Bolu F Tipi Kapalı Hapishanesi’nde politik tutsaklara yönelik hak ihlalleri işkence boyutuna ulaştı. Avukat Sevgi Karakoç, hapishane idaresinin uygulamalarının tutsakların yalnızca temel haklarını değil, doğrudan yaşam hakkını da yok saydığını vurguladı
Hapishanelerde siyasi tutsaklara yönelik hak ihlalleri artarak devam ediyor. Çok sayıda hak ihlaliyle gündeme gelen Bolu F Tipi Kapalı Hapishanesinde politik tutsaklara yönelik yaşanan hak ihlalleri, işkenceye dönüşmüş durumda. Tutsaklar, aileleri ve avukatlar tarafından paylaşılan bilgilere göre, hapishanede tahliyeler keyfi gerekçelerle engelleniyor, disiplin cezaları baskı aracı olarak kullanılıyor, sağlık hakkı ile sosyal ve kültürel faaliyetler sistematik biçimde kısıtlanıyor. İnsan hakları savunucuları, söz konusu uygulamaların işkence ve kötü muamele yasağı kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini vurgulayarak acil müdahale çağrısı yapıyor.
Bolu F Tipi Kapalı Hapishanesinde yaşananlara ilişkin konuşan Özgürlük İçin Hukukçular Derneği üyesi Avukat Sevgi Karakoç şunları aktardı:
“Bolu Hapishanesi’nde son dönemde çokça hak ihlali olmakla birlikte, bunlardan başlıcası, tek kişilik hücre uygulamasına geçilmiş olmasıdır. Ağırlaştırılmış müebbet hükümlüleri normal şartlarda üçer kişilik odalarda kalıyorken, son dönemde ağır hasta tutsaklar hariç tek kişilik hücrelere alınmış olup tamamen tecrit uygulanmaktadır.
Nitekim Enes Taşkın, Abdürrahim Pamuk, Ümit Doğanay ve Uğur Doğanay gibi isimler halihazırda tek kişilik hücrelerde tutuluyor. Ümit Doğanay ve Uğur Doğanay kardeş olmalarına rağmen, aynı odaya alınmalarına hapishane idaresi müsaade etmemektedir. Öncesinde aynı koridorda olan kişilerin ortak havalandırma saatinde sınırlı süreli de olsa birbirlerini görme ihtimalleri, gelinen son noktada fiilen ortadan kaldırılmıştır. Zira idarece, tutsakları psikolojik ‘çökertmeye’ dönük özellikle farklı havalandırma saatleri belirlenmiştir.”
‘İletişim hakkı engelleniyor’
Hapishanelerde tutulan politik tutsakların dış dünya ile kurduğu en temel iletişim kanallarından biri olan mektuplaşma hakkının keyfi uygulamalarla engellendiğini aktaran Sevgi Karakoç, süregelen ihlallere dikkat çekti.
Sevgi Karakoç, “Süregelen bir diğer hak ihlali ise, İhsan Balkaş’ın Kürtçe mektuplarının gönderiminin, keyfi olarak cezaevi idaresi tarafından ‘anlaşılmadığı’ gerekçesiyle engellenmesidir” dedi. Cezaevi yönetiminin, mahpusun bu mektupları ancak yeminli tercüman yoluyla Türkçeye çevirtip tercüme masrafını ödemesi halinde gönderebileceğini bildirdiğini aktardı.
İhsan Balkaş’ın, cezaevinde yaşanan ağır hak ihlallerini ve keyfi infaz uzatmalarını kamuoyuna ve ilgili makamlara duyurmak amacıyla avukatına ve bir milletvekiline göndermek istediği mektuplar, cezaevi idaresi tarafından sistematik olarak engellenmiştir. Balkaş’ın mektuplarına ‘kurumun güvenliğini tehlikeye düşürme’, ‘örgütsel amaçlı haberleşme’, ‘kurumda barındırılan diğer hükümlü-tutuklulara ait bilgiler içerme’, ‘kurumu hedef alan ifadeler’ ve ‘infial yaratma’ gibi soyut ve keyfi gerekçelerle el konulmuştur.
