Ülkemizdeki 402 cezaevinde 413 bin mahpus bulunuyor. Ancak buna adli kontrolde ve denetimli serbestlikle dışarıda bulunan 463 bin kişiyi de eklediğimizde; aslında 877 bin kişilik dev bir sorunla karşı karşıya olduğumuz görülecektir
Hüseyin Aykol
1990’lı yıllarda gözaltına alınmış, ağır işkencelerden geçirildikten sonra zorla imzalatılmış tutanaklarla Devlet Güvenlik Mahkemeleri’nde (DGM) yargılanmış ve subay üyenin de bulunduğu söz konusu yarı sivil mahkemelerde bol kepçe ağır cezalar verilmiş binlerce mahpustan kimileri bugünlerde tahliye oluyor. (Tahliye olanlardan daha çok sayıda mahpusun tahliyesi ise erteleniyor.)
Bu tahliyeler, kendilerini gazeteci sanan birileri tarafından bilerek ya da bilmeyerek “PKK’ye af geldi, onları bırakmaya başladılar” diye lanse ediliyor. Bilmeyenlere ve bilerek çarpıtmaya çalışanlara cezaevleriyle, yargılamalarla ve hükümlerin infazıyla ilgili kimi hususları burada yeniden hatırlatmak isterim.
Gözaltı
Hırsızlık, yaralama ve öldürme ve hatta siyasi konular gibi kimi suçlamalar söz konusu olduğunda, kişi ya da kişiler polis tarafından gözaltına alınır. Gözaltına alınan kişi, önce sağlık kontrolünden geçirilir ve sonra da emniyette sorgulanır. Ardından en kısa zamanda (tek sanık ise 24 saatte; toplu davalarda 4 güne kadar) savcılığa ve ardından da savcı tutuklanmasını istiyorsa, hâkim karşısına çıkartılır.
Yargıç, söz konusu sanığın ya da sanıkların isterse tutuksuz yargılanmasına karar verebilir; isterse de -kaçma şüphesi gerekçesiyle- tutuklar. Tutuksuz yargılanmasına karar verdiğinde, kimi tedbirler alabilir; yurtdışına çıkma yasağı ya da karakola imza vermek gibi. Buna Adli Kontrol ile serbest bırakmak deniliyor. 1 Ağustos 2025 itibariyle Adli Kontrole tabi insanların sayısı 121 bin 277 kişidir.
Tutuklu
Tutuklanan sanık, hemen en yakındaki cezaevine -sağlık kontrolü sonrasında- götürülür. Cezaevlerinin doluluk durumuna göre, başka illerdeki cezaevine sevk de söz konusu olabiliyor. Sanık, iddianamesinin yazılıp, ilk duruşma gününün belli olmasına kadar, artık cezaevinde kalacaktır. Ancak bu süre, aylarca sürüyorsa, her ay, tutukluluk durumu, sanık ve avukatı itiraz etmese bile, bir mahkeme tarafından gözden geçirilir. Yani ara kararla da sanık ya da sanıklar tahliye edilebilir.
Sanık, evet tutuklanmış ve cezaevine konmuş olsa da, söz konusu tutuklu halen sanıktır, ilk duruşmada ya da defalarca devam eden duruşmalar sonrasında hüküm alacaktır; eğer hakkında beraat kararı verilmezse. Dava sonunda ceza verilmişse, söz konusu kişi artık hükümlüdür. Aslında bu hale “hüküm özlü” deniliyor. Yani halen tam hükümlü sayılmaz; çünkü davanın üst mahkemeye gidişi söz konusudur. 1 Ağustos 2025 günü itibariyle cezaevlerinde bulunan tutukluların sayısı 57 bin 503 kişidir.
Hükümlü ya da avukatının itiraz etmesiyle dosya, önce İstinaf’a, sonra da Yargıtay’a gidecektir. Yargıtay’ın iş yükünü azaltmak amacıyla kurulan İstinaf Mahkemeleri, beş yıla kadar verilmiş hükümlerde son karar mercidir. (Bu konuda bazı ceza maddeleri için bu durum değişti)
Hükümlü
Eğer size verilen ceza, İstinaf ya da Yargıtay tarafından da onaylanırsa, artık hükümlüsünüz. Aslında bundan sonra Anayasa Mahkemesi ve hatta Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) başvuru hakkınız olsa da… Oradan çıkan kararların size uygulanıp, uygulanmayacağı, artık iyice karmaşık ve keyfi hale geldi. 1 Ağustos 2025 itibariyle ülkemizdeki 402 cezaevinde hükümlü olarak 356 bin 277 kişi bulunuyor.
Ağustos ayı başı itibariyle mevcut 402 cezaevinin kapasitesi 304 bin 964 kişidir. Oysa, tutuklu ve hükümlü olarak tüm cezaevlerinde toplam 413 bin 780 kişi bulunmaktadır. Bu yüzden, cezaevlerinde 108 bin 816 kişi ya yerlerde yatmakta ya da dönüşümlü olarak yatakları kullanmak zorundadır.
Denetimli Serbestlik
Bu arada, cezaevlerindeki kapasite aşımını çok daha içinden çıkılmaz hale getirmekten ‘kurtaran’ bir başka sistem daha var. Hükümlüler şartlı tahliye tarihi gelmeden önceki son iki yılı (siyasilerde son yılı) ya da iki yıldan az hüküm almış kişiler, cezasının infaz edilmesi gereken kısmını Denetimli Serbestlik ile dışarıda geçirebilirler.
