- Silêmanî’deki silahların yakılması sembolik göstergedir. Samimi olarak Kürt halkı bu barışçıl, demokratik çözümü arzuluyor. Umarız yine entrikalar dönmez ve bu samimi el sıkıca tutulur. Başka çözüm yolu yok
- Kürtlere reva görülen de gizlice hazırlanan Şark Islahat Planı’ydı. ‘7 T’ kullanılmak suretiyle Kürt kimliği yok edilecektir. Bugün gündemde olan Kayyum sisteminin temeli oradan geliyor
- Karar verecek olan Suriye halklarıdır. Suriye’de demokratik, eşitlikçi federatif çözümle ancak yaşayabileceklerini biliyorlar. Türkiye’nin müdahil olması savaş kışkırtıcılığından başka işe yaramaz
Mehmet Ali Çelebi
Yazar Mehmet Bayrak, röportajın bu bölümünde sağcı Süleyman Demirel hükümetin idam kararı aldırdığı 68 kuşağının liderlerinden Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan, Yusuf Aslan’ın son savunma tapelerini gizlice daktilo ettiğini anlatıyor. Bayrak, solun 102 yıldır resmi ideolojiyle hesaplaşıp hesaplaşamadığına dair de değerlendirme yaptı. Kürtlere karşı ‘Gizli Anayasa’ya işaret eden Bayrak, yeni çözüm sürecini de değerlendirirken, 100 yıllık yanlışların tekrarlanmaması gerektiğini söyledi. Bayrak, AKP-MHP yönetiminin Suriye politikasını ve Suriye Kürtlerini tehdit etmişine de tepki gösterdi.
- Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan, Yusuf Aslan’ın yargı sürecindeki savunma tapelerini daktilo etme konusuna yer veriyorsunuz…
Hüseyin İnan eşim Gülay’ın sınıf arkadaşı ortaokuldan. Hüseyin İnan’ın babası Hıdır İnan’ı tanıyoruz. Güvenli bir yerde iki nüsha olarak daktilo edilmesi isteniyor. Av. Halit Çelenk istiyor. Her yerde yazılamıyor. Bana getirdiler. İki nüsha olarak tape ettim Eylül 1971’de. Yaklaşık 30 sayfalık savunmaydı. Hıdır İnan Amca’ya verdim götürüp Halit Bey’e teslim etti. Bunu hiçbir yerde söylemedim. Bir gün Med Tv’de bir programda Dersim-Koçgiri kitabının tanıtımı vardı. Atilla Keskin programı yürütüyor, konu geldi dayandı oraya. Ben Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının son ortak savunmasını tape ettiğimi söyleyince gözleri yaşardı. Ağlamaklı oldu, gözleri damlıyor. “Ne oldu?” deyince, ‘onun siyasi bölümünü Hüseyin hazırladı, ekonomi bölümünü ben hazırladım. Eğer 3’ê 3 değil dört denseydi, dördüncü sırada ben vardım’ dedi. Demokrat Parti döneminde 3 kişi idam edildi, 27 Mayıs darbesinde Dışişleri Bakanı Fatih Rüştü Zorlu -ki o da Kürt Lori aşiretindendir-, Hasan Polatkan, Başbakan Adnan Menderes idam edilmişti. Denizlerin idamı Meclis’e gelince Demirel yerinde duramıyor, kalkıp 3’e 3 diyor, misilleme yaparcasına. Sanki solcular idam etmiş onları… Demirel’in 3ê 3 deyip idamları onaylamaları gözümün önünden gitmedi. Atilla da benim tape ettiğimi öğrenince duygulandı. İlk defa orda açıklamış oldum.
- Kitapta solun Kemalizm ile hesaplaşamadığı yönünde eleştiriniz de var. Bu bağlamda 21. yüzyılın ilk çeyreğine gelindiğinde cumhuriyet 102 yaşında. Resmi tarihle 102 yıl sonra hesaplaşılabildi mi?
