Bu yazıda size, vaktiyle Öcalan ve onun önderliğindeki KCK düşmanlığı ile tanınan çevrelerin, ben de dahil bir çoğumuzun dile getireceği düşünceleri şimdi nasıl, benden de iyi dile getirmekte olduğunu, çok uzun bir alıntıyla siz okurlarımın dikkatine suncağım. Okumaya başlayalım:
“Açıklamalardan Öcalan’ın çözüm arayışını demokratik siyaset zeminine çekmeyi, demokrasinin, hukukun olduğu bir ortamda sorunların çözülmesini hedeflediği anlaşılıyor. Ayrıca Öcalan AKP politikalarına kökten ve felsefi bir eleştiri de getiriyor. “Sürekli beka kaygısı üreterek işçi ve emekçinin alın terinin güvenlik politikalarına harcandığı, yoksulluğun derinleştiği, hukuksuzlukların sıradanlaştığı, sömürünün yaygınlaştığı, kadın ve çocuk düşmanlığının arttığı bir kısır döngü” olduğunu vurgulayarak, “Bu döngüden çıkmanın yol haritasını sunmaya hazırım.” diyor. Kürt sorununun çözümü ve Türkiye’nin demokratikleşmesi konusunda oyalama, zaman kazanma, bekle-gör politikalarına tevessül etmenin Türkiye halklarına yapılacak en büyük kötülük olacağını söylüyor.
Devlet Bahçeli’nin, PKK ile IŞİD gibi yapıları aynı kefeye koyarak yaptığı açıklama, bu iki yapının sosyolojisini, onları doğuran ve besleyen etkenleri anlayamadığını gösteriyor. İŞİD ve uzantılarının kimler tarafından üretilip, hangi hesapla kullanıldığı oldukça karışıktır. Bu örgütler üzerinden üretilen korku ve şiddet bölgedeki emperyal operasyonlara gerekçe ve yeni haritalara malzeme yapılmıştır.
PKK ise, Kürt halkının kimlik ve hak taleplerinden beslenen, 40 yılı aşkın bir süredir varlığını sürdüren bir silahlı harekettir. Bu süreklilik, PKK ve uzantılarını silahlı bir terör örgütünün ötesinde bölgede geniş bir sosyolojik tabana hitap eden politik bir aktör yapmaktadır. Ortadoğu’da son 15 yılda yaşanan değişim YPG ve PYD’nin bölgedeki etkisini artırmıştır.
Türkiye engel olmaya ve yok etmeye çalışsa da PKK’den türemiş siyasi ve silahlı yapılar Suriye’de geniş bir alanı kontrol etmektedir. ABD ve Avrupa’nın yanı sıra Rusya gibi küresel güçler bu unsurları desteklemektedir. Dolayısıyla, Bahçeli’nin, “PKK en zayıf dönemini yaşıyor, silah bırakmalı ve teslim olmalı.” söylemi, PKK’nin bölgesel ve uluslararası bağlamdaki etkisini anlamayan bir yaklaşımı yansıtmaktadır.
PKK, özellikle Suriye iç savaşı sırasında YPG üzerinden uluslararası koalisyonun bir ortağı haline gelmiş, İŞİD’e karşı mücadelede Batı dünyasının desteğini kazanmıştır. ABD’nin Suriye’deki askeri varlığı ve PYD/YPG ile kurduğu ittifak, örgütün sadece askeri bir yapı değil, aynı zamanda diplomatik bir aktör olarak da kabul edilmesine yol açmıştır. Bu durum, PKK türevi YPG ve PYD’nin bölgesel ve küresel güçlerin stratejik hesaplarında yer aldığını göstermektedir. Bahçeli’nin, PKK’nin küresel destekten yoksun olduğunu ima eden açıklamaları, bu gerçeklikle çelişmektedir. YPG, Batı dünyası tarafından İŞİD’e karşı mücadelede bir müttefik olarak görülmüş, bu da örgütün uluslararası alandaki meşruiyetini artırmıştır.
