmalar bunu gösteriyor. 24 Haziran 2018’den bu güne Meclis’ten geçmiş olan yasaların, Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin yasalaşmasından bahsediyorum çünkü Türkiye artık kararnamelerle yönetilen bir ülkeye döndü. Ya da torba yasalardan -ki biliyorsunuz bunlar torbacı- memnun olan kimse var mı? Bu yasaları bilen kimse var mı? Bu yasalardan dolayı Türkiye’de herhangi bir sorunun çözüme kavuştuğunu söyleyen biri var mı? Yok! Geçen yasalardan sonra Türkiye’de işler daha da kötüye gitmiş. Herkes daha kötü durumda, geçinemiyor.
AKP’de çözülme var, istifalar var. Neden çözülüyorlar, istifa ediyorlar, içinden partiler çıkıyor? Meşrutiyeti ve siyaseti doğru bir hatta olsaydı, meşrutiyeti sağlıklı bir iktidar söz konusu olsaydı, büyürdü,. Küçülmezdi, daralmazdı, içinden partiler çıkmazdı. Bütün bunlar önemli göstergeler. Ama başat gösterge yani bir iktidarın meşrutiyetini yitirdiği nokta tek kelimeyle, kayyumdur. Halkın seçtiği insanları abuk sabuk gerekçelerle, iddianamelerle tutuklayıp yerlerine vali, kaymakam atıyorlar.
Erken seçim gerçekleşmediği taktirde, bahsettiğiniz yönetilememe hali Türkiye’yi nereye götürür?
O denli kötü bir yere sürükleniyoruz ki bugünden bunu kimse hayal etmiyor. Ama bugünden nereye gideceğimizi anlamak için arkaya dönmek lazım. 4 yılda nerden nereye geldik. Bu bize eğer iktidar değişmezse önümüzdeki 4 yılda nereye gideceğimizi gösteriyor. Fal bakmaya gerek yok. 4 yıl önce neredeydik? 2015’in 5 Nisan’ına bakalım. Yani masanın devrilmediği, mutlak tecridin başlamadığı o fotoğrafa bakalım. Ve ondan sonraki 4 yıla bakalım, nereye geldik?
Bir şeye karar verelim, bu işi nasıl toparlayacağız, bu gidişatı nasıl durduracağız. Bir; öncelikle iktidardan kurtulacağız çünkü bu iktidar Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi dediği bir şeyi ördü, ‘tek adam rejimini’ dayattı, demokratik siyaseti tasfiye etmeye çalıştı. Heybesinden siyaset ve çözüm çıkartamaz hale geldi – ki heybesinde böyle bir şey yoktu.
Peki, biz bu sisteme karşı isek yerine ne ikame edeceğiz. Bunu da net tarif ettik. Yerel demokrasiyle güçlendirilmiş bir parlamenter sistem. Çoğulcu, laik, demokratik cumhuriyet için demokratik bir anayasa, demokratik bir Meclis ve demokratik bir yerel yönetim anlayışı. Türkiye kendi çözümünü bizatihi emekçisiyle, kadınlarıyla, halklarıyla farklı farklı inanç kesimleriyle birlikte üretmek zorundadır. Demokrasi İttifakı çağrımızın özünde yatan budur. Önümüzdeki seçenek nettir; ya Kayyum Cumhuriyeti ya Demokratik Cumhuriyet.
Birçok son süreçte ‘HDP ne yapmalı’ diye tartıştı. Bu tartışmayı içeriden yürüten de vardı, dışarından yürüten de. Ancak muhalefetin geneline dair bir tartışmanın ‘HDP ne yapmalı’ tartışması kadar güçlü ve yüksek sesle olmadığı Ankara’dan anlaşılıyor. Bu konuda fikriniz nedir?
Her şeyi Kürt halkının omzuna koyup, kenara çekilip, kadercilikle bir kenarda oturmak olmaz. Ya da sosyal medyada tweet atmakla da olmaz. Gelmek lazım, bir arada olmak lazım. Tabii ki sosyal medyayı da etkin kullanmak lazım. Muhalif iseniz, muhalefet yapma kimliğiniz varsa güzel bir muhalefet yapma aracı elinizdeyken bunu sosyal gevezeliğe çevirmemek lazım. Birlikte çok daha güçlü bir mücadele hattı örme şansımız var. Türkiye çok önemli bir eşikten geçiyor. Türkiye’de hayata geçireceğimiz bu değişimler, dönüşümler Ortadoğu’yu da, Suriye’yi de, Irak’ı da etkileyecektir. Özellikle küresel bir mesele haline gelmiş olan Kürt meselesinin çözümü bölgede çok farklı önemli gelişmelere neden olacaktır. Tüm bunları bir arada okumak, değerlendirmek gerekiyor.
Son olarak, partiniz yaptırdığı kamuoyu araştırmaları var mı, sonuçlar nasıl görünüyor?
Bizim yaptırdığımız saha araştırmaları var. Biz genellikle kayyum konusunda halk ne düşünüyor ona dair çalışmalar yapıyoruz. Seçimlere dair de sorular soruyoruz ancak bunları paylaşmıyoruz. Bizim dışımızda araştırma yapan sonuçlara göre, HDP’deki yükseliş sürüyor, diğer partilerde küçülme ve kararsızlarda dramatik bir artış söz konusu. Bu şu demek; insanlar bir arayışta. Bu arayış topluma bir şekilliyle ne aradığı nasıl bir çözüm aradığı konusunda yol gösterici siyasete ihtiyaç olduğunu gösteriyor. Güvenilir araştırma bir şirketinin yaptığı bir araştırmada Ekim ayı içerisinde HDP’nin oy oranı yüzde 13 olarak görülüyor.