Benim kitabı çok iyi okumuşsun Mehmet Ali. Gerçekten çok iyi okumuşsun, irdelemişsin, sağ olasın. İlginç bir nokta. Ne yazık ki söylemek zorundayım, bu Türkiye solunun bir zaafı. TKP’nin Türkiye solunun aslında kaynağı eski inançlardan geliyor. Nitekim Marx ve Engels bile demiyor mu ki ‘Biz bu sosyalist düşünceleri eski ütopik sosyalistlerden aldık. Birden kendimiz kurgulamadık.’ Bunu bilmeyen sanki herşey Sovyetlerle başlamış gibi algılıyor. Bu bir yanılgı. Daha 1879’da Alman Prof. Theodor Nöldeke uzun bir makale yazıyor. Makalenin adı ‘şark Sosyalizmi.’ Keza Danimarkalı Prof. Arthur Christensen 1924’te doktora tezi hazırlıyor: Mezdeki Komünüzm. Zira Aleviliğin, batıni inançların kaynaklarından biri olan Mazdekçilik. Devamı olan Huremilik… 300 yıl egemen olan bir dinin, dünya görüşünün temsili. Bizim solumuzda ne yazık ki işin bu tarafını bilmeyen, köklerini kaynaklarını bilmeyenler herşeyi Sovyetlerle başlattı. Sovyetler sosyalizmin temeliymiş, temsilcisiymiş gibi. Doğrudur Lenin döneminde Kemalistlerle yapılan mutabakat sonucunda Çarlık Rusyalıların işgal ettiği topraklardan orduyu çektiler. Bugünkü Türkiye-Rusya sınırı aşağı yukarı belirlendi. Fakat şunu hiç düşünmüyorlar: 1921’de TKP’nin liderleri Mustafa Suphi ve arkadaşları Bakü’den çıkıp milli mücadeleye katılmak için geldiklerinde Mustafa Kemal’in Kazım Karabekir üzerinden bölge valileriyle yaptıkları gizli anlaşmaları görmüyorlar. 15 kişinin neden Karadeniz’de boğdurulduğunu, Mustafa Suphi’nin karısına nasıl el konduğunu hiç sorgulamıyorlar. İkincisi 1919’da bugün CHP’nin kurultayı olarak kabul edilen Sivas Kongresi’nde Fransız ajan gazeteci Madam Guli’nin (Gaulis) nasıl Mustafa Kemal’le gizli görüşüp 1921’de nasıl Frans aile anlaşma yaptıklarını, 1921 sonlarında da Fransız hükümeti aracılığıyla İngilizlerle nasıl gizli anlaşma yapıp Kürtleri sattıklarını irdelemiyorlar, sorgulamıyorlar. Bir başka çarpıcı olay, cezaevinde tanık olduğum. TBKP liderleri üçü Türk sol üçü Kürt sol partisi olmak üzere bir parti oluşturdu. Kürtler için bir federatif çözümün uygun olacağını deklere ettiler. Böyle olduğu içindir ki TSİP’in, TİP’in liderleri geldiğinde tutuklandılar. Birlikte Ankara merkez Kapalı Cezaevi’nde hapis yattık Nihat Sargın ve Haydar Kutlu ile. İkinci kafile geldi, bu kafileyi de tutukladılar. En yaşlı üyesi Mehmet Bozışık. En eski, yaşayan TKP’lelerden biriydi. Yaşlı olduğu için revire götürdüler. Biz de açlık grevinde kilo verdiğimiz için revire kaldırılmıştık. Mehmet Bozışık gelince ilgilendik kendisiyle. Bir şey anlattı.
“1925’te Kemalist yönetim bilgimizi görgümüzü artırmak için bizden bir grubu Moskova’ya gönderdi. Biz gittikten sonra burada Takrir-i Sükûn Kanunu ilan edilmiş’ dedi. Susturma Yasası olan Takrir-i Sükûn Kanunu ile bütün sendikalar, dernekler kapatıldı. 1 Mayıs İşçi Bayramı yasaklandı. Partilere son verildi. Yani bu tam rejimin kendini ortaya koyduğu süreçtir. İşte tam o dönemde Kürtlere reva görülen de gizlice hazırlanan Şark Islahat Planı’ydı. Mesut Yeğen’in deyimiyle ‘TC’nin gizli Kürt Anayasası.’ Kürdistan’ın Umumi Valilikler eliyle sömürge yöntemiyle idare edilmesi öngörülüyor.
