Katledilmesinin yıldönümünde arkadaşı Kahraman Oğuz, gazeteci Cengiz Altun’u anlattı:
24 Şubat’ta, Batman’da sisli-bulutlu bir hava vardı. Biz Cengiz’in vurulduğunu duyduğumuzda, tüm Batman yola koyulmuştu. Ben Edip Solmaz’ın cenazesine de katılmıştım. Cengiz Altun ile Edip Solmaz’ın cenazeleri aynı görkemdeydi
Hüseyin Kalkan
Cengiz, önemli haberlere imza attı. Cengiz ile günü birlik görüşürdük. Bazen günde iki kere. Bazen de Hayrettin (Çelik) arardı, Cengiz’in gözaltına alındığını haber verirdi. O zaman bazı mülki amirlere telefonla ulaşıp gazeteciliğin suç olmadığını ve arkadaşımızı serbest bırakmak zorunda olduklarını anlatmaya çalışırdık. Bazen başarırdık, bazen başaramazdık. Kürt hareketinin büyüdüğü, karşı saldırıların arttığı günlerdi. Devlet Kürtlere dair haberlerin dünya ve ülke kamuoyuna yansımasını istemiyordu. Cengiz’i ve diğer Kürt gazetecileri hedef almalarının nedeni buydu.
Kimi şiir yazar kimi haber
Kahraman Oğuz, Batmanlı. Cengiz’in hemşerisi. Onun gazeteciliğe adım atmasının tanığı. Batman’da o dönemki atmosferi yakından soluyan bir isim. O günlere dair tanıklığını şu sözlerle anlatıyor: “Ben de Batmanlıyım. Cengiz’in denk geldiği tarih 1990’lardı. Ben onlardan yaşça büyüktüm. Cengiz’in yaşıtlarınla birlikte bazen aynı ortamda oturma imkanı oluyordu. Mesela o kuşaktan Cengiz’in arkadaşları Hayrettin Çelik vardı. Salih Acar vardı, bizim vekilin amcası. (Ayşe Acar Başaran) Mehmet Toprak vardı. Böyle bir ortamda Cengiz’le de tanışma imkanımız olmuştu. Ama tabii Cengiz’in babasıyla benim babam da arkadaşlıktı. Biz yakın köylüyüz. Tüm akrabalarıyla da yakın tanışıyoruz. Cengiz’in köyü Hesarê (Hisar) Köyü’dür. Cegerxwîn’in köyüdür aynı zamanda. Cegerxwîn, 1903 yılında bu köyde dünyaya gelmiş, 1. Dünya Savaşı’nın başlaması ile birlikte ailesi Rojava’nın Amude şehirine göç etmiş. Stockholm’a yerleşti, şiirlerinin çoğunu burada yazdı. Bizim köyümüz de Hıro (Bağözü). Cengiz’in babası SSK hastanesinde ambulans şoförüydü. Benim bir amcamla da orada birlikte çalışıyordular. Ailece de yakın tanıdığım bir insandı.”
Yeni Ülke ve Cengiz
Cengiz ve Hayrettin ayrılmaz arkadaşlardır. Yaşça kendilerinden büyük olan Kahraman Oğuz’a danışırlar gazeteye başlamadan önce. “Dediler ki, ‘Biz gazetede görev alacağız. Ne dersiniz?’ O zaman çok iyi hatırlıyorum. Dedim ki, gazetede görev almak önemli bir iş ve zor bir iş. Çünkü sen panzerlerle karşı karşıya gelirsin. Arkandan nasıl bir saldırı gelir bilemezsin. Ama ülkede bir uyanış, bir mücadele gündemi vardı. Gerçekten 1980 sonrası Kürt Hareketi’nin diğer sol-sosyalist hareketlerden farkı, toplumsal, tarihsel çözümlemeleri daha köklü yapmasıydı. İnançsal boyutlarının, ekonomik, askeri, siyasal boyutlarının farklılıklarını tespit edip, bunun öngörüsü doğrultusunda çözümler üreten, varlığının devamını sağlayan bir hareketti. Basın bunun önemli bir koluydu. Çünkü 12 Eylül sonrası büyük bir depolitizasyon yaşanıyordu. 90’lı yıllarla birlikte ulusal uyanışı sekteye uğratmak, bastırmak için Özel Harp Dairesi’nin karanlık konseptleri yaşama geçiriliyordu. Bunların teşhir edilmesi önemli bir faktördü. Bu dönemde devreye Özgür Basın girmişti. Yeni Ülke, Yeni Ülke’den sonra Özgür Gündem. Özgür Basın’da sorumluluk almanın büyük ciddiyet gerektirdiğini ben onlara izah etmiştim. Ondan sonra Yeni Ülke, Özgür Gündem Batman’ın, hatta bölgenin gözü, kulağı, beyni rolünü, misyonunu üstlendi. Bunun akabinde gelişen basın alanı da Med TV, Roj TV yine aynı böyleydi. Çünkü hayat zıtların çatışması sonucu gelişiyordu.”
