Sanatçı Cewad Merwanî ile Kürt özgürlük mücadelesini ve sanata etkisini konuştuk:
Bu yeni dönemde bizlerin de sanat çalışmalarında dünyaya açılmamız gerekiyor. Şimdiye kadar biz bize sanat yaptık. Bundan sonra hem Kürt halkını aydınlatma hem devrimi büyütme hem de Ortadoğu’nun rönesansı için bu gerekli. Salt müzik değil, sinema, tiyatro ve diğer sanat alanlarında artık bizden istenen profesyonellik düzeyidir
Mahsum Sağlam
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, tarihi “Barış ve Demokratik Toplum” çağrısı ile Ortadoğu ve bölgeye kendi çözüm perspektifini sunarken, PKK de önce ateşkes ve daha sonra da 12. Kongresi’ni gerçekleştirerek bu çağrıya karşılık verdi. Şüphesiz bu çağrı bir yandan devlete Kürt sorununu demokratik yollardan çözme çağrısı olurken, diğer yandan Abdullah Öcalan’ın fikirleri etrafında buluşan ve onun attığı her hamleyi takip edenlerin çağrı ile birlikte bu yeni süreci nasıl değerlendirdikleri de merak konusu.
Nihayetinde Kürt özgürlük mücadelesinin sanata, sanatın da mücadeleye etkisi oldu ve olmaya devam ediyor. Kürt sanatında uzun yıllardır emek veren sanatçılarla yaptığımız söyleşinin bu bölümünde Cewad Merwanî’nin hem yaşamını hem geçmiş sanat deneyimlerini hem de geleceğe dair Kürt sanatının çağrıyı nasıl ele almadı ve çağrı ışığında neler yapılması gerektiğini konuştuk.
- Sizi tanımayan yeni nesil için Cewad Mervanî kimdir? Ne zaman Kürt özgürlük mücadelesiyle tanıştı ve ne zamandır sanat çalışmalarında yer alıyor. Yaşam öykünüzü kısaca anlatır mısınız?
1964 yılında Silvan’a bağlı Boşat köyünde dünyaya geldim. İlkokulu 3’e kadar köyde, diğer 2 yılı da daha çok Silvan’da okudum. Sanat çalışmalarına Salih Dalgın’ın köyümüze gelip abimin düğününde çalmasıyla başladı. Beni o zaman keşfetti. 1974 -75 yıllarında sanata karşı içimde bir heyecan, bir sevgi oluşmuştu, sanata farklı bakmaya başladığım yıllardı. Daha sonra Salih Dalgın’ın Silvan’da çaldığı düğünlere ben de gitmeye başladım. Düğünler o dönem sanatla etkileşim kuracağımız tek alandı. Daha sonra büyük hozan Şiyar’ın yanında sanat çalışmalarım oldu. 1975’te Koma Azadî korosunda yer aldım. Sayın Adnan Karer, İlhami Can, Salih Dalgın, Suphi ve ismini şu an hatırlayamadığım arkadaşlarla beraber koroda yer aldık. 1978-77 yılında Amed’de Dilan Sineması’nda bir etkinlik gecesi oldu, o gecede 2 Kürtçe şarkı söyledim. O gece Rojhilat renklerinden bir kazak getirmişlerdi İsveç’ten. Sadece bana oluyordu, koronun içinde en küçük ben olduğum için bana giydirmişlerdi. Daha sonra kendim bir koro kurarak Silvan ve çevresinde Bazîd’den Cizîr’e, Silopi’ye kadar Malatya’dan İstanbul’a, Adana’dan Mersin’e, Antep’e kadar 12 sene boyunca hep düğünlere gidiyordum. Ara ara gerçekleşen etkinliklere grubumla beraber katılıyordum. Grubumda Hasan Karataş, Mehmet Esmer, Ali, Harbi gibi arkadaşlar vardı. Ama en çok Salih Dalgın’ın ve Şiyar Farqînî’nin üstümde epey emekleri oldu.
1986 yılında bir grup devrimci arkadaşla tanıştım. Sonra tamamen bütün sanat çalışmalarımı özgürlük hareketinin gücüyle birleştirdim. Bu sanat çalışmalarını 1992’lerin sonlarına kadar sürdürdüm. Daha sonra 1992 yılının sonlarında Suriye’ye geçtim. Orada bir dönem kaldıktan sona Avrupa’ya geldim. O tarihten bu yana Avrupa’dayım. Birçok alanda çalışma yürüttüm. 93’ten bu yana çalışmalarımı sürdürmeye burada devam ettim. Burada hem sanat çalışmalarımı hem de araştırma, inceleme, derleme, toparlama yine halk çalışmaları, halkla beraber yapılan çalışmalarda yer aldım. Devrimin, mücadelenin sayesinde bu çalışmaları sürdürüyorum. Şu ana dek 6 adet CD çalışması, 85’e yakın bana ait olan eserleri TEVÇAND bünyesinde dijital platformlarda yayınlanmaya devam ediyoruz. Bunları kitap haline getirme çalışmaları da devam ediyor. 11 cilt yani 4 bine yakın Kürt melodileri başkalaştırmadan, yok olmadan, hırsızlamadan, başka insanlar tarafından ticaret haline getirilmeden kurtardık. Şu an 6 cildi yayınlandı. Bunlar Erivan Radyosu’nda yayınlanan tüm eserler. Yine ondan öncede 2 cilt yayınlanmıştı. Diğer 5 cilt ise yayınlanmayı bekliyor. 4 bine yakın eserin notaları, tekstleri, melodileri, orijinal sesleri ile birlikte bunları Kürt halkına mal etmeye ve Kürt halkına ait olduğunu ispatlamaya ve dünyaya tanıtmaya çalışıyoruz. Bu tamamen devrimin şehitleri, bu mücadele sayesinde oluşuyor. Ömrüm yettikçe bunları yapmaya devam edeceğim. Bu bahsettiğim bütün şehitlerin emeğiyle oluştu. Aşağı yukarı 45 bine yakın eski Kürtçe eserleri arşivledik.
