26 yıllık İmralı süreci, adeta bir laboratuvar gibi çeşitli biçimlerde denenen komplonun devamı anlamına gelen tecrit ve baskı uygulamalarıyla Sn. Öcalan’a, Demokratik Ortadoğu Birliği çizgisinden vazgeçme ve ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi’ne gelme dayatıldı. Ancak Sn. Öcalan süreç boyunca dayatılan tecrit, baskı ve dayatmalara rağmen halklar lehine hegemonyadan bağımsız özgürlük iradesini burada da komplocu güçlere teslim etmedi
Emran Emekçi
1990’larda Sovyetlerin çözülüşüyle birlikte ABD, dünya imparatorluğunu ilan ederek Ortadoğu’yu, Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) temelinde yeniden dizayn etmeye yöneldi. Bu proje, İsrail’in güvenliğini sağlama, Ortadoğu’nun yeraltı ve yer üstü zenginliklerine, toplumlarına yeniden hâkim olma adına, kontrolleri altına girmeyen tüm yapı, kurum, örgütlenme, kişileri hatta devlet ve başkanlarını tasfiye etme veya her türlü ambargo, ekonomik ve diplomatik baskılarla olmadı askeri yoldan ABD-İsrail politikalarına uyumlu hale getirme esasına dayanıyor. Ki bu projenin ilk adımı, kendi politikalarına gelmeyen Sn. Öcalan’a yönelik komplo oldu. Peşi sıra Saddam’ın tasfiyesi ve Irak’ın kontrole alınması, nihayetinde Esad’ın düşürülüşüyle Suriye’nin de kontrole alınması geldi. Tüm bu zincirleme birbirini takip eden gelişmelerin BOP ile bağlantılı bir seyir izlediğini gözlemek zor değildir.
Sn. Öcalan, başından beri sadece Kürt halkının değil, onunla birlikte Ortadoğu halklarının özgür eşit gönüllü demokratik birliği için mücadele etti. Bunun teorisini ve pratiğini geliştirdi. Demokratik Ortadoğu Birliği projesi bunu ifade ediyordu. Bu temelde Sn. Öcalan daha Suriye sahasındayken Arap yazarları, aydınları ve basını tarafından ‘Çağdaş Selahaddin-i Eyyubi’ olarak tanımlanmıştı. Ki bu durum ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi’ne dayalı milliyetçi, mezhepçi, ulus-devletçi böl yönet, irili ufaklı parçalara ayırarak çatıştır ve kendine daha sıkı bağla oyunlarını boşa çıkarıyordu. Bu yüzden Sn. Öcalan’ı “oyunbozan” olarak tanımlayıp projelerinin önlerinde engel olarak gördüklerinde komployla tasfiyesine karar verdiler. Ve başını kapitalist modernite dünya sisteminin patronu ABD’nin çektiği ve bizzat koordine ettiği diplomatik ve askeri baskıyla 9 Ekim 1998 tarihinde Suriye’den çıkmak zorunda bırakıldı. Ondan sonra nereye giderse gitsin ABD’nin diplomatik ve ekonomik baskılarıyla sığınma hakkı tanınmayarak sınır dışı edildi. İtalya başbakanı tehdit edildi, Rusya hükümeti IMF kredileriyle satın alındı, son olarak vardığı Yunanistan’da, Kıbrıs-Ege adaları sorununda lehe çözüm vaadiyle taşeron olarak kullanılan Simitis hükümeti eliyle, Güney Afrika’ya götürüyoruz yalanıyla gerçekte ABD’nin isteğine uygun olarak Kenya’ya yollandı. Kenya, ABD’nin tam denetiminde bir ülkeydi. Buradayken 4 Şubat’ta Ankara’ya gelen CIA heyeti, Öcalan’ı Türkiye’ye teslime hazır olduklarını bildirir. Ardından gizli ortak protokole dayalı olarak İmralı ada cezaevinin boşaltılarak tek kişilik –sadece Öcalan için- yeniden inşasına başlanır ve Yunanistan ile Kenya hükümet yetkililerinin de dâhil edildiği ortak operasyonla kaldığı Yunanistan elçiliği bahçesinden 15 Şubat 1999 tarihinde kaçırılarak Türkiye’ye teslimi sağlanır. Karşılığında Irak’a müdahale, ABD ve İsrail’in Ortadoğu politikalarıyla uyum şartının dayatıldığı gelişmelerle ortaya çıkacaktı. Ki Sn. Öcalan’ın Türkiye’ye teslimi ardından Irak’a müdahale gündeme geldi, sonrası Suriye’nin düşürülmesi oldu. Böylece kapıyı ardına kadar Türk, Kürt, Arap vd. milliyetçiliklerine dayalı çatışmalara, kriz ve kaos haline açtılar.