Denetimli Serbestlik ile tahliye edilen kişiler, haftada birkaç kere imza için karakola gider, psikolog ve sosyologla randevusu olur ve yaşı uygunsa gönüllü çalışmaya da tabi tutulur. 1 Ağustos 2025 başı itibariyle Denetimli Serbestlik için infazı dışarıda yapılan kişi sayısı 342 bin 247 kişidir.
Kimler tahliye oluyor?
1990’lı yılların başlarında Kürt illerinde yükselen mücadeleye karşı, bölgede 12 Eylül Askeri Faşist rejiminde uygulanan Sıkıyönetim sonrasında sivil yönetime geçiş süreci olarak Olağanüstü Hal rejimi vardı ve dahası siyasi davalara DGM’ler bakıyordu. DGM’lerdeki subay üyenin de baskısıyla, mahkemeler PKK üyesi olduğunu düşündüğü -çoğu sivil- kişilere bol keseden müebbet hapis cezası vermişti. (Şu anda cezaevlerindeki sayılarının üç bin civarında olduğu tahmin ediliyor.)
Dahası DGM’lerde verilen cezalar, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından -heyette subay bulunduğu gerekçesiyle- bozuldu. AİHM tarafından bozulan ve yargılamanın yeniden yapılması istenen dosyaların çoğuna yeniden yargılama yapılmadı. Yapılan yeniden yargılamalarda da eski ceza aynen yeniden verildi.
Müebbet hapis cezası, ülkemizde 36 yıl hapis yatmak demektir. Ancak verilen hapis cezalarının tümü yatılmaz. Siyasilerde cezanın dörtte üçü, adlilerde cezanın üçte ikisi yatıldıktan sonra, hükümlü şartlı olarak tahliye edilir. Mesela 36 yıl hapis yatması gereken müebbet hapis cezası almış kişi, 30 yılın ardından tahliye edilir. Dışarıda kaldığı son 6 yıl içinde benzer bir ceza alırsa, yeni cezayla birlikte, söz konusu altı yılı da yatacaktır ama böyle bir şey olmazsa, son altı yıl, dışarıda geçirilir.
Yani, bugünlerde tahliye edilen müebbet hapis cezası almış kişiler, tahliye oluyorsa, yasal zorunlulukla serbest bırakılıyor. Kimsenin onları ‘kafadan’ affettiği falan yok. Yapılan yasal bir uygulamadır. Aslında yasal olsa da meşru olmayan şey ise “Cezaevi İdare ve Gözlem Kurulu”nun son derece keyfi kararlarıyla, söz konusu mahpusların tahliyelerinin üçer aydan başlayarak yıllarca ertelemekte oluşudur…
AKP’nin cezaevlerine ‘katkısı’
AKP, 2002 yılında iktidara geldi. AKP o günden bu yana, -hem de uluslararası standartlara uyum adına- cezaevlerine çok büyük bir yatırım yaptı. Nitekim bugün 304 bin 964 kişi kapasiteli 402 yeni cezaevi var. Böylece önemli bir inşaat fırsatı yakalandı ve bulunduğu yere cezaevi yapılan halka da ‘sizlere hizmet getirdik. Ziyarete gelenlerle ticaret yapabileceksiniz’ propagandası yapıldı.
Uluslararası standartlara uyumsuzluk, fiziki yetersizlik, eğitim ve iyileştirme faaliyetlerinin yapılamaması gerekçeleriyle 409 eski ceza infaz kurumu (cezaevi) kapatıldı.
2002 yılından bugüne (Ağustos 2025) 313 cezaevi açıldı. Böylece toplam kapasite artışı 246 bin 260 kişi oldu. Ayrıca 37 cezaevine ek bina eklendi ve 11 bin 892 kişilik ek kapasite sağlandı.
Yine AKP döneminde iki R Tipi Cezaevi açıldı: 158 kişi kapasiteli İstanbul Metris R Tipi ve 156 kişi kapasiteli Menemen R Tipi cezaevlerinde daha iyi sağlık hizmeti verildiği iddia ediliyor ama insan hakları örgütleri gerçek hastane koşulları olmayan bu cezaevlerinin kapatılmasını talep ediyor!
Sonuç olarak; 57 bin 503 tutuklu, 356 bin 277 hükümlü ve 463 bin 524 kişi adli kontrol ile denetimli serbestlik olmak üzere toplamda 877 bin 304 kişi devletin gözetimi ve tecridi altındadır.
Grafik 1: 2025 Yılı Aylara Göre Mahpus Sayısı
(Temmuz’daki 6 bin kişilik düşüş, Kurban Bayramı öncesinde çıkarılan 10. Yargı Paketi sayesindedir)
Cezaevleriyle ilgili bazı rakamlar:
Türkiye’de 402 cezaevi bulunuyor…
- Cezaevlerinin kapasitesi…..: 304 bin 964 kişi
- Cezaevlerindeki mahpuslar: 413 bin 780 kişi
- Kapasite fazlası mahpuslar: 108 bin 816 kişi
- Adli kontroldekiler…….: 121 bin 277 kişi
- Denetimli serbest……..: 342 bin 247 kişi
- Dışarıda infaz toplamı.: 463 bin 524 kişi
*Bu sayılar, 1 Ağustos 2025 itibariyledir…