Keza; Te’dib, Tenkil, Taqtil, Techir, Temsil, Temdin, Tasfiye ‘7 T’ kullanılmak suretiyle Kürt kimliği yok edilecektir örfi idare ile. Bugün gündemde olan Kayyum sisteminin temeli oradan geliyor. 28 maddenin birinde diyor ki ‘Kürdistan Umumi Valiliklerle müstemleke usulü idare edilecektir.’ Bir madde de diyo ki ‘Kürdistan’da ikinci dereceden memurluklara dahi Kürtler tayin edilmeyecek. Mefküreli ülkücü Türk yöneticiler tayin edilecektir’ İşte kayyum sisteminin temeli. Hesaplaşmamada temel omurga Kürt ve Aleviliktir. Bugün temel sorunlardan bir tanesi Kürt sorunudur. Temelleri ret ve inkar politikasıyla atıldı. 1922 Büyük Taarruz diyorlar ya, halbuki 1921’dehem İngilizlerle hem Fransızlarla gizli anlaşmalar yapıldı. Fransızlar, İngilizler alacaklarını aldıkları için İtalyanların ve Rumların ipini çektiler. İtalyanlar güneyden Rumlar Ege’den ayrılmak zorunda kaldılar. Resmi ideolojinin temellerini oluşturan Kemalist ideoloji ile doğru-dürüst bir hesaplaşa içine hiçbir zaman girmediler. Bu Kemalist rejimden beklenti içine giren Sovyetler tarafından da doğru-dürüst sorgulanmadı. İstisnalar vardır. Türk resmi ideolojisinin ciddi bir sorgulaması yapılmadan gerçekliği göremeyiz. Şu sıralar CHP’nin yaşadığı süreç. Dünden bugüne Kürtlerin kendi yerel yöneticilerini bile seçmelerine tahammül edemeyen bir irade varken CHP sessiz kalıyordu. Şimdi sıra CHP’ye gelince feveran ediyorlar.
1993’ten beri ateşkesler, çözüm süreçleri denendi. 93 süreci, Oslo süreci, 2013-15 süreci akamete uğradı. Yeni bir çözüm süreci ve Süleymaniye’de silah yakma töreni gerçekleşti en son. Meclis’te kurulan komisyon, Cumartesi Anneleriyle, Barış Anneleriyle, Barolarla görüştü. Ayna tuttuğunuz tarihten bugüne baktığınızda ne yapmalı, nasıl yapmalı?
1926’da yurt dışındaki Kürt aydınlanma hareketinin kendisi de Kürt olan İsmet Paşa’nın şahsında hükümete gönderdiği bir memorandum var. Diyor ki ‘Muhterem paşa hazretleri, eğer genç Türkiye cumhuriyeti ve muhterem yöneticileri Türk ve Kürtlerin bir arada yaşamasını hakikaten arzu ediyor ve Kürtlüğün kuvvet ve kudretinden istifade etmeyi ve Kürtlükten ziyade Türklüğün Mevcudiyeti’ni sağlamlaştırmak ve Kürt milletini en azından kazanmayı hedef buyurmuşlarsa yegane çare-i hal ve ilaç, yegane çözüm yolu 20. asır medeniyetinin millet ve hürriyet prensiplerine hürmet ve riayet ile Kürtlere hakk-ı hayat bahşetmek ve bu suretle Avrupalılara, dost ve düşmana karşı olgunluğunu ve siyasi yeterliliğini göstermektir. Aksi takdirde halihazır siyaset ve vaziyetin idamesinde ısrar buyrulursa Kürdistan veya Şarki Anadolu kıtası kin, garez ve kırgınlık yuvasına dönecektir.’
