2 Nisan boykotunun ekonomiye olan etkileri üzerine tartışmalar devam ediyor. Merkez bankası verileri boykotun harcamalarda sert bir kırılma yarattığını gözler önüne serdi
Deniz Bakır
2 Nisan’da gençlerin öncülüğünü yaptığı ekonomik boykot eyleminin sonuçları gelmeye devam ediyor. İktidarın ‘darbe’ parantezine almaya çalışarak kriminalize etmeye çalıştığı eylem verdiği siyasal mesajın yanı sıra başta emekçiler gelmek üzere tüm halk kesimlerinin ekonomiyi kendisine doğrultulan bir silah olmaktan çıkararak iktidara ve sermayeye çevirmesi bakımından da büyük anlam taşıyor. Zira henüz karşılık gelebilecek bir bilinç ve örgütlülük yaratmaktan uzak olsa da uzun yıllardan sonra genel grev genel direniş sloganlarının yeniden yükselmeye başlaması bu bağlam içine oturmaktadır.
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) verileri, halk inisiyatifinin piyasa üzerindeki etkisini net biçimde ortaya koydu.
Dört Yılın En Sert Freni
Boykot haftasında kartlı harcamalarda yaşanan yüzde 24’lük düşüş, sadece rakamsal bir veri değil; aynı zamanda politik bir tavır olarak da okunmalıdır. 29 Mart – 4 Nisan haftasında kartlı harcamalar 320,9 milyar TL’ye gerileyerek, son dört yılın en düşük artış oranına ulaştı. TCMB’nin yayımladığı verilere göre, dört haftalık ortalamaların yıllık değişimi yüzde 36,5 ile 2021’den bu yana en düşük seviyeye geriledi.
En dikkat çekici noktalardan biri ise düşüşün yalnızca bir kalemde değil, neredeyse tüm harcama kategorilerinde görülmesi. Eğitim, kırtasiye ve ofis malzemelerinde yüzde 65’lik sert bir düşüş yaşanırken, araç kiralamada yüzde 41’lik gerileme kaydedildi. Özellikle bayram haftasını kapsayan bu dönemde harcamalarda yaşanan daralma sistemin “tüketim kutsaldır” yanılsaması ve iktidarın baskı mekanizması dışında neredeyse tüm bakanlarını ve medyasını seferber ederek yaratmaya çalıştığı dayatmaya karşıda anlamlı bir halk refleksi olarak okunmalı.
Kolektif Tepki
Sermaye sınıfının ve iktidarın ekonomik büyüme anlayışı, büyük ölçüde tüketimi teşvik eden, halkı borç zinciri içinde harcamaya zorlayan bir modele dayanıyor. Ancak 2 Nisan boykotu, bu döngünün kırılabileceğini göstermesi bakımındanda önemliydi. Özellikle internet alışverişlerinde yaşanan yüzde 36’lık düşüş (135 milyar TL’den 86 milyar TL’ye gerileme) politik bilinçte yaşanan değişimlerin bireysel tüketim alışkanlıklarına etkisini göstermesinin yanı sıra; politik bir araca dönüşebileceğinide gözler önüne serdi.
Market ve AVM harcamalarının bir haftada yüzde 18 azalarak 69,9 milyar TL’den 57,3 milyar TL’ye düşmesi, “alternatifsiz” görülen temel tüketim alanlarının bile halk iradesiyle sekteye uğratılabileceğini ortaya koyuyor. Çeşitli gıda harcamalarındaki yüzde 13,27’lik gerileme de bu durumu pekiştiriyor.
Kitlelerin tüketimden bilinçli bir şekilde uzaklaşması ekonomik krizin ötesini işaret eden bir bilincin potansiyel olanaklarını yeniden hatırlatmıştır. 2 Nisan’da yaşanan tam olarak budur. Bu nedenle yaşanan düşüşler sadece ekonomik krizle açıklanamaz; aksine, bu gerileme, örgütlü halk tepkisinin sistemsel sonuçlar doğurabileceğini göstermesi bakımından kritiktir. Üstelik bu durum iktidarın ekonomik verilerle çizdiği “büyüme” ve “istikrar” algısını da doğrudan sorgulamaktadır.
Sandığın Ötesinde
2 Nisan boykotu sadece ekonomik değil, aynı zamanda siyasal bir mesajdır. Sandıkla sınırlı olmayan bir muhalefet biçimi olarak tüketim boykotu, halkın sadece seçim günlerinde değil, sokağın yanı sıra gündelik yaşamda da inisiyatif alabileceğini göstermiştir. Bu, neoliberal kapitalizmin tüketim zincirine doğrudan yapılan bir müdahaledir. 2 Nisan eylemi, sadece bir günlük bir boykot değil halkın ekonomik araçları siyasal mesajlara dönüştürebileceğini gösteren bir örnek olarak ele alındığında yeniden ve yeni biçimlerde düşünmeyi teşvik edebilir.