Cezaevleri devletin kendini ve niyetlerini gizleyemediği yerlerdir. İdeolojik ve zor aygıtlarının iç içe geçtiği mekanlardır. İdeolojik refleksleri uygulamaları ile açığa çıkar. Bu uygulamalar faşist rejimlerin uygulamaları olduğuna göre devletin hangi kısmı sorumluluğunu alıyor
Engin Barin
Adına ne denirse densin süreç dediğimiz şey devlet toplum ilişkilerini yeniden düzenleyen, sorunu çatışma zemininden diyalog zeminine taşıyan, hakikatler ile yüzleşme konusunda fırsatlar açığa çıkaran önemli süreçlerdir. Bu süreçler sadece Kürdistan’daki savaşa has şeyler de değildir. Dünya deneyimleri bu konuda inanılmaz zengindir. Bu deneyimlerin bize söylediği en önemli şey tarafların içinden bu süreci kabullenmeyenlerin süreci sabote etme girişimleri olabilir. Diğer bir ilke sürecin zamana yayılması sabote ihtimallerini yine artıran bir sebep. Bir diğeri sürece dair toplumsal güven karşılıklı somut adımların atılması ile sağlanır. Bu güven duygusu sürecin temel garantörüdür. Kürt Özgürlük Hareketi, Önderliği ile beraber atılabilecek tüm adımları atmışken; devletin ağırdan alması kuşkuları artırıyor. Böyle onlarca temel ilke ortaya konabilir. Nitekim bu ilkelerin kaynağı sadece dünya deneyimleri de değil. Kürdistan’da binlerce halk toplantısı yapılıyor ve halk kaygılarını dil getiriyor. Kürt halkı Kürt Özgürlük Hareketi’ne ve Önder Öcalan’a olan güvene vurgu yapılırken devletin adım atmamasının ciddi güven sorunu oluşturduğunu açıkça söylüyorlar. Özellikle mevcut yasalarla bile infazları tamamlanan tutsakların infazlarının yakılması, güven duygusunu ortadan kaldırıyor. Güveni ortadan kaldırmak süreci sabote etmektir. Çünkü güven barışın inşa edileceği temeldir. Aksi halde barışı ne üstüne inşa edeceğiz?
Tabi her durumun kendine özgü yanları olmakla beraber dünyadaki benzer çatışmalı süreçlere ve çözüm süreçlerine baktığımızda bize başka şeyler söylüyorlar. Güney Afrika’da Apartheid sonrası Mandela’nın liderliğinde yürütülen barış ve geçiş sürecinde, cezaevleri özel olarak denetime alınmış, politik tutsaklara yönelik işkence ve kötü muameleler kamuoyuna açık biçimde soruşturulmuştur. Hakikat Komisyonu’nun raporlarında, cezaevleri “devlet şiddetinin aynası” olarak tanımlanmıştır. Yani şimdi bu uygulamaları yapanların yanlarına kar kalacağını düşünmesinler. Yine Kuzey İrlanda örneğinde IRA mahkumları 1980’ler boyunca siyasi tutsaklara uygulanan kötü muamele, açlık grevleri ve infaz yakmaları, barış sürecinde ciddi bir tartışma konusu olmuş ve İngiltere, siyasi tutsak statüsünü tanımaya zorlanmıştır. Cezaevleri, barış sürecinin en önemli müzakere başlıklarından biri haline gelmiştir. Kolombiya’da ise FARC gerillalarının cezaevi koşulları, barış süreci boyunca ciddi şekilde izlenmiş ve BM ile sivil hak örgütleri tarafından denetlenmiştir. Cezaevi reformları, barış sürecinin bir parçası olarak planlanmış ve bazı politik tutsaklar için özel yasal düzenlemeler yapılmıştır. Peki Türkiye’de neler oluyor?
Cezaevi yönetimleri norm dışı devlet güçleri tarafından manipüle mi ediliyor? Bu sorular Kırşehir, Karabük, Bolu ve Aksaray gibi cezaevlerindeki uygulamaları düşününce naif kalabilir. Nitekim tutsakların dile getirdiği uygulamalar neredeyse Diyarbakır Zindanı’nı çağrıştırıyor. Cezaevi yönetimleri tutsaklara bu barış sürecine karşı olduklarını açıkça dile getirmekten çekinmiyorlar. Hakaret ve küfürler ile provoke ediyorlar. Keyfi infaz yakmalar ise artık norm dışı devletin en görünür uygulamaları. Cezaevleri devletin kendini ve niyetlerini gizleyemediği yerlerdir. İktidarın ideolojik ve zor aygıtlarının iç içe geçtiği mekanlardır. İdeolojik refleksleri uygulamaları ile açığa çıkar. Bu uygulamalar faşist rejimlerin uygulamaları olduğuna göre devletin hangi kısmı bunun ideolojik sorumluluğunu alıyor? Bu cezaevi yönetimlerinin keyfi uygulamalarının münferit bir şey olmadığını söyler bize. Cezaevlerinden sorumlu Adalet Bakanlığı bu duruma ne diyor? Yoksa norm dışı devlet bir klik olarak bütün bakanlığı mı ele geçirdi? Kırşehir örneğinde olduğu gibi cezaevi yönetimlerinin süreç karşıtı uygulamaları konusunda aldıkları gücün kaynağı neresidir? Bu kaynak AKP ve MHP’ye rağmen mi bunları yapıyor; eğer öyleyse darbe mekanizmasına kadar bir gücün devşirilip devşirilmediğinin garantisini kim veriyor? Bahçeli ve Erdoğan’ın bile yürümesini temenni ettikleri süreci sabote edenleri deşifre etmediğimiz sürece süreç karşıtı norm dışı devlet güçlenecek ve sürece olan güven azalacaktır. Demokratik siyasetin esas sorumluluklarından biri de süreci sabote edenlere karşı kamuoyu baskısı uygulamak. Bazı generallerin emrindeki askerlere süreç karşıtı ifadelerle operasyonlara devam edeceklerini söylemesi nasıl teşhir edildiyse cezaevi yönetimlerinin de yetkilerini süreci zehirlemek için nasıl kullandıkları teşhir edilmeli. Kırşehir Cezaevi yönetimi bin yıllık kardeşlik perspektifiyle demokratik siyasetin gelişmesini sağlayacak bir süreçten neden rahatsız olduğunu dile getirsin kamuoyuna? En son iki defa infazının yakılmasından sonra yine provoke edercesine Hacı Geçiken’in infazını yakıp 10 ay uzatılmasının nedenlerini ortaya çıkarmak; norm dışı devletin elinde silah olarak kullandığı bu infaz yakma uygulamalarını deşifre etmek için önemli olacaktır. Ailesine de aktarmış; cezaevi yönetimi bu sürece karşı olduğunu açıkça dile getirip hükümlülere hakaretler ediyormuş. Şimdi soruyorum sizlere bu aileler bu sürece bu devlete nasıl güvensin? Son olarak bütün demokratik kurum ve siyasetleri, gözlerini cezaevi uygulamalarına çevirmeye davet ediyorum.