Uzun süredir ‘demokrasi’ talepleri etrafında birleşme ve mücadele birliği oluşturulma çabaları var. Bu çabalarda bir kötü niyet yok, ancak demokrasi kavramının ne olduğu sanki unutulmuş gibi. Bu nedenle bu demokrasi kavramının ne olduğunu hatırlamakta fayda var. Demokrasi kavramı burjuvazinin ortaya attığı bir kavramdır. Feodalizmin tasfiyesi döneminde emekçi sınıfların desteğini alarak kendi mutlak iktidarını kuran burjuvazi özellikle sermayenin tekelleşme süreciyle birlikte bu kavramı sömürü mekanizmalarının bir kaldıracı olarak ele almaya başlamıştır.
İşte bugün sözü edilen ve etrafında birleşme çağrıları yapılan demokrasi, burjuvazinin emekçi halkları peşine takmak için oluşturduğu kavramı içerdiği görülmektedir. Fransa’da savaş nedeniyle fabrikaların, işletmelerin kapısına kilit vurup kaçan burjuvazinin işletmelerine el konup işçi kooperatiflerine devredilmesi ile birlikte üretime geçerek Paris Komünü’nü ilan eden emekçilerin doğrudan demokrasi uygulaması gerçek demokrasinin nasıl inşa edilebileceğini dünya halklarına göstermişti. Burjuva devlet aygıtı parçalanmadan öne sürülen demokrasi kavramının içi boş bir kavram olduğu günümüzde de değişmeyen bu özelliği dillendirirken dikkat etmek gerektiğini düşünüyorum.
Bugün kapitalizmin vardığı nokta yaşamı tüketecek seviyedir. Sermayenin birikimleri devasa boyutlara ulaşırken elindeki sermayeyi yeniden değerlendirebileceği alanlar iyice daralmıştır. Büyük bir krizin içinde yeni birikim alanları ararken başvurduğu tek yer doğal yaşam alanlarıdır. Dünya üzerinde büyüyen ekolojik kriz kapitalizmin elini kolunu bağlamasa bile halkların sürece yönelik bilinçli tutumları onları zorlamaktadır. Artık her attığı adımda irili ufaklı tepkilerle karşılaşmaktadır. Bizim gibi ülkelerde baskı, yalan ve dolanla halen nefes alabilen kapitalizm artık bu durumun sürdürülemez olduğunu çok iyi görmektedir.
Avrupa ve diğer bazı ülkelerde Sovyetlere yönelik halkların sempatisini, uygulamaya soktuğu burjuva demokrasisi ile aşan kapitalizm artık burjuva demokrasisi uygulamalarını çoktan rafa kaldırmış durumdadır. Bugün demokrasi kavramı etrafında birleşmeye ve mücadele etmeye yönelik yapılan çağrıların içi doldurulmamaktadır. Belirsizlik içeren çağrılarla aslında bir burjuva demokrasisine gönderme yapılmaktadır. Avrupa’da işçilerin hakları her geçen gün kısılırken sendikaları ise STK’ya çevrilmiştir. İşçilerin iş güvenliği ortadan kaldırılmış ve kiralık işçilik uygulaması 10 yılı aşkın süredir büyümüş ve işçiler adeta kölelik düzenine geri taşınmış durumdadır. Kapitalist dünyanın tamamında benzer durum yaşanırken bizim gibi ülkelerde bu durum daha da vahimdir.
Kapitalizm sermaye birikimini büyütüp yeniden değerlendirebilmesi için demokrasinin d’sine bile tahammül gösteremeyecek durumdadır. Bu nedenle burjuvaziyle uzlaşıp bir burjuva demokrasisi noktasında barış sağlamak artık olanaksızdır. Kendi varlığını sürdürülebilir kılmak amacıyla attığı adımlara halkları eklemek başlıca muradıdır. Termik santrallerden vazgeçerim ama nükleer, rüzgar, güneş, jeotermal enerji desteklenmelidir noktasında hareket ederken ağaç sevgisi, hayvan ve bitki sevgisi gibi duygulara seslenen söylemleri ve örgütlenmeleri kapitalizm bir kaldıraç olarak kullanmaya hazırlanmaktadır.
Karbon yakıtlara son verildiğinde gezegen kurtulacak türünden söylemler kapitalizmin bekası için büyütülmektedir. Kapitalizm varlığını sürdürmek amacıyla yeni birikim alanları yaratırken sulu sepken doğa sevgisini işleyenler bu sürecin bir parçası olduklarını çok sonra fark edeceklerdir. Fark ettiklerinde belki de gezegen için yapılacak herhangi bir şey kalmayacaktır. Ekolojik kriz ve buna bağlı gelişen iklim krizi kapitalizm var oldukça büyüyerek devam edecektir. Bugün içi boş demokrasi talepleri de bu sürecin bir parçası haline dönüşmektedir. Radikal Demokrasi, Sosyalist Demokrasi ve Paris Komünü’nün ortaya koyduğu Doğrudan Demokrasi kavramları tartışılabilir, ancak burjuva demokrasisinin halklar ve doğa için tartışılabilir hiçbir yanı yoktur.
Talepler net ve daha ileriden, kapitalizmi hedefe koyan içerikte yapılmak zorundadır. ‘Demokrasi ama nasıl’ sorusu yanıtsız bırakılamaz. Verilecek yanıt açık bir dille ortaya konmalı ve halklara iyi aktarılmalıdır. Yoksa sadece havanda su döveriz ve atı alan Üsküdar’ı aşıp gider. Ortaya konan içi boş demokrasi çağrılarının ne insanlığa ne de doğal yaşama herhangi bir katkısı olmayacaktır.