**Öncelikle belirtmekte fayda var; inanç, silahtan önce düşer derler. Bunun ne kadar doğru olduğu tekrar ispatlandı. 6 Mayıs’ta tecride dair yaşanan kısmi gelişme, inancın insan özüne kattığı bir anlamdı. Umuyorum bırakın bu işleri diyenler, kendilerine utanma payı da bırakmışlardır. Yeni girilen sürece en azından dört elle sarılıp destek vermeleri temennimizdir.
**22 Mart’ta cezaevlerinde açlık grevi eylemlerini sürdüren tutuklular adına açıklama yapan Deniz Kaya, taleplerini 7 madde ile açıklamıştı. Ayrıca bu talepleri karşılanana kadar da “mahkemelere çıkmama kararı” alındığı ifade edilmişti. Yedi maddenin hepsinde ‘düzenli görüşme/iletişim’ vurgusu vardı. Dünkü görüşmenin belirtilen ortalama yedi vurgusu, bu yedi maddeye paraleldi. Hem biçim hem öz olarak, gelecek günlerin de bu talepler üzerinden şekilleneceği ifade edilmiş oldu.
**Rojava, Ortadoğu gerçekliğini net göstermesi bir tarafa; Sayın Öcalan için imkân ve imkânsızlıkların, varlık ve yokluğun, yaşam ve yıkımın, başarı ve başarısızlığın nasıl hayata geçtiğinin/ geçirilebilirliğin felsefik mekânıdır. O anlamda buraya vurgu belki beklenmiyordu, fakat şu an diplomasinin ve savaşın en özgün alanı olarak es geçilmesi beklenemezdi. Bu atıfta bence en önemli nokta “üçüncü çizgi” teorisine (İki hegemonik egemen sömürücü gücün dışında kalan, halkları, ezilenleri, demokrasiyi temsil eden, gençlik ve kadın devrimlerini içine alan, ekolojik olan devrimci demokratik duruş çizgisi. Politik olarak da halkın ve demokrasinin çıkarlarını savunan, bu temelde örgütlenip mücadele eden bir politik taktik yaklaşımı) doğrudan atıf var. HDP için de aynı şey geçerli. Örneğin şu an Türkiye’de gelişmekte olan siyasal zemine üçüncü bir hat olarak giriyor. Alternatif yaratmayı buradan başarıyor. Bu hattı diri tuttuğu oradan başarı da kazacağını düşünüyorum.
**6 Mayıs’ta açıklanan metinden en geniş anlamda anladığım şey Öcalan’ın özellikle ‘Özgürlük Sosyolojisi’ pasajlarında üzerinde durduğu ‘Savaş ve Barış hali’dir. Yani yenme/yenilme üzerinden gitmeyen, ortak bir uzlaşıyı işaret eden bir hal bu. Buradan gidersek, 2013’ü işaret etmesi ve hala oradayız demesi bir tarafa, ülkenin en geniş çeperde bu iki kavrama sıkıştığını ve bunun çözüm yolunun kolay olduğunu ifade etmesi değerlidir. Daha önceki bir görüşme notunda da barışı kastederek ‘…gerçekten zor değil, başarabiliriz’ demişti.
**Açıklamadan hemen sonra zindanların ve onun da ardından KCK’nin açıklaması ajanslara düştü. İki açıklama da tecridin kalkmaktan öte zaten tüm topluma sirayet ettiğini, 2016 benzeri bir süreci artık istemediklerini, göstermelik adımlarla halka umut aşılamaya, süreci yayarak zaman kazanmaya izin vermeyeceklerini deklare etmiş oldular. Sadece Anadolu Ajansı’nın manşetine bakılarak da bu anlaşılabilr. Direk ‘İmralı’dan açlık grevlerini bitirin çağrısı’ denmiş. Adadan gelen metinde, ölüm orucuna dair vurgu vardı fakat açlık grevlerinin seyrine dair bir şey ifade edilmemişti. Bu karar, kararı alanların iradesine bırakılmıştı. Zindanlar olası tartışmaların önüne geçerek, hızlıca görüş belirtti. Çünkü Türkiye’de tüm önemli şeylerin magazinleştirilmesi, komplo teorilerine boğdurulması ve ustaca manipülasyonu saatleri bulmuyor. İki açıklama bunların üzerine toprak attı.
