CHP kuşatma altında. 2023 yerel seçimlerinde CHP, hemen bütün büyükşehirleri kazanarak iktidara en yakın alternatif haline geldi. DEM Parti’nin ‘Kent Uzlaşısı’ ile sağladığı potansiyel ve bölgede kayyımı geri göndermesi iktidarı ciddi olarak sarsmıştı. Muhalefetin geleceği tayin etme gücü görüldü. Bu durum, iktidar adayı CHP’yi mevcut iktidarın hedefi haline getirdi.
Belediyelere dönük operasyonlar, kayyım atamaları, hukuksuz tutuklamalar ve parti içinde yaratılan krizler, CHP’yi yıpratma, parçalama ve etkisini kırma stratejisinin parçası. Tutuklanan İBB Başkanı ve Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu’nun davalarla siyaseten tasfiye edilmek istenmesi, Esenyurt ve Şişli’ye kayyım atanması, büyükşehir belediye başkanları ve bürokratların tutuklanması yargının tamamen siyasi bir araç haline getirildiğini gösteriyor. Aydın’dan sonra Beykoz Belediyesi gibi bazı başka belediyelerin hileli yollarla gaspı da bundan bağımsız değil.
Ancak iktidarın hedefi yalnızca CHP değil. CHP’yi zayıflatmak, DEM Parti ve diğer muhalefet partilerini de etkisizleştirmek için bir basamak olarak görülüyor. Son olarak İstanbul CHP İl Örgütüne kayyım atanması ve binlerce polisle, TOMA ve gazlarla abluka yeni bir duruma işaret ediyor.
Yargı sopası
Gezi Davası tutukluları, Kobanê Davasında yağdırılan cezalar, Can Atalay’ın milletvekilliğinin düşürülmesi, Anayasa Mahkemesi kararlarının tanınmaması, Kent uzlaşısı, HDK Davaları eskiden az çok sözü edilen yargı bağımsızlığının ciddi bir kriz içinde olduğunu gösteriyor. İktidar yargıyı muhalefet üzerinde bir sopa olarak değerlendirmede sınır tanımıyor. Daha önce HDP, ardından DEM Parti belediyelerine hukuksuzca yapılan kayyım atamalarının ardından şimdi “barış ve çözüm” sözlerinin edildiği bir zaman diliminde CHP’li belediyelerde aynı yöntemin uygulanması, yerel demokrasiyi, halk iradesini ortadan kaldırıyor. Bununla da yetinmeyen iktidar, CHP’yi yargı eliyle tasfiye yoluna gidiyor.
Samimiyetsiz çözümler
Kürt sorunu hala Türkiye’nin en temel meselelerinden biri. Bir halkın hak ve talepleri, eşitlik ve özgürlük sorunu orta yerde duruyor. İktidar, “Türk, Arap, Kürt kardeşliği” söylemiyle süreci din kardeşliği söylemiyle “Terörsüz Türkiye” ifadeleri üzerinden şekillendirmeye çalışıyor. Öcalan’ın çağrısıyla PKK’nin kongresini toplayarak örgütü fesih kararı alması ve 30 kişilik grubun silahları yakarak yeni bir gelecek çağrısı yapması henüz somut bir karşılık bulmuş değil. Bahçeli’nin, Öcalan’a yönelik çağrıları unutulması, meselenin TBMM’de şeffaf bir şekilde değil, devlet merkezli ve “Terörsüz Türkiye” kapsamından çıkarılmadan yürütüldüğünü gösteriyor.
Kürt halkının anadilde eğitim, kültürel haklar, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi, AYM ve AHİM kararlarının uygulanması, Kürt sorununda hukuki düzenleme önerileri hâlâ geçerliliğini koruyorken iktidar tarafından atılmış tek bir adım yok. Rojava konusu hala bir direnç noktası. Muhalefete yönelik hukuksuzluk ve otoriterleşmede tam gaz ilerleyen iktidar sorunun çözümüne yönelik tek bir yasal düzenleme gündeme getirmiş değil.
Yeniden yapılandırılma ve otoriterleşme
Çözüm beklentisi yaratan iktidar, yasama, yürütme ve yargıyı tek elde toplama çabasında ısrar ediyor. Tek adam yönetimi tahkim ediliyor. Yargıyı bir sopa haline getiren iktidarın, buna paralel olarak polisi muhalefeti bastırmada öne çıkarması ve orduya yönelik yeni düzenlemeler, bürokratik ve güvenlik aygıtlarının iktidarın denetiminde yeniden yapılandırıldığını gösteriyor.
Her hukuksuz girişim yeni bir krizi tetikliyor. Ekonomik kriz ise halkın sırtına yükleniyor. Eldeki köprüler, yollar, her şey satışa çıkarılıyor. Her gün yeni vergiler çıkarılıyor. Yüksek enflasyon, işsizlik ve düşük ücretler, toplumun geniş kesimlerini yoksullaştırıyor. Buna rağmen iktidar, dini ve milliyetçi söylemleri kullanarak toplumsal kutuplaşmayı derinleştiriyor. “İslam kardeşliği” söylemi, Kürt sorununu çözmekten çok iktidarın tabanını konsolide etmeye odaklanmış halde ilerliyor.
Demokratik direnişin potansiyeli
İmamoğlu’nun tutuklanması sonrası başlayan protestolar, yalnızca CHP seçmenini değil, sendikaları, öğrencileri, sivil toplum örgütlerini de harekete geçirdi. Maltepe mitingine 2,2 milyon kişinin katılması, bu potansiyelin büyüklüğünü gösterdi. CHP İl örgütüne kayyım olarak atanan Gürsel Tekin’in binlerce polis zoruyla bina sokulması karşısında gösterilen direnç de demokratik direnişin devam ettiğini gösteriyor.
Bu enerji, birleşik ve kalıcı bir mücadele hattına dönüştürülmelidir. ‘Mutlak Butlan Davası’nın hedefindeki CHP, dinamik bir demokratik gücün temsilcisi olan DEM Parti ve tüm muhalefet odakları, sol ve sosyalist güçler seçim odaklı değil, demokrasi, adalet ve eşitlik taleplerini merkeze alan bir ittifakın dayanaklarını daha da büyütebilir.
Ekonomik talepler; asgari ücretin artırılması, emekli maaşlarının iyileştirilmesi, sağlık, eğitim, tarım, genç işsizliğe çözüm gibi taleplerle demokrasi mücadelesi birleştirilerek demokratik hareket daha da ilerletilebilir.
Olasılıklar ve zorluklar
Türkiye’nin önünde iki yol var: Ya otoriterleşmenin derinleşmesi ya da demokratik bir yeniden başlangıç… İktidar, muhalefeti bölerek ve yargıyı araçsallaştırarak ilk yolu tercih ediyor. Ancak, CHP’nin yerel seçimlerdeki başarısı, DEM Parti’nin demokratik çözüm talepleri, sol ve sosyalist partilerin mücadele deneyimi ve halkın ekonomik sorunlar karşısında biriken öfkesi, yeni bir yol için güçlü bir zemin sunuyor.
Elbette zorluklar da büyük. İktidarın devlet aygıtları üzerindeki kontrolü, muhalefetin iç tartışmaları ve toplumsal kutuplaşma birleşik bir hareketin işini zorlaştırıyor. Fakat bu engeller, kararlı bir mücadele hattıyla aşılabilir.