Son olarak şunu da belirtmek istiyorum. Tabii yeni nesil daha fazla popüler olan kişileri tanıyabilir, bizim böyle tanınma gibi bir derdimiz olamaz. Ama yeni nesil gençlerin araştırmacı özellikleri biraz daha gelişirse gerçek manada popülizm ve onun ideolojisinden biraz da olsun kendini arındıracaktır. Popülizmin bizi bir yere götürmediğini, gelişim sağlamadığını bilmek gerek, emek, araştırma, halka mal edilecek şeyler lazım bize.
- Sayın Abdullah Öcalan tarafından Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı yapıldı. Uzun yıllar bu mücadelenin bir parçası olarak siz de nasıl bir duygu uyandırdı ve çağrı yeni dönemin başlangıcı olarak nitelendiriliyor, bunu nasıl görüyorsunuz?
Tabii çağımız dünyasında birçok değişim gerçekleşiyor. Çağa ve zamana göre bir değişikliğe sürekli ihtiyaç var. Yeni dünya düzenine göre Rêber Apo özü yitirmeden özgürlük hareketini değiştirip dönüştürüyor. Rêber Apo bana göre birçok yerde anahtar oldu, kapıları açtı. Bu işin çözülmesi için devletin eline ateşten bir top attı. Hareketin kuruluşundan günümüze kadar kaç defa atılımlar gerçekleşmiş. Bunların hepsi de halka ve bölgeye yarar getirmiş. Halkımızın temkinli olması gayet doğaldır. Çünkü tarihi biliyoruz. Bütün isyanlar barış esnasında kandırılarak, pusuya düşürülerek bastırılmış. Bu temkinlilik de sanırım bilinçli olmamızdan geliyor. Bu bilinç ise Rêber Apo’nun sayesinde gelişti. Bunun için bu halk onun arkasındadır. Ne olursa olursun Rêber Apo’nun arkasındayız. Ortadoğu’da diğer halklarla birlikte barış içinde yaşamanın yegane yolu Rêber Apo’nun açtığı bu perspektifle yol yürünmesinden geçiyor.
- Birçok kesim devletten yana temkinli yaklaşıyor. Ama Abdullah Öcalan’a güvendikleri için çağrıyı desteklediklerini belirtiyorlar. Bir Kürt sanatçı olarak bu kaygılı yaklaşımlara karşı ne söylemek istersiniz?
Rêber Apo’nun çağrısı, yeni dönemin nasıl olacağının çağrısıdır. Bizim için de yeni bir dönemin başladığını belirtebilirim. Sanatsal ve siyasal çalışmalarımızın çağa uygun olması ve tek yönlü olmaması tarzında yürütmemiz gerektiğini anlıyoruz.
- Sanat yolculuğunda birçok eseriniz devrime hizmet etti. Birçok çalışmalar yaptınız. 50 yıllık mücadeleye dönüp baktığınızda sanatın devrime katkılarını nasıl görüyorsunuz?
50 yıllık bir mücadele olmasaydı, ne sanat ne de sanatçı kalırdı. Belki bir-iki kişi Kürtçe şarkı söyleyenler olabilirdi. Bu mücadele olmasaydı bu sanat da bu kadar gelişim gösteremezdi. Sanat devrimi, devrim de sanatı geliştirdi. Bunu da bir rönesans olarak görüyorum. Şöyle bir rönesans, mücadeleyle birlikte Kürt sanatı da dünyanın dört bir yanına bir nehir gibi aktı. Kürt sanatı ve Kürt sanatçısı sanata teşvik edildi. Bu mücadelenin burada rolü çok büyük. Onlar emek verdi, biz de tam bu emeğin karşılığını veremediysek de birçok eserimizi bu mücadeleye hizmet etmesi için ürettik. Birçok insan dağlarda savaştılar, özgürlük savaşçısı oldular, canlarını verdiler. Eşsiz, benzersiz bir kahramanlık sergilendi. Sözlerimizin ve sanatımızın rengi de değişebilir ama bu Kürt motifinden vazgeçeceğimiz anlamına gelmiyor. Bundan sonra da bu halka layık bir sanat yürütmek en doğrusu olacaktır.