Kürt sorunu Türkiye’nin en önemli ve müzminleşmiş, ivedi çözülmesi gereken sorunudur, kanayan yarasıdır. İlginç olan şudur ki böyle hayati ve hassas bir konuda “terör örgütü lideri” olan 25 yıldır hapiste ve tecritte kalan Öcalan olaylara daha isabetli, kuşatıcı bakabilirken, devleti temsil edenler, iktidar namına çözüm söylemini başlatanlar olaylara “köy muhtarı” kıvamında dar, ufuksuz, seviyesiz yaklaşmaktadır.”
Nasıl? Klavye başına geçseniz, üç aşağı beş yukarı siz de benzer bir yazı yazmaz mıydınız?
Bu yazı kimlere ait?
Yazı 30 Ocak 2025 tarihinde Tr724 sitesinde yayınlandı. Bu site Gülen Cemaati’ne ait. Yazarın adı Mahmut Akpınar.
Bu yazı sanırım Cemaat merkezinin tümüyle benimseyeceği bir yazı değildir. Ama kesinlikle şu anda birkaç milyon “mağdurun” görüş ve duygularını dile getiriyor. “Mağdur” dediğime bakmayın. Bunların arasında binlerce akademisyen, öğretmen, sağlık elemanı, aralarında başı örtük ve açık binlerce kadın, ama daha da ilginci, belki üç yüz, belki bin emniyet mensubu, NATO ordusunda görevli generallerin yarısı, albayların, binbaşıların, yüzbaşıların ve hatta Harbiye talebelerinin sayısını bilmediğimiz, şu anda zindanda yatan ordu mensupları ve onların milyonlarca aile yakınları var. Yazının arkasında işte bunların “meğer biz de PKK gibi teröristmişiz, ya gerçekten hepimiz teröristiz, ya da hiç birimiz” diye yürüttükleri mantık var.
Öcalan’ın paradigması ve politik etkisi evrensel boyutlara ulaştı. Bu çok açık. Ama biz Türkiye’de nedense sadece CHP yanlısı medyadaki “eli değnekli emekli paşaların” konuşmalarına bakıyoruz ve Türk halkı arasında Öcalan’ın nasıl bir etkide bulunduğunu, bunların değnekleri gözümüze sokulduğu için göremiyoruz.
Aktardığım bu yazı Türk halkı arasında, vaktiyle Öcalan’ın ismini duyduklarında tüyleri diken diken olanların bile bugün, ülke çıkarları söz konusu olduğunda Öcalan’a karşı nasıl hakkaniyetli bir tutum aldıklarını gösteriyor. CHP tabanında yerel seçimlerin etkisiyle meydana gelen pozitif kırılma, Cemaat kitlesi arasında bu yazı doğrultusunda bir kırılmayla örtüştüğü zaman, bilin ki bu sosyoloji ülkede demokratikleşmenin geleceğini tayin edecektir.
İlya Ehrenburg’un yazdığı romanın başlığını anmak isterim: “Buzlar Kırılırken”.
Öcalan dondurucu kutupta bir “buzkıran” gibidir.
“Öcalan’a özgürlük”…
Not: Bu yazıma birileri itiraz edebilir. Cemaatin “Kürt düşmanı” olduğunu söyleyebilir. Hatta benim dedemin dedesi Hüseyin Hüsnu efendinin Nakşibendi şeyhi olduğundan hareketle, beni Cemaatle irtibatlı ve iltisaklı gösterebilir. Okurlarım meramımı sanırım anladı. Bu yazı “sen nelere kadirsin Başkan Öcalan” yazısıdır. Yakında Cemaatin dünkü müttefiki Erdoğan’ın bile aktardığım yazıya benzer yazıları prompterden okuduğuna şahit olursanız, sakın şaşırmayın.