Hizb-kontra haberleri
Cengiz, Yeni Ülke’de çalışmaya başladıktan sonrada Kahraman Oğuz ile ilişkileri sürer. Zaten gazeteyi takip etmek olmazsa olmazlarından biridir. Cengiz’in o dönemki haberini şöyle anlatıyor: “Cengiz bu dönemde, Yeni Ülke’de yaptığı önemli haberler vardı. Bunlardan birkaç tanesini örnek vereceğim. Örneğin Gercüş’ün bir köyünde 3 yıl Hizb-i Kontra elemanlarının eğitildiğini Cengiz haber yapmıştı. Ve bu haber gazetede manşet oldu. Bu haber özellikle onu hedef yapan haberlerden bir tanesiydi. Yine Cengiz, Hizb-i Kontra sürecinde Dargeçit’te öldürülen bir yurtseverin, Batman’da öldürülen bir yurtseverin aynı kişi tarafından öldürüldüğünü ortaya çıkardı.”
Sıradan bir gazetecilik değil
Oğuz, o dönem yapılan gazeteciliğin sıradan bir gazetecilik olmadığın belirtiyor ve bir örnek veriyor: “O dönem Silvan’da Şefik isminde saygın bir insan gündüz ortasında öldürüldü. Şefik’in babası o anda o kontraları kovalar ve birini yakalar. Onun çelik yelek giydiğini görür. O zamanlar bölgede sadece özel timlerde vardı çelik yelek. Bu şahıs da Batmanlıydı. Bunu da Cengiz, teşhir etti. Kürt gazeteciliği sıradan bir gazetecilik değildi. Özgür Basın’dan önce bölgenin sorunları dile getirilmezdi. Sorunları çok boyutluydu. Bir taraftan yoksulluk dayatılırken, bir taraftan şiddetle toplum bertaraf edilmek, politiksizleşmesini amaçlayan bir çaba görülüyordu. Özgür Basın bu sorunlara el attı. Batman’da herkesin bildiği şehir merkezinden akan İluh Deresi adıyla bir çay vardı. Türkiye Petrollerinin bütün kimyasal atıkları buraya dökülüyordu. Ve bu şehre çok büyük bir huzursuzluk ve sağlık tehlikesi arz ediyordu. Sonradan Diyarbakır’daki Tıp Fakültesi Araştırma Hastanesi’ne giden kanser hastalarının büyük bölümünün Batman’dan gittiği ortaya çıktı. Bu hastalık bu deredeki kanserojen maddeler yüzünden meydana geliyordu. Özgür Basın bu konuya da ta o zaman el attı.”
Halk yakalıyor polis bırakıyordu
Hizb-i Kontra saldırılarının devletle koordineli olduğunu belirten Oğuz, o günlerde Batman’a hakim olan karanlık atmosferi şöyle anlatıyor: “Batman’ın adı basında ‘Ölüm Şehri’ne çıkmıştı. Artık öyle bir an gelmişti, günde 10 kişi öldürülüyordu. Tabi o zaman mesela bölgede OHAL valileri vardı. OHAL valileri katillerin serbest kalmalarını sağlıyordu. Biliyorsun Hüseyin Velioğlu da Batmanlı. Daha önce köyü Mardin’e bağlıydı. Sonra Gercüş ilçesi Batman’a bağlandı, Velioğlu’nun köyü de Batman’a bağlandı. Kendisi Batman’da yaşıyordu. Batman Lisesi’nde de okumuş birisi. Ve Batman Alay Komutanı Temel Cingöz’ün koruması altında idi. Petrol-İş Sendikası’na aday gösterilen biriydi. Yani daha o 70’lerin sonunda 90’lara gelişen süreçte devletle ilişkisi olan biri idi. Özellikle Temel Cingöz ile ilişkisi vardı. O süreçlere kadar da bölgede herhalde PKK masasından sorumlu bir kişiydi. Rütbesi binbaşıydı. En büyük desteği bu Temel Cingöz sağlıyordu. Buna rağmen o dönemki Petrol-İş Sendikası’nın seçimini yurtseverlerin adayı kazandı. Bu o zaman yurtsever hareketin kararlı duruşu, direnişi, etkin mücadelesi sonucu olmuştu. Temel Cingöz, gerici öğrencileri, yurtsever öğrencilerin üzerine saldırtıp onları tutukladıktan sonra yurtsever öğrencileri cezaevine gönderiyor ve diğerlerini serbest bıraktırıyordu. Zaten Batman’da, bölgenin diğer kentlerinde birçok olayda halk failleri yakalıyordu. Polis halkını elinden kurtarıyor ve emniyete götürüp serbest bırakıyordu. Böyle bir gerçeklikle yüz yüze yaşadık. Gazeteyi satmamaları için bayilere saldırmaya başladılar. Bayilerde yoktu artık, halka satılmıyordu. Petrol-İş Şubesi’nde satılıyordu. Cengiz’in öldürülmesiyle çevresi daha politikleşti. Ailesi, babası, annesi, kardeşleri daha da politikleştiler, daha da bu çizgiyi sahiplenmeye başladılar. O tarihte benim babama da Hizb-i Kontra tarafından bir saldırı yapılmıştı, ölümden kurtuldu. Saldırıdan önce tehdit edilmişti. Onların liderlerinden biri yolda giderken Kürtçe sesleniyorlar, ‘Sen bizim hakkımızda çok konuşuyorsun’ diye. Bu bizim köylümüzdür. Babam da diyor ki işte ‘Siz beni tanıyorsunuz, biz kırılırız ama eğilmeyiz.’ Yani mücadele bütün boyutlarıyla kesinlikle devam etti. Hiç boyun eğilmedi. Ve basın, Özgür Basın da mücadelenin en önemli mihenk taşlarından olarak gerçekliğini ispat etmişti.”