- Kürt mücadelesinde yaşamını yitiren birçok önemli isimle sanat çalışmaları yaptınız, birlikte bulundunuz. Koma Berxwedan yine kolektif çalışmalarınızda ve mücadelede önemli yer tutuyor. O süreçleri ve grubun öneminden bahsedebilir misiniz?
Birçok şehit düşen sanatçı arkadaşla beraber çalıştık. Bunlardan ilki şehit Mizgîn’di. 1991-92’de Silvan’da, Batman’da tanıştık, birkaç defa görüştük. Salih Dalgın, Şiyar Farqînî, Tahsin Taha, Fuat Ahmet, Zahit Birifkani, Şehit Serhed gibi arkadaşlarla tanıştık. Ben Şehit Sefkan ve Şehit Çiya’yı görmedim. Tiyatro çalışmalarında dağda yer alan arkadaşlardı. Yekta ve Zanin’in gerçekten çok güzel sesi vardı. Awazê Çiya grubunda beraber söyledik. Neredeyse 4 aya yakın Kandil’de beraber kaldık. Delila ile de tanışmıştık, beraber kaldık. Bu şehitlerin vermiş olduğu bu mücadelenin, bu emeğin arkasında durmak gerekir. Koma Berxwedan’ın çalışmaları Avrupa’daydı. Ara sıra konserler yaptık. Bu çalışmalar içerisinde gerek televizyon programları olsun, gerek festivaller olsun, geceler olsun hep yer aldık. Şu an o arkadaşların bir kısmı halen çalışmalarda, bazıları şehit oldu. Bir emek, bir bedel ödendi. Asla bir karşılık beklemediler, halka hizmet ettiler. Şu an bu çalışmalar durmuş durumda. Herkes kendi bireysel sahnesini alıyor. Koma Berxwedan bir stildi, iyi bir dönem geçirdi. Bu mücadeleye katkısı büyüktür. Bu çalışmalar içinde yer aldık. Her şeyin tabii belli bir dönemi var, çıkışı, olgunlaşma dönemi var. Bitti demiyoruz çünkü hala bütün arkadaşlar burada ve çalışmalar içerisinde yer alıyorlar. Koma Berxwedan’ın insanları mücadeleye katmada büyük bir etkisi oldu. Bu emek verme ve büyük bir bedel verme var. Bir menfaat karşılığında değildi, olmazdı da. Grup hala var ama bir araya gelme ve çalışma durmuş. Bakalım önümüzdeki süreçte neler olacak. Herkes tek konser veriyor tabii ama grup olarak çalışma yürütülememesini ben iyi olarak görmüyorum. Devam etmesi gerekiyor. Bu grup şehitlerin grubuydu. Şehit Sefkan, Mizgînlerin, Çiyaların grubuydu. Bunlar bu grupta yer alan arkadaşlarımızdı. Bir arkadaşımız müebbet ceza aldı, hala da cezaevindedir. Koma Berxwedan devrimin bazı noktalarına damgasını vurdu.
- Son olarak yeni dönemin sanat anlayışı nasıl olmalı, sanat bu çağrı ışığında devrime nasıl katkılar sağlayabilir? Sanat ve sanatçıya düşen görev nedir sizce?
Artık eskisi gibi sloganvari bir sanat anlayışını ne toplum ne de Kürt halkı bizden bekler, ne de biz böyle bir kalıp içinde bir sanatı ele alabiliriz. Bu yeni dönemde bizlerin de sanat çalışmalarında dünyaya açılmamız gerekiyor. Şimdiye kadar biz bize sanat yaptık. Bundan sonra hem Kürt halkını aydınlatma hem devrimi büyütme hem de Ortadoğu’nun rönesansı için bu gerekli. Salt müzik değil, sinema, tiyatro ve diğer sanat alanlarında artık bizden istenen profesyonellik düzeyidir. Her alanda profesyonel olmamız gerekli. Bahsettiğim arşiv çalışmasını da tam da bu sebepten verim alınabilecek bir kaynak olarak görüyorum.
Sadece Kürtlere değil, dünya halklarına bunu göstermek, sanat içinde bir devrim yaratmak düşüyor bizlere. Burada hata kabul edilmez. Halk olarak varlık ve özgürlük sorunumuz olduğundan akademik olarak okumadık. Tabii en büyük şansımız, halkın içinde halkla beraber yürüdük, halkın çeşmesinden su içtik. Bunun değeri akademiyle ölçülemez elbette. Popülist düşünenlere ve ona göre sanat yapmaya çalışanlara da buradan bir eleştiri olarak yöneltmek yerinde olacaktır. Özgürlük mücadelesinin 50 yılında yaşanan kahramanlıkların, şehit düşenlerin filmlerini çekebilecek derya kadar yaşam öyküleri vardır. Onları edebi şekilde insanlara vermek gerekir. Bu yükü yüklenmek gerekiyor. Yine Ortadoğu, Türkiye, dünyadaki sanatçılarla ortak konserler yapmak, dünyaya açılmak gerekli. Hiç durmamak gerekir. Emeksiz bir şey olmaz.