Bu uygulama, mahpusun anadilinde iletişim ve haberleşme hakkının açıkça ihlali anlamına gelmektedir. Anayasa’nın 26’ncı ve 28’inci maddelerinde güvence altına alınan ifade ve haberleşme özgürlüğü ile AİHS’in 10’uncu maddesi kapsamındaki ifade özgürlüğünü açıkça ihlal etmektedir. Hapishane idaresi, mahpusun mektuplarını anlaşılmadığı gerekçesiyle engelleyemez; yeminli tercüman ücreti yükümlülüğü mahpusa yüklenemez. Oysa bu mektuplar, cezaevinde yaşanan ağır hak ihlallerini belgelemek, kamuoyuna ulaştırmak ve savunma hakkını kullanmak amacıyla yazılmıştır. Ancak hapishane idaresi, bu gerçekleri ortaya koyan ifadeleri susturmak ve hak arayışını kriminalize etmek için ‘infial yaratma’ bahanesiyle mektupları alıkoymuştur.”
‘Tahliyeler sistematik bir biçimde engelleniyor’
Sevgi Karakoç, Bolu F Tipi Kapalı Hapishanesinde İdare ve Gözlem Kurulu’nun politik tutsaklara yönelik keyfi kararlarla hareket ettiğini belirterek, kurulun tutsakları yeniden cezalandırma motivasyonuyla tahliyeleri sistematik biçimde engellediğini söyledi.
Sevgi Karakoç, aralarında Ali Murat Çelik, Aydın Adıyaman, Ahmet Karakaya, Ömer Okul, Ramazan Vural, Turan Uysal, Tuncay Doğan, Ramazan Kıran, Nurettin Ataman, Abdülhamit Ahraz, Serhat Öztürk, Maruf Türkan, Ahmet Abdi İbrahim ve Hikmet Akbaş’ın bulunduğu 14 müebbet hükümlüsünün tahliyesinin engellendiğini aktardı.
Tahliyelerin daha önce üçer aylık sürelerle ertelendiğini, son dönemde ise altı aylık erteleme uygulamasına geçildiğini belirten Sevgi Karakoç şunları söyledi:
“Tahliyelerin daha önce üçer aylık sürelerle ertelendiğini, son dönemde ise altı aylık erteleme uygulamasına geçildiğini; bazı tutsakların tahliyelerinin 6’ncı, bazılarının ise 8’inci kez uzatıldığını görüyoruz. Kurullar, mahpusların geçmiş disiplin cezalarını da değerlendirerek iyi halli olup olmadıklarına karar vermektedir. Ayrıca elektrik tasarrufunda bulunmadığı gerekçesiyle mahpusun örgütle bağının devam ettiği varsayımına kadar uzanan keyfi ve farazi gerekçelerle tahliyeler ertelenmektedir.
Bolu Hapishanesinde mahpuslar, ‘örgütten ayrılma’ konusunda yazılı ya da sözlü talepte bulunmaya zorlanmaktadır. Mahpuslara ‘pişmanlık beyanı’ şeklinde siyasi bir sadakat testi uygulandığı, örneklerle tespit edilmiştir. Yine mahpusların tutuldukları koğuş ya da odanın kendisi dahi infaz uzatma gerekçesi yapılmaktadır.
Bolu Hapishanesi’nde mahpuslarla yüz yüze görüşme yapılmadan ‘kopyala-yapıştır’ kararlar alındığı; kararların imzaya açılarak topluca dolaştırıldığı ve bu şekilde infaz uzatma kararlarının verildiği tespit edilmiştir. Mahpuslar ve avukatları tarafından İdare ve Gözlem Kurulu kararlarına yapılan itirazların, infaz hakimliği ve ağır ceza mahkemelerince gerekçesiz olarak reddedilmesi, etkili başvuru hakkını ortadan kaldırmakta; bu durum, mahpusların özgürlüğe erişimini keyfi biçimde engellemekte ve adil yargılanma hakkını ortadan kaldırmaktadır.”