1926’da uyarıyor, aradan 100 yıl geçti, 100 yıl. Keşke 1993 ateşkesi ve Barış Deklarasyonu’na sahip çıkılsa karanlık güçler onu çelmelemesiydi. Engellemeselerdi bugün çözüm çok daha kolaylaşabilirdi. Gelinen noktada bu son girişime bakalım. Öcalan öncülüğündeki hareketin samimi bir göstergesiydi silah yakma. Bizzat Öcalan’ın açıklamaları var daha 1994’te. Benim yurt dışına çıktığım dönemde de TOBB Kürt raporu hazırlamıştı. O zaman Kürt barış güçleri, Kürt aydınlanma hareketleri, çözüm önerisine destek verdiği gibi Öcalan’ın da açıklamaları vardı. Kürt tarafı barışı, demokratik çözümü savunuyor, kararlılığını ifade ediyor. En son Süleymaniye’deki silahların yakılması olayı da bunun sembolik göstergesidir. Samimi olarak Kürt halkı bu barışçıl, demokratik çözümü arzuluyor, 100 yıl önce Kürt aydınlanma hareketinin söylediği gibi. Umarız yine entrikalar dönmez ve bu samimi el sıkıca tutulur. Kürtlerin, Türklerin, eşit ve kardeşçe yaşayacaklarına dair bir demokratik, barışçıl çözüme gidilir. Başka çözüm yolu yoktur. Ne Türkiye için ne Kürdü için ne Türkü için ne bölge halkları için.
- Çözüm tartışılırken hükümet Kuzey ve Doğu Suriye’ye operasyon yapabileceği açıklaması yaptı. Hükümet diğer yandan Türkiye’de yeni bir Anayasayı da gündemleştiriyor…
Son kitabımda Rojava süreci, Dürziler, Aleviler, Kürtler, Ermenilerle ilgili 5-6 makale var. Devletin gizli belgelerinden yola çıkarak hazırlanmış makaleler. Türk devleti Hatay’ı ilhak etti. Öncesinde Prof. Hasan Reşit Tankut’a rapor hazırlatıldı. Tankut, Abdülhamid dönemindeki bir Hassa subayının oğlu. Elbistanlı Sünni Türk bir aileden. Abdülhamid babasını Yemen’e sürüyor. Tankut, Şam İdarisi’nde okuyor. Dürziler arasında yaşıyor, Suriye’yi tanıyor. Mustafa Kemal 1925’ten itibaren Tankut’u hem şark illeri asayiş müşaviri hem etno politika uzmanı hem Türk ocakları genel yöneticisi olarak görevlendirdi. Resmi planda Güneş Dil teorisyeni. Son derece ırkçı. fakat gizli planda hep itirafçı ve kabulcü. Devlet aklı böyle gizli planda itirafçı ve kabulcü; açık planda ret ve inkarcıdır. Yayınladığım belgelerde Hasan reşit Tankut’un gizli raporları da var. Başlangıçta Suriye’deki Alevileri Sünnilere karşı kışkırtmaya çalışıyor Ankara yönetimi. Arkasından başka formülasyonlar. Türkiye’nin Suriye’den elini çekmesi lazım. 1921’de zaten Fransa’ya peşkeş çekti Suriye’yi. Irak’ı İngilizlere peşkeş çekti. Bir tek Musul-Kerkük petrolleri o da Kürtlerden çekinildiği için Lozan’da ayrı tutuldu. Musul Komisyonu toplandı, İngiltere’ye verdi, yüzde 10 hissesini Türkiye’ye verdi. Milletler Cemiyeti de onayladı, el-eteğini çekti Irak’tan. Kendi geleceğini Suriye halkları belirler. Türkiye’nin müdahil olması işi karıştırmaktan başka çözümsüzlüğe sürüklemekten başka bir şeye yaramaz. Nasıl silah sevkiyatı yapıldığını biliyoruz. Orada karar verecek olan Suriye halklarıdır. Suriye’de demokratik, eşitlikçi federatif çözümle ancak yaşayabileceklerini biliyorlar. Türkiye’nin müdahil olması savaş kışkırtıcılığından başka işe yaramaz.
Bu tarihsel gelişmelerden ders almayan, yapılan yanlışlardan ders almayan bir irade doğru çözüm bulamaz. Kürt halkının kahiri ekseriyeti Türklerle birlikte yaşamak istiyor. Ama kimlikli ve kişilikli olarak. Barış içinde ve eşitlik temelinde. Aslında Lozan Antlaşması’nda Kürtlerin anadilini işleme, anadilde savunma yapma, kültürleri bağlamında maddeler vardı. Türk devleti onlara da uymuyor.