Süreç içinde ortaya çıktı ki Sn. Öcalan’ın Suriye’den çıkışını gerçekleştirip İmralı tecrit ve işkence sistemine alan güçlerle, Irak’ı ve Suriye’yi uluslararası alanda tecrit edip sıkıştırarak mevcut duruma getiren güçler aynıdır. Ki Sn. Öcalan daha Şam’dayken Esad’a bu durumdan çıkışın çözümünün demokratikleşmede olduğunu söylemişti. Suriye-Esad rejimi demokratik çözümü hayata geçirmedi. O yıllarda demokratikleşme konusuyla ilgili görüşlerini Saddam’a da mektupla iletmişti. Ama bu görüşleri Irak’ta da uygulanmadı, Irak’ta gelinen nokta bellidir. Suriye’de uygulanmadı, bu yüzden Suriye’nin geldiği durum da ortada. Gelinen aşamada bile Suriye için hala gerekli ve geçerli olan demokratik temelde yeniden yapılanmadır. Çünkü çoğulcu bir toplumsal yapısı vardır. Tüm farklı toplumsal grupları (Kürtleri, Durzileri, Sünnileri, Alevileri, Hıristiyanları, Asuri, Ermeni, Türkmen vd.) kapsamına alan, farklılıkları kabul edip onaylayan, uluslararası insan hakları sözleşmelerinin güvenceye aldığı bireysel ve kolektif haklarını tanıyan “demokratik anayasa yerel demokrasi” formülüyle ancak bu kaos ve kriz halinden çıkabilir. Diğer türlü, zaten yeterince denenmiş, çatışmaya yol açmak dışında bir marifeti olmayan katı merkeziyetçi tekçilikle, milliyetçilikle, dincilikle, mezhepçilikle hiçbir yere varamaz, daha da kötüye gider, gelen gideni aratır, geçmişte bir Esad var iken şimdi yüzlerce Esad olmaktan öteye gidemez.