**Sayın Öcalan’da tüm süreçler yoğun bir diyalektik sürece tabidir. “Demokratik müzakere, demokratik siyaset, onurlu bir barış, akıl, politik ve kültür güç” denmiş. Demokratik müzakere ve siyaset faşizme; onurlu bir barış, korkunç bir savaş ve yıkıma; akıl, politik ve kültür güç, siyasetsizliğe, kör şiddete karşılık gelir. Yani onurlu bir barış yoksa, korkunç bir savaş var olacaktır demek bu… Ki zaten şu an neoliberal dünya kodları içinde, mekansızlaştırmadan hafızasızlaştırmaya, kültürel kıyımdan zihinsel kıyıma uzanan korkunç bir savaşın ortasındayız. Öyle ki yeni sürecin adı ‘barış’ bile olamıyor, tahribat o kadar yüksek ki ancak ‘onurlu bir barış’ bizi kurtarabilir. Bunun aşılma talebi ve yolu iletilmiş.
**Zindan sahasına dair yeni bir tanım geldi. Buradaki duruşa dair “Ayrıca en anlamlı yaklaşımın zihinsel ve ruhi duruşun geliştirilmesiyle bağlantılı olduğuna inanıyoruz” dendi. Bu ifade başka şekillerde pek çok kere ifade edilmiş olabilir ama gelinen yeni sürecin, direnişin tanımı ve son rafine hali budur. Burada kastedilen şey, daha önce de kamuoyuna seslenirken belirttiği ‘duyguların politikleştirilmesi’ meselesi olduğunu düşünüyorum.
**Açıklama rehavete kapılmayı önleyecek şekilde ‘mücadeleye devam’ diyor.
**Açıklamadan sonra yapılan analiz ve çıkarımlar bir kez daha gösterdi ki, Kürt Özgürlük Hareketi’nin söyledikleri ve düşündükleri Türkiye cephesinde genel olarak okunmuyor, anlaşılmıyor daha nazik bir ifade ile hor görülüyor. Cahil cesareti ile yaklaşılıyor, üstenci bir şekilde ele alınıyor. Türklük imtiyazı ile çerçevelenmiş, her şeyi paranteze alabilme lüksüne sahip korkunç bir tüketim kültüründen bakılıyor… Diğer bir nokta, Kürtleri iradesiz, karar veremez, bir şey bilmez ve sürekli onun iradesine, adına ayak basan, ipotek koyup yerine söz alan aşağılık ruh halinin yaygınlığı. Kürdün direnişini direniş görmeyen, ölümünü ölüm saymayan, başına gelenlerinin içinde kendini görmeyen bir anlayış bu. Bu 6 Mayıs günü yine her tarafı kapladı. Bizim bir savaşımız da bu zehirli anlayışlara karşıdır.
**Aynı gün açıklanan YSK İstanbul seçim kararına dair de küçük bir iki şey eklemek istiyorum. Birincisi, Goethe’nin ifade ettiği “Mal kaybeden, bir şey kaybetmiştir, onurunu kaybeden birçok şey kaybetmiştir. Fakat cesaretini kaybeden her şeyini kaybetmiştir” sözü, CHP’nin tüm teşkilatlarına veya genel merkezin girişine asılabilir. CHP ya demokrasi ittifakını görüp dahil olacak ya da yıkıma dair ne varsa ortak olacak. İkircikli, beklentili, pasif muhalefet öncülüğü bir yere kadar. İkincisi, aynı gün NATO’nun Türkiye’de toplantı alıyor olması idi. Türkiye tarihi aynı zamanda bir NATO tarihidir. Her dönem, en kritik zamanlarda kararlar onlara aittir. Savaşan, karar alanlar onlardır. Rusya Temmuz ayında S-400 teslimatına başlayacağını duyurdu. Almanya, ABD resti çekti ve Pazartesi günü NATO Genel Sekreteri de ‘siz bilirsiniz, sonucuna katlanırsınız’ dedi. Bu konudaki gelişmeler, İstanbul seçimleri için de belirleyici olabilir. İstanbul’u sana verdik S-400 iptal, ya da onu alırsan İstanbul olmayacak gibi bir şey gelişebilir mi beraber göreceğiz.