Bu yanlışlıklardan, çarpıklıklardan ders almalı.
- Son bir soru. Toplumda bir Horasan miti vardır. ‘Kürt ve Alevi Tarihinde Horasan’ kitabınız var. Bu bahiste ne söylersiniz?
Horasan konusunda en kapsamlı kitaplardan biridir Kürt ve Alevi Tarihinde Horasan. İran’ın kuzeydoğusundaki Horasan’da daha Sasaniler döneminde önemli bir Kürt varlığı var. Meşhed merkezli Horasan Eyaleti. Erzurum’da bir Horasan var, bir de güney Kürdistan’da bir Horasan var, fazla bilmiyorlar onu da. Özellikle Alevi toplumunu yanıltan olay, Şah İsmail’in Sünni Özbeklerden ve Türkmenlerden istirdat ettiği, aldığı Horasan Eyaleti’dir. Dersim Eyaleti de bir dönem ağırlıklı olarak Safevilere bağlıydı. Safevi adı Şeyh Safi’den geliyor. Şeyh Safi, Şah İsmail’in büyük dedesidir. Büyük dede İslamcılardan kaçarak İran’a geliyor. Sincar bölgesinden kaçıp geliyorlar baskılardan kurtulmak için. İran’da Şey Safi adıyla ocak kuruyor. Bu ocak büyüyor Safevi İmparatorluğu’na dönüşüyor. Kürt kökenlidir bunlar. Safi El Kurdi El Sincari diye geçer eski kaynaklarda. Sincarlı Kürt Safi yani. Şah İsmail izlediği politikayla kimi Kürt beylerini mirlerini, Osmanlının kucağına itti. Ona başvuranların kimini hapsetti, bağımsız yaşayan Kürt mirliklerini resmen Osmanlı kucağına itti. Başlangıçta kuzeyde Sünni Özbekler Horasan’ın geri almak için saldırıyor. Aralarında yoğun mücadele olur. Şah İsmail Dersim’den Kızılbaş Kürtleri, Urmiye bölgesinden Yaresan Kürtlerinden onbinlerce kişiyi göçertip sınıra yerleştiriyor. Çünkü Sünni Özbeklere ve Türkmenlere ters. Arkasından Şah İsmail’in oğlu Tahmas döneminde de, II. Şah İsmail döneminde de, Şah Abbas döneminde de bu yaşanıyor. 17. yüzyılın başlarında I. Şah Abbas yine onbinlerce aileyi götürüp sınıra yerleştiriyor, tahkim ediyor. Kitabımda Horasan’la ilgili 60 harita var. Horasan’ın aşiret yapısı var, kültürel özelliği var. Hala benim diyaloglarım var Horasan’daki Kürt aydınlarıyla. Nitekim Horasanlı Yaresan Kürdü stranbej Yalda Abbasi’yi kapak yapmıştım. Şah Abbas döneminde Kasr-ı Şirin Anlaşması’yla bugünkü İran- Osmanlı sınırı belirlenince oraya göçertilmiş, mecburi iskana tabi tutulan aşiretlerden onbinlerce aile eski yurtluklarına geri geldiler. Dersim başta olmak üzere. Tunceli ismi Dersim kasabı Abdullah Alpdoğan’ın ‘devletin tunç eli, tunç yumruğu bunların tepesine inecek’ söyleminden kaynaklı. Hakarettir bu isim. Dersim dediğimiz büyük bir eyalettir. Dersim havzası;, bugünkü Harput, Elazığ, Dersim ili, Erzincan, Erzurum’un bir bölümü, Bingöl’ün nerdeyse tamamını, Muş’un bir bölümünü, Sivas’ın, Malatya’nın bir bölümünü içine alan Kızılbaş Kürt havzasıdır. Geri gelenler Elazığ, Harput, Malatya, Maraş üzerinden İç-Toroslara doğru akıyorlar. Benim mensubu bulunduğum Sinemilli Aşireti’nin dergahı Keban madeninde hala. Buraya gelen aşiretin önderleri Kantarma Köyü’nde yeni ocaklarını kuruyorlar.
Bitti.