Türkiye’nin başında bela bulutları giderek kararıyor.
Şam’a 82, Halep’e 83 TC plakalarını vidalamaya heveslenen ve “fellah” dedikleri Arab’ı Şam-Halep-Antakya yollarında “yallah ülek” diyerek dolmuşa getirmeye kalkışan iktidar medyası sevine dursun işler kötüleşiyor.
Geçtiğimiz gün İsrail Dışişleri Bakanı “Suriye’de terörist bir çete iktidarda” dedi. O İsrail şu sıralarda Şam’ın kenar mahallelerindedir. Trump’ın “HTŞ’nin arkasında Türk devleti var, başında da Erdoğan” açıklamasına sevinenler dışında aklını yitirmemiş olanlar, İsrail Dışişleri Bakanı’nın bu açıklamasından sonra kara kara düşünmeye dalmış olmalılar. Nitekim Türk Dışişleri Bakanı Hakan Fidan her konuşmasında, “herkes gibi ben de Şam’a gittim, ama biz HTŞ’nin ne arkasındayız, ne önünde” derken işte bu övgünün, aslında bir “suçlama” olduğunu bilerek konuşuyor. Ama çok geç. Suçu gizlemek artık mümkün değil.
Daha şimdiden Suriye sahilinde Alevi Araplara karşı soykırım işareti veren saldırılar başladı bile. Gelen haberlere göre bu bölgede HTŞ’ye karşı silahlı direniş de başlamak üzere. Hıristiyanlar, Dürziler diken üstünde. Kuzey Doğu Suriye halkı ise zaten Türk devletinin saldırttığı Suriye Milli Ordusu denilen çapulculara karşı özsavunma mücadelesi veriyor. Suriye iç savaşın eşiğine doğru yol alıyor.
Böyle kaotik bir durumda, Türkiye’yi, belki birkaç ay sonra sonu belirsiz tehlikelerle yüz yüze getirecek olan Erdoğan rejimi karşısında “vatansever” ise muhalefet ne yapar? “Elimizi Suriye’den çekelim, işgal ettiğimiz yerlerden çıkalım, Suriye Milli Ordusu dediğimiz bize bağlı çeteleri dağıtalım, topraklarımızda kurulmuş Suriye Geçici Hükümetini feshedelim, Rojava’ya saldırmayalım, Suriye’de dökülen ve dökülecek kanın sorumlusu olmayalım” der.
Ben şahsen CHP’nin böyle yürekli bir muhalefet yapacağını hiç sanmasam da, bu partinin Suriye politikasında AKP’yle aynı telden çalacağına, daha doğrusu aynı telden çalacağını açıkça ve resmen dile getireceğine de ihtimal vermiyordum. Gerçi işlerin sonunda, özellikle İran savaşının eşiğinde ister istemez AKP’nin peşine takılma ihtimalinden söz ediyordum. Ama “HTŞ iktidarıyla aynı anlaşmayı, aynı emperyalist amaçlarla açıkça ve resmen destekleyeceği” aklıma gelmemişti. Aklıma gelmeyen başıma geldi.
Şimdi size CHP “Dışpolitikadan sorumlu gölge Bakan” ve CHP Genel Başkan Yardımcısı Yankı Bağcıoğlu’nun iki üç gün önce yaptığı açıklamayı vereceğim. Ancak bu uzunca alıntıyı okuyup, boşuna kendinizi yormayın. Ben onuncu okuyuşta anlayabildim. Alıntıyı verdikten sonra kolaylık olsun diye ne anlama geldiğini anlatacağım. Alıntı şöyle:
“Suriye ile yapılması planlanan anlaşma ile; öncelikle Türkiye’nin doğal uzantı ve anakaranın esas sınırlandırmayan belirlemesi prensiplerine göre düzenlenmesi; 2011’de KKTC ile imzalanan anlaşma sınırları dikkate alındığında Doğu Akdeniz’de Türkiye, haklarını uluslararası platformlarda daha iyi savunabilecek. İki devlet arasında doğalgaz arama ve çıkarma faaliyetlerinin anlaşmada yer alması durumunda Türkiye, Doğu Akdeniz’de önemli bir doğalgaz/petrol havzası olduğu değerlendirilen bölgede söz sahibi olacak ve ekonomik getiri anlamında kazanım sağlayabilecektir. Ayrıca anlaşma ile Mısır ve Lübnan’ın da, hukuki anlamda yanımıza çekilmesi sağlanabilecektir. Libya, Mısır, Lübnan, Suriye, KKTC ve Türkiye; Yunanistan-GKRY ikilisinin karşısına bir blok olarak konumlandırılabilecektir. Uluslararası camiaya sınır anlaşmalarını kaba kuvvetten ziyade diplomasi çözüme kavuşturma gücümüzü gösteririz. Bunu da diğer devletleri çözüm masasına çekmede argüman olarak kullanabiliriz”.
CHP’li seçmen anlamasın, AKP anlasın diye bozuk bir Türkçeyle dile getirilen açıklama özetle şunları anlatıyor:
Birincisi, Erdoğan, HTŞ ile “Münhasır Ekonomik Bölge” anlaşması yapacak. Amacı Doğu Akdeniz’de var olan doğal gaz ve petrol kaynaklarına el koymak. İkincisi bu amaçla Yunanistan, İsrail ve Kıbrıs Cumhuriyeti’ne karşı Libya, Mısır, Lübnan, Suriye ve Kuzey Kıbrıs ile bir blok kuracak, üçüncüsü, “uluslararası camiaya gücümüzü gösterecek, dödüncüsü, Türk devleti Akdeniz’i “Mavi Vatan” yaparak yayılacak, beşincisi CHP de bu bölgesel emperyalist planı destekleyecek.
Gölge Bakan bu açıklamayı yapar yapmaz, bu defa Yunanistan Savunma Bakan Yardımcısı Yannis Kefaiogiannis sert tepki gösterdi ve “2020’de olduğu gibi silahlı kuvvetlerimiz harekete geçecek” dedi. Bu arada ABD’nin Yunanistan’da yeni üsler kurduğunu, Yunanistan’a F-35 uçakları vermeye hazırlandığını, aynı zamanda Kıbrıs’ın Güneyinde Kıbrıs Cumhuriyeti’ni silahlandırdığını hatırlatayım. CENTCOM’un da Türk devletinin Rojava’ya karşı saldırıları karşısında Kuzey ve Doğu Suriye’deki askeri güçlerini takviye ettiğini de buna ekleyeyim. Bunun anlamı Erdoğan rejiminin bölgede kendi varlığını tehlikeye sürüklediği bir maceraya atılmış olduğu gerçeğidir.
Sistem içinde olsa bile, birazcık vatansever bir muhalefet, bu gidişe itiraz eder.
Ne yazık ki, CHP Genel Başkan Yardımcısının açıklaması böyle bir sağduyulu yaklaşımdan CHP’nin uzak olduğunu göstermiştir.
Bitirirken şu hatırlatmayı da yapayım: Şu sıralarda Kandil Suriye’den sonra asıl çatışmanın Kıbrıs’ta gerçekleşme ihtimali hakkında defalardır uyarıda bulunuyor. “Düşmandır” deseniz de “düşmanınızın uyarılarına” kulak verin. Çünkü düşman sandığınız belki de düşman değildir.