Emperyalistler arasında yeni bir paylaşım savaşının hazırlıkları bütün cephelerde tüm hızıyla sürmektedir. Dünyanın hemen her bölgesinde emperyalist tekellerin pazar mücadelesinin ürünü olarak savaşlar, çatışmalar ve gerginlikler yaşanmaktadır. Çelişkilerin giderek sertleşmesi, emperyalistler arası topyekûn bir savaşa -3.Emperyalist Paylaşım Savaşı-evrilmesi ihtimalini güçlendirmektedir.
Bu ihtimal sadece bütün emperyalist kamplar açısından askeri alanda “savunma” adına yapılan hazırlıklardan ibaret değildir. Emperyalist kapitalizmin süregelen ekonomik krizi ve kar oranlarının düşmesi, değerli madenler için rekabet vb. emperyalist tekellerin rekabetini ve pazar dalaşını daha da keskinleştirmektedir.
Buna paralel olarak bir dönemin sürekli propaganda edilen “serbest piyasa”, “demokrasi”, “insan hakları”, “çok kültürlülük” vb. kavramları hızla terkedilmiştir. Başta emperyalist kapitalist merkezler olmak üzere faşizmin önü açılmıştır. Göçmen ve yabancı düşmanlığı, kadın ve LGBTİ+lara yönelik nefret söylemleri geçer akçe haline gelmiştir. Demokratik Halk İktidarları ve Sosyalizme yönelik alternatif olarak propaganda edilen ‘burjuva demokrasi’lerinin dahi tabutuna çivi çakılmış ve cenaze namazı kılınmış durumdadır.
Kapitalist uygarlığın geldiği aşamanın fragmanı Gazze’de Filistin halkına yaşatılmış durumdadır. On binlerce insan sadece Filistinli oldukları ve Gazze’de yaşadıkları için doğrudan hedef alınarak katledilmiş, yüzbinlerce insan yaralanmış ve milyonlarca insan yerinden yurdundan edilmiştir. Soykırım düzeyinde uygulanan saldırganlık ve vahşet önümüzdeki süreçte emperyalistlerin ve onlara bağımlı yarı sömürge bölgesel gerici güçlerin işçi sınıfına ve ezilen dünya halklarına yönelik saldırganlığının örneğini oluşturmaktadır.
Kapitalist emperyalist sistemin kısa tarihi, burjuva uygarlığın insana, canlıya ve doğaya yönelik katliam ve yıkım tarihidir. Başta pazarların ele geçirilmesi için milyonlarca insanın katledildiği paylaşım savaşları olmak üzere, bir avuç azınlığın dışında milyarlarca insan açlık, susuzluk ve yoksulluk içinde yaşamaya mecbur bırakılmıştır. Milyarlarca insan sağlık ve barınma hakkından mahrum yaşamaktadır. Milyonlarca insan göçmen durumuna düşürülmüştür.
Gelinen aşamada sadece insan hayatı değil canlıların yaşamı da tehdit altındadır. Özel mülkiyet rejimi üzerinden yükselen kapitalist sistemin doğrudan sonucu olarak dünya gezegeni de yok oluşa doğru sürüklenmektedir. Giderek daha fazla servet ve güç daha az kişinin elinde toplanırken, bu eşitsizlik milyarlarca insanın sefalet koşullarında yaşamasına yol açmamaktadır. Kapitalist kar hırsı aynı zamanda küresel bir çevre felaketine de yol açmaktadır. Kapitalist uygarlığın geldiği aşama sadece insanlar için değil gezegen içinde yıkıcı bir hal almış durumdadır.
Burjuva uygarlığın içinde bulunduğu durumu en iyi özetleyen gelişmelerden bir tanesi, sosyalist maskeli modern revizyonist iktidarların yüzlerindeki maskeyi çıkarıp kapitalist sisteme alenen geçtikleri dönemde, burjuva ideologların ‘sınıf mücadelelerinin bittiği’, ‘tarihin sonunun geldiği’ ve ‘kapitalizmin nihai zaferinin’ ilan edildiği 1990’lı yıllarda, emperyalizmin müdahalesiyle Yugoslavya’nın parçalanması sırasında zenginlerin Saraybosna kuşatması sırasında keskin nişancılarla sivil insanları vurmak için “insan safarisi” düzenlemiş olduğunun açığa çıkmasıdır. Bir avuç asalak burjuva sadece daha fazla parası olduğu için sırf eğlence amaçlı ‘insan katletme turları’ gerçekleştirdiği açığa çıkmıştır.
Burjuva uygarlığın içinde bulunduğu durumu gösteren gelişmelerden bir diğeri ise emperyalist kapitalist sistemin merkezi konumundaki ABD’de yaşananlardır. Kısa bir süre önce pedofili ve cinsel saldırı suçlusu ‘Epstein Dosyası’nda ifşa edilen bazı belgeler, ABD Başkanı D.Trump da dahil olmak üzere etkili ve yetkili kişilerin, ‘saygıdeğer’ iş insanlarının gerçek yüzlerini ortaya sermektedir.
Bu örnekler kapitalist uygarlığın geldiği aşamayı ve içinde bulunduğu durumu özetlemektedir. Lüks ve şatafat içindeki bir avuç azınlığın dışında kalan milyarlarca insanın açlık ve sefalet koşullarında yaşamak zorunda bırakıldığı koşullarda ve dahası yeni bir emperyalist paylaşım savaşıyla milyonlarca insanın katledilmesi olasılığına karşı örgütlenmek ve mücadele etmek dışında bir yol bulunmaktadır. Gerçekler bir kez daha insanlığın, Rosa Luxemburg’un dillendirdiği gibi ‘ya barbarlık ya sosyalizm’ tercihini yapmaya zorlamaktadır.