‘Yaşam hakkını tehdit eden uygulamalar yaygınlaştı’
Hapishanede politik tutsakların yaşam hakkını tehdit edilen uygulamaların yaygınlaştığına dikkat çeken Sevgi Karakoç, şunları söyledi:
“Bolu F Tipi Kapalı Cezaevi’nde yaklaşık 110 siyasi tutsak var. Bunlardan 22’si ağırlaştırılmış müebbet, birçoğu ise müebbet hapis cezası hükümlüsüdür. Bu 22 kişi, en az 30 yıldır cezaevlerinde tutulan mahpuslardır. Bu tutsakların sağlıklı olması; cezaevinin fiziki koşulları, tedaviye erişimin güçlüğü, nakil konusunda idarenin olumsuz ve ısrarcı tutumu gibi hususlar nedeniyle neredeyse imkansız hale gelmiştir. Birçoğu kanser hastası olan, organ kaybı yaşayan, daha önce beyin kanaması geçirmiş, KOAH bulunan ve yaşı ilerlemiş kişilerdir. Bolu F Tipi Cezaevi, ağır hasta tutsak sayısının fazla olduğu cezaevlerinden biridir.”
Örneğin Hayati Kaytan, Mehmet Çağlar, Mehmet Akpolat, Abdulvahap Kavak gibi kişiler ağırlaştırılmış müebbet hükümlüsü olup aynı zamanda ağır hasta tutsaklardır. Bu hasta tutsakların sağlığa kolay erişimleri için başka hapishaneye nakil talepleri de oluyor. Hapishane idaresi ise bu talepleri reddediyor.
Şu an hapishanenin yanında bir beton santrali inşa ediliyor. Bu santralin yaymış olduğu yoğun toz ve partikül var. Bu da haliyle tutsakları olumsuz etkiliyor. Abdulvahap Kavak, akciğer kanseri ve KOAH hastası. Söz konusu tozlar durumunu daha kötüleştirdi. Avukat görüşüne maskeli gelmek durumunda kalıyor.
Abdulvahap Kavak için nakil talebinde bulunulmuşsa da hekim raporlarına rağmen mahpusun sevk talebi reddedilmiştir. Adalet Bakanlığı’nın başvuruları reddetmesi üzerine İdare Mahkemesi’ne başvurulmuş olup, henüz dönüş alınmamıştır.”
‘Sağlık hizmetlerine erişim engelleniyor’
Hapishanelerde tutulan hasta tutsakların sağlık hizmetlerine erişiminin idari ve fiili engellerle kısıtlandığını söyleyen Sevgi Karakoç, şunları dile getirdi:
“Bolu Hapishanesinde sağlık hakları fiilen ortadan kaldırılmış durumda. Tutsakların önemli bir kısmı uzun yıllardır hapiste olduğundan; temizlik koşullarının yetersizliği, temiz içme suyuna ve sağlıklı gıdaya erişimde yaşanan sıkıntılar ile ilaç temini ve tedaviye ulaşamama gibi nedenlerle yaşadıkları sağlık sorunları ciddi boyutlara ulaşmıştır. Cezaevinde bulunan ve bilgisine ulaşabildiğimiz bir kısım hasta mahpusun yaşadığı sağlık sorunlarından söz edebiliyoruz.
Nitekim Hayati Deniz Kaytan, belli başlı hastanelerde tedavi olabilecek bir hastalığa sahipken nakil talebi idarece reddediliyor. El ve ayaklarından kaynaklı yüzde 60 raporu var. Beyninde tümör var ve beyin ameliyatı sonrası epilepsi hastalığı oluşmuş durumda.
Sonuç olarak, maalesef değindiğimiz hususlar hapishanenin sadece bir yüzünü ortaya koyar durumda. Yaklaşık bir yıldır bir süreçten söz ediliyor olsa da görünen o ki hiçbir şekilde Bolu F Tipi Hapishanesi’ne yansımamıştır. Ağır hasta tutsakların tedaviye erişimindeki güçlüklerin sürdüğü, keyfi bir şekilde birçok tutsağın infazının birçok kez aylık aralıklarla ertelendiği bir gerçeklikte; barış sürecinin hapishanenin ağır koşullarını hiçbir şekilde iyileştirmediği ve dönüştürmediği apaçık ortadadır.”
Kaynak: ANF









