Yayınevleri bazen illüzyona başvurarak yazarı eserin gerisine çekerler. Bunu bilerek yaparlar, bunu isteyerek yaparlar ve bunu özellikle yaparlar. Bunun altında bir taktik vardır. Yazarın geleceğine dair taktik. Yazardaki cevheri öngörmenin özgüvenidir bunu yaptıran. Eser ismi nadide bir elmas parçası gibi parlar durur yazarın ismiyle çerçevelediği kitabın kapağında. İlk göze çarpan eserin ismidir. Ve bu ilk göze çarpış, bu öne çıkma sabırsızlığı, hırsı ve gözalıcılığı/şatafatı sahibini ( yaratıcısını ) gölgede bırakır. Artık yazarın/şairin ismini anmanız için o eser üzerinden ulaşmanız gerekir. Tıpkı Sherlock Holmes gibi, Oblomov ya da Madam Bovary gibi, bu liste uzar gider.
Bu girizgahın sebebi elbette ki Everest Yayınlarından yakın bir zaman önce yayımlanan Yavuz Ekinci’nin Aziz romanı içindi. Yavuz Ekinci alışılagelenin dışına çıkmayı deneyen/ seven bir yazar. Bu defa da bu izleğini bozmamış. İlk etapta bir koleksiyonerin portresi gibi gelen Aziz romanı bundan fazlası olduğunu okuyucu hemen anlayacaktır.
Çağrışımlar / benzerişler…
Aziz romanını okuduğunuzda, Patrick Süskind’in Parfüm romanı ya da Thomas Harris’in Hannibal romanını çağrıştırması gayet normal. Oradaki karakterler kadar derin ve tutkulu/ saplantılı bir Aziz karakteriyle karşılaşmanızdandır. Seri katiller ya da psikopatlığa varan saplantılı katiller/suçlular gerçek hayatta ‘normal’ insanlardan ayırt edilmeyecek derecede günlük/rutin işlerini yapan, hayata karışan insanlardır. Diğer insanlardan ayrıldıkları yer tutkulularını gerçekleştirmek için takılıp kaldıkları hedeflerine varmak için takındıkları yöntemdir. Bu yöntem Aziz karakterinin ekmeği suyudur adeta.
Yazar karakteri yaratırken düz bir çizgide tutmamaya özen göstermiş ki bu da evvela hem sahiciliği hem de bundan mütevellit hem karakter yaratmanın hem de bunu destekleyen atmosferi var etmenin (oluşturma ) kurallarını iyi uygulamış. Kendi içinde bir bütünlük ve istikrar yakalamış. Okuyucu Aziz’i tanıdıkça tutkularının peşinde koşan, hastalık seviyesinde saplantılı bu kişi/insanın sonraki hedefine/avına ne yapacağını, nasıl davranacağını, hangi yöntemi uygulayacağını az çok tahmin eder. Ki bu da yazarın karakteri nasıl eksiksiz bir şekilde tarif ettiğinden geçer. Eyleme geçmeden az evvel şarap içerek mi motive olur yoksa gerektiğinde bukalemun gibi ortama ayak uydurarak mı?
Derinlikli çalışılmış
Yazar romanı hazırlarken resim sanatı, ünlü ve kıymetli resimler, antikacılar, yıllanmış şaraplar, müzayede kuralları derken birçok konu üzerine çok iyi bir araştırma yaptığı belli oluyor. Koleksiyoncuların ve müzayedeye katılanların ne kadar acımasız olduklarını, tarihi eser, miras kalmış ve ilk sahibi değil toplayıcı/biriktirici de değilse ilk aklına gelenin, eseri iyi bir fiyata satmak olduğunu araştırmış. Bu ruh halini romana iyi yedirmiş. İlk akla gelen bu fikrin tarihi esere meta gözüyle bakmanın haleti ruhuyesini işlemiş.
Takıntılı/saplantılı insanların ortak özelliği olan ‘hayırı cevap olarak kabul etmeme’ halinin vücut bulmuşudur Aziz. Ya benimsin ya kara toprağın mottosundan hiçbir şekilde ve hiçbir konuda uzaklaşmaz. Takıntılı olmak budur, geçmişe, hedefe saplanıp kalmak tam da budur. Arzularının esiri olmak böyle bir şeydir. Bunu genel olarak Cennet, Araf ve Cehennem dövme/tablolarına ulaşma, elde etme isteğinden /arzusundan gördüğümüz gibi denizatı ve mor deniz kabuğu örneklerinde de yazar bize altını çize çize belletiyor.
Karakter üzerinden romanı incelemeye devam ederek ilerlersek; karakterin değişime uğramasını kaçınılmaz bir son gibi bize çizen yazarın yuvarlak ve düz karakterlerdeki tercihine de şahit oluruz. Bu hayatın akışına da uyar çünkü. Gerçek hayatta sadece iyi veya sadece kötü insan olmadığı gibi.
Cehennemi yaratanlar…
Yazarın cehennem diye tasvir ettiği, yedi kattan oluşturduğu ‘gayya kuyusunda’ yaşamıyoruz da ne yapıyoruz diyerek sorduğu asıl soru bu yaşadıklarımız cehennemde geçmiyorsa cehennem başka nasıl olabilir ki? Bu yaşadığımız cehennemse ki anlatılanlar, yaşanılanlar, hissedilenler bunu gösteriyor, o halde cehennemden muaf olmak için bütün şartları yerine getirmedik mi diyerek okuyucuyu gayya kuyusuna atıyor.
Roman üzerine söylenecek çok söz var elbet, Dante’nin İlahi Komedyası’nı romanın merkezine alarak günümüze uyarlayan yazarın, Cehennem alegorisi oldukça çarpıcı, güçlü ve sarsıcı. Günümüzden ve yakın geçmişimizden çok tanıdık enstantanelerle karşılaşacaksınız.