Sn. Öcalan, gerek İmralı öncesi gerekse İmralı süreci boyunca savunmalarında ve görüşme notlarında ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi’ni deşifre etmekle yetinmemiş, Ortadoğu halkları lehine alternatifini de ortaya koymuştur. Kendi deyimiyle “Komplonun önemi ve boyutlarını daha önce defalarca açıklamıştım. Amerika’nın Büyük Ortadoğu Projesi’yle milliyetçilikleri ve ulus-devletçikleri ortaya çıkarıp çatıştırarak yüz yıl daha Ortadoğu’da egemen olunmak amaçlanıyor. Irak’ta şu anda Sünni, Şii ve Kürt milliyetçilikleri çatışıyor. Bu süreç sonunda üç ulus-devletçik de oluşabilir. Ama Irak bile hiçbir şeye çözüm olmaz iken, büyük olandan hayır gelmezken bu küçük devletçiklerden de hayır gelmez. Suriye’de de Sünni, Dürzi, Alevi, Kürt milliyetçilikleri vs. var. İran’da Azeri, Fars ve Kürt milliyetçilikleri var. Türkiye’deki durum zaten biliniyor. Bunun önüne geçmenin tek yolu Demokratik konfederalizm tarzında örgütlenen demokratik ulusçuluktur. Ulus-devletlere dayalı BM çözümsüzlüğüne karşı önerim, Ortadoğu ve Dünya demokratik uluslar birliğidir” dedi. Bu temelde herkesi bir arada tutan, farlılıkların özgür eşit gönüllü birliğini ifade eden demokratik zihniyet, kültür, ahlak ve ilkelerinin hâkim olması dışında bir seçenek yoktur. Batı bunu beş yüz yıl önce sağlamış, din, dil, mezhep, sınıf çelişkilerini demokratik anayasalarla aşmayı yapıcı birliklere dönüştürmeyi başarmış, Türkiye başta olmak üzere Ortadoğu devletleri bunu niye yapmıyor, niye onlar kadar akıllı olamıyor? Akli selime gelinmezse sonuç, tüm kesimlerin birbirleriyle savaşa savaşa yorulması, akıllıların (ABD, İsrail, İngiltere, Avrupa) da hiç savaşmadan gelip konması olacaktır. Savaş sanatı ustalarının deyişiyle önemli olan savaşmadan savaşı kazanmadır. Bu da demokrasi kültürü, ahlakı, zihniyeti ve ilkeleriyle farklılıklar arasında özgür eşit gönüllü demokratik birlikler kurarak barış içinde bir arada yaşamayı becermelerinden geçer. Ki Sn. Öcalan’ın İmralı sürecinde kaleme aldığı ‘Ortadoğu’da Uygarlık Krizi ve Demokratik Uygarlık Çözümü’ başlıklı savunması başta İsrail ve Filistin sorunu olmak üzere bölgede yaşayan bütün farklı din, dil, kültür, inanç ve toplumsal grupların gerçek anlamıyla barış içinde bir arada yaşamalarının yolunu gösteren yegâne eserdir.
Sonuç olarak 26 yıllık İmralı süreci, adeta bir laboratuvar gibi çeşitli biçimlerde denenen komplonun devamı anlamına gelen tecrit ve baskı uygulamalarıyla Sn. Öcalan’a, Demokratik Ortadoğu Birliği çizgisinden vazgeçme ve ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi’ne gelme dayatıldı. Ancak Sn. Öcalan süreç boyunca dayatılan tecrit, baskı ve dayatmalara rağmen halklar lehine hegemonyadan bağımsız özgürlük iradesini burada da komplocu güçlere teslim etmedi. Aksine geliştirdiği savunmalarıyla halkların özgür, eşit gönüllü demokratik birliği lehine özgürlük iradesini daha güçlü ideolojik ve politik donanıma kavuşturdu. Gelinen aşamada Sn. Öcalan için halen geçerli olan İran, Irak, Suriye ve Türkiye’de halkların özgür, eşit gönüllü demokratik birliklerini sağlayıcı yasal anayasal adımlarının atılmasıdır. Türkiye’de yapılması gereken, tüm farklı toplumsal kesimlerin bireysel ve kolektif haklarını tanıyan uluslararası insan hakları sözleşmelerine dayalı çoğulcu, kapsayıcı, demokratik bir anayasadır. Uluslararası insan hakları sözleşmelerinin güvenceye aldığı grup haklarına konan çekincelerin kaldırılması antidemokratik yasaların ayıklanmasıdır. Meclis’in bu yönlü rolünü yerine getirmesi, çatışmaya yol açan nedenleri ortadan kaldırarak hak eşitliği temelinde gerçek kardeşleşmeyi, gerçek birliği ve kalıcı barışı sağlayacağından, Ortadoğu halklarına da model olacak, bu temelde dıştan dayatılan BOP gibi projelerin de zeminini ortadan kaldıracaktır.