Çifte standart ve karşıtına benzeme gibi neredeyse “milli” bir özelliğimiz, bir baş belamız var! Başkasına atılan tokadı kendi yanağında hissetmek şöyle dursun, kendi yanağında patlayan şamarı, rakip bellediğine vururken tereddüt dahi etmiyor siyaset erbabı! Maruz kaldıkları, eleştirdikleri davranışları, düşmanlıkları hiç çekinmeden kendileri sergileyebiliyorlar…
Hukuka uygun davranma, siyaseten tutarlı olma gibi dertleri çoktan bir yana bırakmış iktidar cenahında bunun örnekleri bol. Dün söylediklerinin tam tersini rahatlıkla söyleyebiliyor, başkasında eleştirdikleri davranışları yüzleri kızarmadan kendileri sergileyebiliyorlar. Hatta “siyaseten söyledim” gibi bir meşruiyet kılıfında her türlü çirkinlik mübah sayılıyor! Bunları anlamak, alışmak zorunda değiliz elbet ama daha kötüsü, kendini antifaşist, demokrat olarak niteleyenlerin ellerindeki küçük iktidarlarındaki despotluklarına tanıklık yapmak oluyor.
İzmir’in CHP kadroları bu konuda AKP-MHP siyasetçilerini aratmaz oldular. Büyükşehir Belediyesi, Kitap Fuarı’nda Tunç Soyer’e sansür uygulayıp konuşmacı olarak davet edilen barış temalı etkinliklere yasak uyguluyor! Karşıyaka Belediyesi ise Kütüphane Haftası kapsamında düzenlenen, Prof. Ferhat Kentel’in konuşmacı olduğu söyleşiyi iptal ediyor. Üstelik kitapları düşünceleriyle topluma ayna tutan sevgili Kentel’i “Atatürk karşıtı” ilan edip hedef gösteriyor! Bir ay içinde tanıklık ettiğimiz bu iki sansürcü tutum bizzat belediye başkanlarının inisiyatiflerinde gerçekleşen örnekler…
İzmir Büyükşehir Belediyesi (İBB) en son 1999 yılında DYP’li Özfatura’dan alındığından beri (DSP’den aday olan rahmetli Piriştina’yı da dahil edersek) 26 yıldır CHP’nin yönetiminde. Bu açıdan CHP, İzmir’i, AKP’nin ülkedeki iktidarından daha uzun süredir yönetiyor. Daha önce Karşıyaka Belediye Başkanlığı yapan Cemil Tugay’ın özellikle işçilerine karşı tutumunda gözlenen tavırlarını bu köşede “İzmir’i kayyım mı yönetiyor?” sorusuyla dile getirmeye çalışmıştık. Bu kez daha yakından tanıklık ettiğimiz iki antidemokratik örnek bu soruyu sormakta ne kadar haklı olduğumuzu ortaya koyuyor.
İzmir Barış Forumu (İBF), barışı toplumsallaştırmak üzere bir araya gelen insanların oluşturduğu bir birliktelik. Güçlü bir katılımla gerçekleştirdikleri ilk forumda seslerini duyurdular. Demokratik forum geleneğini sürdürerek İzmirlilerle barışı konuşmaya, konuşturmaya çalışıyorlar. Herkese mikrofon tutup barış konusunda düşüncelerini soruyorlar. Bir önceki İBB Başkanı Tunç Soyer de bu beraberliğe başından beri, sıradan bir nefer gibi katılan gönüllülerinden biri.
Soyer, başkanlık yaptığı Seferihisar Belediyesi’ndeki başarılı hizmetleri görülerek 2019 yerel seçimlerinde İBB’ye aday yapılmış ve %58 oyla seçilmiş, halk tarafından çok sevilen bir lider. Tekrar aday yapılmadığı halde kendisinden partisi aleyhine tek bir sitem dahi duyulmayan, üstelik CHP olağanüstü kurultayında Parti Meclisi üyeliği için son dakikada aday olmasına rağmen 404 delegenin oyunu almış bir siyasetçi. Cemil Tugay’ın aday olduğu 2024 seçimlerinde oy oranının 10 puan düşerek %48’e gerilemesi CHP’nin yapacağı bir değerlendirme kuşkusuz. Ancak Tunç Soyer’e İzmirlilerin her gördüğünde koşup sarıldığına, kucakladığına tanığız. İki gün önceki 1 Mayıs kutlamalarının yapıldığı Gündoğdu Meydanı’nda Cemil Tugay’ı göremesek de emekçilerin Soyer’e gösterdikleri sevgi ve saygıya da tanık olduk…
Peki bu insana Erdoğan’ın İmamoğlu’na yaptığının benzeri bir tutumla neden ve hangi hakla sansür uygulanır? Hem de İzmir Barış Forumu’nun (İBF) düzenlediği, barışa dair söz kurulacak bir söyleşi için “Tunç Soyer olursa izin yok” deme hakkını CHP kendinde nasıl görebilir?
Tunç Soyer’e yapılan bu haksızlığı kabul etmeyen Zeynep Altıok ve Akın Birdal gibi konuşmacılar da çekilince, İzmir Barış Forumu, söyleşiyi adına yakıştığı gibi foruma dönüştürdü. Forumda Tunç Soyer’in sandalyesi boş kaldı ama söz alanlar bence daha etkili konuşmalar yaptılar. Örneğin İzmirli bir Roman hemşerimiz, AKP’li olduğunu söyleyerek “Ben Ak Partiliyim ama yerel seçimde bütün Romanlar Tunç Soyer’e oy verdik” diyerek söze başlayıp bu tutumu protesto etti. Forumda yine söz alan İzmir’de Barışın Sesi Akın Birdal, İBB başkanının bu konu duyulunca “Benim haberim yoktu” diyeceği tahmininde bulundu. Öyle de oldu. Dün yayınlanan demecinde Cemil Tugay, yapılanın üzerine bir de tüy dikti! “Orada bir gösteri yapıldı!” diyerek yasak koymasının söz konusu olmadığını iddia etti. Bu işgüzarlığı kim yaptıysa ondan hesap sormak boynunun borcu olsun o zaman!
Derdi barış olan, bunu konuşmaya çalışan insanlar siyasetçiler gibi “gösteri” yapma ihtiyacı duymazlar. Tunç Soyer’in ise Akbelen’de de tanık olduğum tutumu diğer CHP vekillerinin aksine kameralardan uzak sessiz sedasız halkın yanında yer aldığıdır. Ferhat Kentel de Tunç Soyer de barış için söz kuran, emek veren bu ülkenin yüz akı aydınlarıdır ve halkların gönlündeki yerleri sağlamdır, sıcacıktır.
“Demokrat” olduğu iddiasındaki bir siyasi partinin belediye başkanının kendi küçük iktidarında, yol arkadaşına sansür koyması tam da başta sözünü ettiğim güç zehirlenmesidir. Erdoğan’ın İmamoğlu’na yaptığından farkı olmayan bu iktidar davranışı aslında 40 yılı aşkın süredir bu ülkede neden akan kanın durmadığını da açıklayan bir örnek olduğu gibi CHP’nin iktidar olduğunda nasıl bir tutum sergileyeceğinin de göstergesidir.
Belediyeler kimsenin babasının malı değildir. Bu kurumu yönetme hakkını size sunan halk, günü geldiğinde geri almasını da bilir.