Bir devrimcinin cenazesi
Cengiz’in cenaze töreni bölgesel çapta bir cenaze oldu. Çevre illerin hemen hepsinden katılımlar oldu. O dönem Yeni Ülke’nin Diyarbakır Bürosu’nda çalışan Hafız Akdemir, mezarı başında bir konuşma yaptı. (8 Haziran 1992’de Hafız Akdemir de Diyarbakır’da Hizb-i Kontra’nın saldırısı sonucu yaşamını yitirdi) Cengiz’in cenazesine katılan Kahraman Oğuz, cenaze törenine dair şunları anlatıyor: “Ama benim için en önemli olay Cengiz’in cenazesiydi. Şubatın yirmi dördünde, Batman’da sisli-bulutlu bir hava vardı. Biz Cengiz’in vurulduğunu duyduğumuzda, ben tahmin ediyorum ki Batman’da kim duyduysa, bir seferberlik ruhuyla cenazenin olduğu alana yönelmişti. Batman bir sel olup cenazeye aktı. Mesela daha öğlen saatleriydi, ben işyerine bir mazeret bildirdim ve işi bıraktık. İşi bıraktım ve Cengiz’in evinin olduğu, Sağlık Mahallesi’ne gittim. Evi Batman SSK Hastanesi’ne yakın, o nedenle adı Sağlık Mahallesi’ydi. Cenaze, Sağlık Mahallesi’nde Hacışehir’in camisine getirilmişti. Tabi biz caminin oraya gittiğimizde orası dolmuştu. Gittikçe bir yoğunlaşma yaşanıyordu. Kalabalık artıyordu gittikçe. Dini vecibeler tamamlandıktan sonra kortej başladı. Batman’da yaşayan biri olarak ben Edip Solmaz’ın cenazesine de katılmıştım. Cengiz Altun ile Edip Solmaz’ın cenazeleri aynı görkemdeydi. Oluşan kortej metrelerceydi. Polis barikat falan da kurmamıştı. Kortej harekete geçtikten sonra sonlardaydım ben özellikle. Uzaktan biraz polisler görünüyordu ama yakına gelemiyordular. O zaman çarşı merkezinden Çamlıca Mahallesi’ne, şu anki Batman Cezaevi’nin olduğu ilerisindeydi mezarlık. Ben böyle koşuyordum, bir türlü kortejin başına ulaşamıyordum. Tekrar koşuyordum. Mezar kazılıyordu. Mezarın içinde Hafız Akdemir ve Ahmet Argen vardı. Mezarı kazıyorlardı. Mezar bitti. Kazı bitmiş, toprağı çıkarıyorlar. Hafız bir konuşma yaptı. Bir arkadaş elektrik direğine çıktı. Oradan hitap etmeye devam etti. Cengiz’in ölümü ile devletin amaçladığı Özgür Basın’a sahiplenme ve ilgiyi bitirmekti. Ama tam tersi oldu.”
Devlet itiraf etti
Cinayetten yaklaşık bir yıl sonra, Diyarbakır-Mardin karayolu Odabağ Kavşağı’nda kimlik kontrolü ve arama yapan Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi polisleri, İsmail Emsen adlı bir kişiyi, üzerinde 9 milimetre çapında ruhsatsız bir tabanca ile yakaladı. Silah üzerinde yapılan balistik incelemede, gazeteci Cengiz Altun’un bu tabancayla öldürüldüğü belirlendi. İsmail Emsen polise verdiği ifadede, “Hizbullah” taraftarı olduğunu ve tabancayı kendisini korumak için kardeşi Metin Emsen’den aldığını söyledi. İsmail Emsen, tutuklanarak Diyarbakır Cezaevi’ne konuldu. Ancak polis bu aşamadan sonra, ne Metin Emsen’i bulmuş ne de olay hakkında detaylı bir soruşturma yapmıştı. İsmail Emsen ise Cengiz Altun’un öldürülmesiyle ilgili olarak değil, “ruhsatsız silah bulundurmak” suçundan tutuklanmış ve kısa bir süre sonra serbest bırakılmıştı. Cengiz Aktun’un öldürülmesinden dört, İsmail Emsen’in yakalanmasından tam üç yıl sonra Susurluk’ta meydana gelen kazayla birlikte iyice belirginleşen kontr-gerilla gerçeği üzerine “Susurluk Raporu”nu hazırlayan dönemin Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanı Kutlu Savaş, bölgede öldürülen diğer gazetecilerle birlikte Cengiz Altun’un da devlet tarafından öldürüldüğü itiraf etmişti.