Barış ve demokratik toplum süreci devam etse de henüz iktidar tarafından atılmış somut bir adım bulunmuyor. TBMM’de kurulan Komisyon amacına ve beklentilere uygun gelişme göstermiyor. Kuzey ve Doğu Suriye’ye ilişkin Cumhur İttifak’ından yapılan son açıklamalar ise kaygı ve endişeleri arttırıyor. Diğer yanda hukuksuzlukta sınır tanımayan iktidarın CHP’ye yönelik yaptırımları artarak devam ediyor. CHP İstanbul İl Başkanı ve Yönetim Kurulu görevden alındı ve yerine kayyım atandı. İlçe kongrelerine engel çıkarıldı. Butlan Kararının ayak sesleri geliyor!
Siyasi kararlar peş peşe yağarken tüm bu hukuksuzlukların da derinden etkilediği ekonomide çizilen toz pembe tablolara rağmen emekçiler için hayat her gün biraz daha kötüye gidiyor.
Ekonominin çarpıtılmış gerçekleri
Türkiye İstatistik Kurumu’nun geçtiğimiz günlerde açıkladığı büyüme rakamları bu gerçeği bir kez daha gözler önüne serdi. TÜİK’e göre 2025’in ikinci çeyreğinde ekonomi yüzde 4,8 büyümüş görünüyor. Resmî açıklamalarda bu oran, bir başarı hikâyesi gibi sunuluyor. Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, tabloyu övünç vesilesi yapmak için rakamları öne çıkardı. Erdoğan Çin dönüşü ekonomiyi övdü.
Ancak asıl soru şu: Bu büyüme rakamları, Türkiye’nin sokaklarında, fabrikalarında, pazar yerlerinde, emeklinin evinde, işçinin mutfağında nasıl hissediliyor? Bir bölümü şişirilmiş olsa da bu büyüme, neden sadece sermaye gruplarının kasasına yansıyor?
Halkın gerçek durumu
Kâğıt üzerindeki yüzde 4,8 büyüme, geniş halk kesimlerinin gündelik hayatıyla çelişiyor. Çünkü DİSK-AR’a göre Temmuz 2013’te 8 milyon 706 bin olan geniş tanımlı işsiz sayısı Temmuz 2024’te 10 milyon 693 bine ve Temmuz 2025’te 12 milyon 30 bine yükseldi. Yoksulluk sınırı 90 bin TL’ye, açlık sınırı ise 30 bin TL’ye dayanmışken, Haziran’da artış yapılmayan asgari ücret 22 bin TL. Emekliler için tablo daha da ağır: Ortalama 16 bin TL maaş alan milyonlarca emekli, yaşam mücadelesini açlıkla veriyor.
Bir ülke gerçekten büyüyorsa, bu büyümenin ilk etkisi emekçi kesimlerin yaşam standardına yansımalıdır. Büyümeden söz ediliyor ama bu büyüme toplumun büyük çoğunluğunun cebine değil, küçük bir kesimin kâr hanesine kaydediliyor.
TÜİK yalanları
TÜİK’in enflasyon oranlarını makyajladığına dair toplumda güçlü bir inanç var. Geçen çarşamba günü açıklanan enflasyon verileri, resmi rakamlarla toplumun hissettiği gerçek arasındaki farkı bir kez daha gösterdi. İTO’nun yüzde 40 olan enflasyon verileri bile yüzde 32 diyen TÜİK’i yalanlıyor. ENAG enflasyonu yüzde 65 olarak kaydediyor. Ancak market raflarına, kira artışlarına, okul masraflarına, faturalara bakıldığında halkın hissettiği enflasyon çok daha yüksek.
