Bolivya’da bir seçim zaferiyle 2005’te iktidara gelen Sosyalizme Doğru Hareket’in (MAS) ülkenin toplumsal yapısını tepeden tırnağa değiştirdiği 20 yılın ardından siyaset sahnesinden silinmesi, Latin Amerika’da -ve oradan sirayet ettiği ölçüde dünyanın geri kalanında da- sosyalizme doğru genel hareketin kaderi için bir işaret olarak mı görülmeli, yoksa tanık olduğumuz şey toplumsal mücadeleler tarihinin özgül seyrinde Bolivya’nın kurtuluş güçlerinin karşılaştığı geçici bir geriye savruluştan mı ibaret?
“Hariçten gazel okuyan” konumuna düşme pahasına da olsa, en baştan denebilir ki, “durum ciddi, fakat vahim değil.” Katılmayacak olanların dillerinin ucuna hemen gelebileceği şekilde bu çıkarsama, “iflah olmaz devrimci iyimserlik”le, savunucu gerekçelere sığınarak yenilgiyi gerçek nedenler yerine zahirî dışsal faktörlerle açıklama işgüzarlığıyla ilgisiz. Tersine, bu felaketin başta “tarihsel önder” Evo Morales’in kendisi olmak üzere, MAS liderliği ve çatışan kanatların önde gelenlerinin iç ihtilaflarda izledikleri politikaların tek yanlılığı, idari ve siyasi rejimin halkın rızasını yeniden kazanmaya elverişli olmayacak ölçüde çaptan düşmüşlüğü, nihayet genel olarak ham madde ihracatının beslediği ekonomik büyümenin küresel emtia fiyatlarındaki genel düşüş nedeniyle kesintiye uğramasının yol açtığı genel çıkmazın bir arada işleyişinden kaynaklandığı hemen bütün yorumcuların üzerinde birleştiği genel gözlem.
Bu, MAS açısından gerçekten de vahim bir sonuç. Ancak Bolivya halkının, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin birinci turunda MAS’ı kötü yönetiminden dolayı cezalandırıp seçilebilecekler listesinden çıkardıktan sonra, ikinci turda 20 yıl boyunca MAS’ın halkçı reformlarına karşı savaşmış olan Hugo Banzer döneminin son Cumhurbaşkanı “Tuto” Quiroga Ramírez’e de yönelmeyişi, geçmiş kazanımları reddetme peşinde koşmadığı ve başka bir gün arayışı içinde olduğunun göstergesi sayılabilir. Sonuçta halklar siyaseten faşizme ve gericiliğe teslim olmadıklarından, Bolivya’da siyasal yaşam, bir karşı devrimle önü kesilmedikçe, sosyalizme doğru başka bir hareket için açık olmaya devam edecektir.
2025’ten başlayarak, iktidarda kaldığı 20 yılın, son birkaç yılı bir yana bırakılırsa, neredeyse tamamında toplumsal hareket enerjisi ve yerli halkların siyasal seferberliğinin güçlü bir sentezine dayanarak ülkeyi derinden dönüştüren, ülke tarihinde eşi görülmemiş kapsayıcı bir projeye öncülük eden, bir dönem Bolivya solunun merkezi kesişim zemini olan MAS içinse, bu haliyle, yolun sonuna gelindiği açık. Özellikle toplumsal ve politik iktidarın başı, siyasal düzenin başlıca meşruiyet kaynağıyken istikrarsızlığın, kurumsal felcin ve siyasi çürümenin nişanesine dönüşmüş olmasının yol açtığı itibar kaybının nasıl onarılabileceğini, ya da bunun mümkün olup olmadığını öngörmek olanaksız.
Askeri diktatörlüğe karşı gerilla mücadelesinden gelen Bolivyalı Marksist teorisyen ve 14 yıl boyunca Evo Morales’in Cumhurbaşkanı Yardımcılığını yapan, ancak Morales’in ülkeyi terke zorlandığı 2020’den bu yana MAS’ta resmi bir sorumluluk üstlenmeyen Álvaro García Linera geçmişle bugün arasındaki geçişi şöyle okuyor:
“Bolivya’da [bugün] yaşananlar, 21. yüzyılın başında bir dizi halk ayaklanması, toplumun sağduyusundaki değişim ve Evo Morales’e mutlak çoğunluğu kazandıran bir seçim zaferiyle başlayan uzun bir toplumsal dönüşüm döneminin sonudur. 13 yıl boyunca ekonomik ve sosyal reformlar uygulandı. En önemlileri olan yerli toplulukların güçlendirilmesi, 14 yıl kesintisiz yıllık yüzde 5 ekonomik büyüme Bolivya’yı kıtanın en yoksul ikinci ülkesi [olmaktan çıkardı]. Bu süreç, iç başarısızlıklar, iç zayıflıklar, siyasi ve ekonomik hatalar nedeniyle sona erdi ve ister uzun ister kısa olsun, yeni bir siyasi sistemin tanımlanacağı doğrusal bir döneme girdik.
