Bu yazımda sizlere birkaç “uzak hısım akrabamdan” söz edeceğim
Aslına bakarsanız onlarla şimdiye kadar tanışmamıştım. Varlıklarından bile haberdar değildim. Dün akşam tam beş Sarısözen bana telefon etti. Üçü erkek, ikisi kadın.
Önce bana anlattılarına göre mesleklerini yazayım. İsimlerini gizli tutacağım.
Birisi subaymış. Rütbesi yüksek. Diğeri Emniyetçi imiş. İkisi tam anlamadım ama muhtemelen kaymakam ya da benzeri bir şeymiş. Beşincisine gelince bunun mesleğini yazsam MİT anında yakalar. Genel bir şey söyleyeyim. AKP’de “çalışıyormuş.”
Yaşları kırk civarındaymış. Hepsi evliymiş, toplam on çocukları varmış. İşleri “şimdilik” tıkırındaymış.
Kendi kendime “amma da acayip bir ailemiz varmış da bugüne kadar farkına varmamışım” diye düşündüm.
Telefonum çaldı. Açtım. “Veysi amcayla mı görüşüyorum” dedi. “Hadi oradan, dedim, ben senin nereden amcan oluyorum, kimsin be adam?”
“Kusura bakma, içimden geldi” dedi. Sonra hısımlık derecemizi açıkladı. Hayret ettim. “Biz şu anda beş Sarısözen bir aradayız düşündük taşındık sonunda sana telefon etmeye karar verdik” dedi. Meraklandım haliyle.
Sözü diğeri aldı: “Çoluğumuz çocuğumuz var, kıyma bize Veysi amca, biz ettik sen etme…”
Hoppala… Konuşan devam etti: “Emir kuluyuz, sen bilirsin bizim ailemiz aslında Cehapelidir. Lakin devir çok değişti. Merhum Muzaffer Sarısözen’i, ‘çalgıcı Vali’ Abdülkadir Sarısözen’i, vekil Güner Sarısözen’i bilirsin. Hepsi Atatürkçüdür. Biz ise mecburiyetten Akapeli olmuşuz. Yanılmışız, kandırılmışız…”
Telefonun öbür ucundan onay sesleri yükseldi: “Vallahi, tillahi, kur’an, mushaf çarpsın öyledir.”
Şaşkınlıktan dilimi yuta yazdım. Bunlara ne olmuştu?
“Neyiniz var kardaşlar?” diye sordum.
Kadın akrabam telefonu aldı: “Veysi amca bugün bir aradaydık. Ben internette gazetelere bakıyordum. Bir de ne göreyim? Yeni Şafak gazetesinin başındaki adam, İbrahim Karagül’ün yazısı gözüme ilişti. Okudum. Bir daha okudum. Ardından bizimkilere de yüksek sesle okudum. Okumam bitince eve mezar sessizliği düştü. Subay ağabeyim ‘Allah, işimiz bitti kardaşlar, bizi kurtarsa kurtarsa Veysi amca kurtarır’ diye bağırdı. Şu anda evde ne kadar belge, evrak varsa yakmaktayız, Gözlerimiz kapıda. Ha çalındı, ha çalınacak…”
“Hücre evi mi?” diye sordum. “Ne hücresi amca, subay lojmanlarındayız, sizinkiler harekete geçmiş diyorlar, ülkeyi işgal etmek üzereymişsiniz. Ordular kurmuşsunuz. Yedi düvelle anlaşmışsınız, Erdoğan’ı devirecekmişsiniz. Çaremiz yok. Biz ettik sen etme. Erdoğan’ın da, Akapenin de Allah belasını versin.”
“Kafayı mı yediniz ulan” diye bağırdım. Telefonu Vali sandığım hısmım aldı: “Dur hele amca, sana bir okuyayım” dedi. Okudu:
“Türkiye’yi durdurma hesapları ABD’den, Avrupa’dan, Suriye ve Irak’ın kuzeyinden, Ege ve Akdeniz’den sokaklarımıza, evlerimize, başkentimize, İstanbul’umuza, zihinlerimize taşınmıştır. Uzunca bir süredir ‘iç işgal’ dediğim şey budur. ‘İç işgalci’ dediğimiz ittifaklar, onlara bağlı mevziler, yapılanma artık içeridedir.”
Devam etti: “Kaleye girdiler. Türkiye’nin direnç cephelerini, savunma mevzilerini birer birer yıkıyorlar.
Birileri kapıyı içeriden açtı.
Dışarıdan istilacılarla ortak, içeriden ihanetlerle ortak, bugüne kadar Türkiye’ye saldıran kim varsa, hangi güç varsa onlarla ortak. Türkiye’yi durdurmaya, yeniden mahkûm etmeye, diz çöktürmeye dönük ne kadar ülke ve örgüt varsa onlarla ortak.
Türkiye ihanete uğradı. İçeriden işgale uğradı.”
Telefondaki okuyor, diğerleri dizlerini dövüyor “vay başımıza gelenler” diye hüngür hüngür ağlıyor.
Hıçkırıklar içinde okumaya devam etti:
“Cumhuriyetin kuruluşundan sonra ülkemize yönelik en büyük saldırı olan 15 Temmuz’u, o saldırı için kullanılan tetikçileri savunuyorlar. Oysa onlar üzerinden, 15 Temmuz’dan daha büyük bir saldırı için ordular hazırlanıyor.”
Bir sessizlik oldu. Sonra “gerçekten orduları hazırlıyor musunuz?” diye bir fısıltı duydum.
Tam “koskoca insanlarsınız, bu tımarhanelik adamın yazdıklarına mı inanıyorsunuz” diyecekken vazgeçtim.
“Eh işte dedim ne de olsa biz de bir şeyler yapıyoruz yani” dedim.
Fısıldayan ses: “Sivas’ı ne zaman işgal edeceksiniz Veysi amca?” diye sordu.
Süleyman Soylu’dan öğrendiğimi yaptım: “Pazar günü Medya Haber’de açıklayacağım”.
“Pazara kadar değil, mezara kadar seninleyiz Veysi Amca” diye bağırıştılar.
Allah bu kaçık köşebazdan razı olsun, bizim hısımlar “demokratik ittifaka” katıldı ya, ölsem bile gam yemem.