22 Ekim’de Bahçeli’nin çıkışıyla başlayan tartışmalar Sayın Öcalan’dan çağrısıyla bir çağı kapatıp bir başka çağı açma potansiyelini güçlü şekilde taşıyor. Öcalan’ın bakış açısı ve tarihteki çıkışları birlikte düşünüldüğünde 2025 çağrısının reel-politikte tartışıldığından çok daha büyük ve yapısal bir dönüşümün kapılarını ardına kadar açacağını ifade edebiliriz. 90’ların başındaki hamle, 2000’lerin başındaki hamle ve son olarak 2025. Bu üç tarihteki hamlelerin arka planında küresel jeo-politik ve ekonomi-politikteki değişimler, bu değişimlerin Ortadoğu’ya yansımaları ve alacakları biçimler ve Kürtlere yansımasının birlikte kritize edilmesi yer alıyor.
90’ların başında Sovyetler Birliği’nin yıkılışı bir dönemi kapatmış, bir başka dönemin kapılarını ardına kadar açmıştı. Yeni dönem, yeni güç dengelerini ve siyaseti meşru kılan kavramsal setlerin dönüşümü getirmişti. Ekonomi-politik ve jeo-politik restorasyon dünyanın dört bir yanını, hatta en çok da Ortadoğu’yu etkilemişti. Ulus-ötesi yapıların gündeme gelmesi başta olmak üzere siyaset sistemi kendini komple revize etti. Abdullah Öcalan, yeni çağı çok erken dönemde fark ederek siyasal mücadelesinin restorasyonunu sağlayıp yeni gelene hazırlık yaptı. 90’larda siyasal mücadelenin kentlere inmesi, kitleselleşmesi, legal siyaset alanına giriş yapılması, Avrupa Birliği’nin ürettiği dalgada deyim yerindeyse sörf yapılması büyük bir atılımı getirerek geniş anlamda Kürt siyasetini bir özne olarak yeni çağın aktörleri için gözden gelinemez hale getirdi. Bu çağın siyasi gramerine ayak uyduran Kürt siyaseti için Öcalan çıkışı hayati önemdeydi. 90’lı yıllar boyunca devletin istikrarsız ve çok parçalı hali bu çıkışın bir Kürt-Türk barışına evrilmesini engelledi.
İkinci tarihsel çıkış 2000’lerin başında geldi. 90’lı yıllar boyunca Soğuk Savaş’ın bitmiş olduğu iklimde Batı hegemonyası “düşmansız” bir siyaset yürütmeye çalıştı. Bu on yılın sonuna gelindiğinde ekonomik, toplumsal ve siyasal krizler birleşerek bir hegemonik krize dönüştü. 11 Eylül saldırılarıyla kimilerinin “dünya düşmanı olmayan demokrasiye gidiyor” iddiası, kimilerinin ise “tarihin sonu” iddiası son buluyor, yeni bir dönemin kapıları aralanıyordu. 11 Eylül egemenlerin “teröre karşı haklı savaş” dönemine giriş yapmasına zemin hazırlayan olaydı. Hızlıca dünya devletleri bu döneme eşlik eden hamleler yaptı. Yüzden fazla devlet çok kısa bir sürede benzer içeriklerde “terörle mücadele” kanunları çıkardı veya mevcut kanunlarını yeniledi. Sovyetlerin yıkılışında olduğuna benzer şekilde hegemonik “dost-düşman” ikilemi büyük dönüşüme uğradı. Buna eşlik eden jeo-politik ve ekonomi-politik denklemler yeniden kuruldu. Sayın Öcalan’ın ikinci tarihsel hamlesi bu aralıkta gelişti. Cesaret ve siyaset okuması birleşerek alan ve inşa siyasetine geçiş yapıldı. Kitleselleşme yeni döneme uygun bir politik özneleşme sürecini başlattı. İç tartışmalar, dost çevrelerin eleştirilerinin ardında bu hamle, Kürt siyasetini bambaşka bir yola yöneltti. Yeni dönemin gereklerine uygun şekilde Kürtler artık kabulden tanınma aşamasına geçti. Siyasal olaylar bu tarihsel hamle çerçevesinde aktı ve Kürtler Ortadoğu’nun en önemli siyasal aktörlerinden biri haline geldi.
Üçüncü ve son tarihsel hamle 2025 çağrısıyla birlikte gelişiyor. 2021 yılında NATO paktının yenilenmesiyle ivmelenen süreç 7 Ekim 2023’te Ortadoğu’da dünyayı etkileyecek köklü değişimlerin kapısını araladı. Öte yandan uzun süredir kapitalizmin jeo-politik ve ekonomi-politik krizi bu değişimi zorlayan nedensel bağlam oldu. Bu dönemde dünya ve bölge siyasetinde bir dönem kapanıyor, başka bir dönem açılıyor. Bu dönüşüm, siyasal sistemlerin, jeo-politik güç dengelerinin dönüşümünü içeriyor. Daha küçük ölçekte tarihsel mücadelesiyle tanınma hakkı mücadelesi yürütmüş politik aktörlerin “parsellenmiş egemenlikler” üzerinden yeni döneme dahiliyeti önemli bir odağı oluşturuyor. Abdullah Öcalan, kimi açılardan Soğuk Savaş’ın kalıntılarının süpürüldüğü 30 yıllık döngü, kimi açılardan ise Sykes-Picot düzeninin yıkıldığı yüz yıllık döngünün kırılmaya başladığını görüyor. Bu döngü kırılmalarının Kürtlere etkilerini ölçerek “yeniden başlatma” (reset) hamlesi yapıyor.
Bu yeniden başlatma hamlesi sadece tarihi Kürt-Türk ilişkilerini veya Ortadoğu’daki egemenlik taksimlerini değil, aynı zamanda kurumsal, ilişkisel, bireysel dahil her düzlemde büyük bir dönüşüm gerektiriyor.
Kavramsal setlerin restorasyonundan mücadele biçim ve içeriklerine kadar geniş bir çerçevede yeni bir çağ açıyor. Başka bir çağa dönülüyor. Demokratik dönüşüm temel nehir akıntısı haline geliyor.
Sayın Öcalan’ın bu tarihsel hamlesiyle ortaya çıkan nehirde akıntıya karşı değil, akıntıyla birlikte yüzmenin şartı; her bir aktör için siyasette kurumların, gramerlerin, ideolojik politik öznelliklerin, kavram setlerinin, sınıfsal kavrayışların demokratik dönüşümdür. Asıl soruyu herkes kendisine sormalı: Yeni çağa ve demokratik dönüşüme hazır mıyız?