“Artık mesele, 40-50 yıl öncesinin gölgedeki ve sömürgeci aşağılamayla karşı karşıya yerli halkıyla ilgili değil. Bugün Bolivya’nın yerlileri, kendini güvende hisseden, ekonomik güç ve iktidar sahibi ve ötekileştirmenin yeraltı mezarlarında geride kalmak istemeyen bir kesim.
“[…] Bolivya iyiye doğru değişti. Bu değişiklikleri temsil eden siyasi güç orada olmayacak, ancak önümüzdeki beş yıl boyunca yeni başkanın istikrarını ve yönetilebilirliğini sağlamada belirleyici olacak yapısal değişiklikler olacak.”
Álvaro García Linera’nın, tüm Marksist donanımına karşın, bizzat MAS iktidarının piyasanın devlet eliyle regülasyonuyla yoksulluktan kurtulmasına yardımcı olarak yarattığı yeni orta sınıfların MAS’ın trajedisinin başkahramanı olduğunu teşhisten uzak durması dikkat çekici. Daha önce 2020’deki kriz sırasında Yeni Yaşam’da Venezüelalı gazeteci Rafael Osío Cabrices‘in Bolivya’da “bir ülke içinde iki ülke” olduğu gözlemini aktarmıştım:
“Yukarıda” çoğunluğunu yerlilerin oluşturduğu kalabalık nüfusuyla, sola oy veren ve sendikalarda örgütlü Ant platosu. “Aşağıda” ise platoyu yarım ay –media luna- şeklinde kuşatan, daha seyrek nüfuslu, kültürel ve ekonomik olarak Brezilya ve Arjantin’e yakın, tarımsal sanayi baronlarının kontrolündeki ovalar.
MAS’ın ekonomik politikaları aşırı yoksulluk oranlarının 2005’te yüzde 39’dan 2015’te yüzde 17’ye çekilmesini sağlarken, ovalar, Morales’e diş biliyordu. Ama çarpıcı değişim, MAS’ın kaleleri La Paz, El Alto ve Cochabamba’daydı. Morales’in sağladığı göreli refahtan aslan payını alan “yukarı”nın yeni orta sınıflarının kalbi artık ovaların baronlarıyla birlikte atıyordu.
Son 5 yılda tanık olduğumuz -Morales’in yönetimi bir emanetçi ile dışarıdan çekip çevirme merakı, emanteçi Arce’nin iktidarına popüler destek kazandırmak için kendi kendisine darbe düzenlemesi vb. rezaletler- MAS ve ufukları uluslararası kapitalizmin çekim gücüyle bükülmüş orta sınıflar arasındaki bu gerilimin aşılamayışının trajikomik tezahürleriydi. Peki, bu gerilim aşılabilir miydi?
Friedrich Engels bu soruyu neredeyse 200 yıl önce sormuş ve “Almanya’da Köylü Savaşları” başlıklı yapıtında “Uçtaki bir parti liderinin başına gelebilecek en kötü şey, hareketin, temsilcisi olduğu sınıfın hakimiyeti ve bu hakimiyetin icap ettirdiği önlemlerin icrası için yeterince olgunlaşmış olmadığı bir çağda iktidarı ele geçirmek zorunda kalmasıdır.” diye yanıtlamıştı.
“Böyle olunca [lider] kendisini bir ikilemin ortasında bulur […] Yapabileceği şey, o güne kadar yapmış olduklarıyla, bütün ilkeleriyle ve partisinin o günkü çıkarlarıyla terstir; yapması gereken şeyi ise yapmak elinde değildir. Tek kelimeyle kendi partisini ya da sınıfını değil, koşulların hakimiyetine el verdiği sınıfı temsile mecbur olur. Hareketin çıkarı adına yabancı bir sınıfın çıkarlarını savunmak ve kendi sınıfını laflar ve vaatlerle beslemek, ona yabancı sınıfların çıkarlarının kendi çıkarları olduğunu anlatmak zorunda kalır. Kendisini bu duruma düşüren biri, bir daha düştüğü yerden kalkamaz.”
MAS, bir yandan yoksulların mülk sahibi orta sınıflar katına yükselmesini sağlayan ekonomik politikalarıyla Bolivya’yı “kalkındırırken”, tabanını orta sınıfların muhalefeti karşısında tahkim etmek için sosyal hareketleri devlete çekerek, sendikaların, yerli hareketlerinin, köylü hareketlerinin öncü kadrolarını memurlaştırdıkça bu muhalefeti dengeleyecek halk hareketinin dinamizmini ketlemekte olduğuna yönelik eleştiri kaynaklarını da partide tek sesliliği besleyerek kesince kendi tarihinin sınırlarına varmış oldu.
Bolivya kıssasından bir ezilenler koalisyonunun yeniden inşa yoluyla toplumu yönetmeye talip olacak bütün “sosyalizme doğru hareket”ler için bir hisse var. Adlarının MAS olup olmamasının ve olayın nerede geçtiğinin bir önemi yok.