Sermaye için büyüme
İnşaatta ve savunma sanayinde büyümenin abartılarak aktarılması durumuyla karşı karşıyayız. Tarımda daralma, üretim ve istihdamda gerileme var. İthalat ihracatı kat be kat aşıyor. Bugün Türkiye ekonomisinin büyümesi, esasen finansal sermayeye, büyük şirketlere, yabancı ya da yerli kapitalistlere hizmet eden bir büyüme yaşıyor. Yüksek faizlerle ülkeye gelen sıcak para, kısa sürede yüksek kârla çıkıyor.
Patronlara teşvik ve vergi indirimlerinde cömert davranan iktidar, sıra işçi ve emekçilerin maaş artışına geldiğinde “büyümeyi” unutup, “ekonominin zor durumda” olduğunu hatırlıyor.
Bu büyüme, toplumun yüzde 90’ının yaşam standardını yükseltmiyor; tersine, yoksulluğu derinleştiriyor. Halk için büyüyen tek şey borç yükü, gelir adaletsizliği ve toplumsal huzursuzluk.
Üretici köylü girdi maliyetleri altında eziliyor, küçük esnaf kepenk kapatıyor, işçiler işsizlik riskiyle yaşıyor. Buna karşın, kredi muslukları büyük şirketlere ve bankalara açılıyor. O zaman şu soruyu sormak gerekiyor: Bu ekonomi kimin ekonomisi?
Gerçek ters yüz ediliyor
İktidar, büyüme rakamlarını bir propaganda aracı olarak kullanıyor. Halkın hissettiği gerçek ile iktidarın anlattığı masal arasındaki fark her geçen gün açılıyor ve yüzde 4,8 büyüme, halk için bir istatistikten ibaret kalıyor. Çünkü bu rakamı duyduğunda işçi cebindeki boş cüzdanı, emekli tenceresindeki boşluğu, veli okul masraflarını düşünüyor.
Bu çelişkiyi en çıplak haliyle pazarda görmek mümkün: Bir kilo şeftaliyi 100 liradan almak zorunda kalan bir emekliye, “Ekonomi yüzde 4,8 büyüdü” demek, onunla alay etmekten başka bir şey değil.
Halkın gündemi ekonomi
Türkiye’de geniş halk kesimlerinin gündemi büyüme değil, geçim derdi. Her hukuksuz karar ekonomiyi daha da sarsıyor. Spekülatörlerin karına kar katıyor. CHP İstanbul Örgütüne kayyım atanması bir kez daha bu gerçeği gösterdi. Diğer taraftan gıda fiyatları, kiralar, okul masrafları, fatura yükü, artan vergiler halkın belini bükmeye devam ediyor.
Asgari ücretlinin, emeklinin, işçinin gündeminde büyüme sevinci değil, ay sonunu getirme telaşı var. Hak, hukuk, adalet yok edildi. Yoksulluğun derinleştiği, gelir adaletsizliğinin uçurum haline geldiği bir tabloda büyüme rakamlarının hiçbir anlamı kalmıyor.
Ekonomik göstergelerle oynayarak, enflasyon ve büyüme rakamları makyajlanarak halkın gerçeği değiştirilemez. Gerçek sokakta, mutfakta, pazarda kendini gösteriyor.
Emeğin ekonomisi gerek
Türkiye’nin ihtiyacı olan şey, büyümenin kimin için olduğu sorusuna gerçek bir yanıt bulmaktır. Halk için olmayan bir büyümenin, toplum için bir anlamı yoktur. Çıkış yolu, emeği önceleyen, üretimi destekleyen, adil bölüşümü hedefleyen, kamucu bir ekonomik modelden geçiyor.
Halkın refahını ön planda tutmayan, sadece patronları daha zengin eden bir büyüme, kabul edilemez. Bugün yapılması gereken, işçinin, emekçinin, emeklinin, esnafın ve üreticinin hakkını gözeten, toplumun tamamına fayda sağlayacak bir ekonomik düzen inşa etmektir. Elbette bu iktidardan beklenemez. Demokratik ve halkçı bir iktidar için mücadeleyi büyütmek tek çıkar yol.