Derin Yoksulluk Ağı’ndan Hacer Foggo, yoksulluğun sanılandan çok daha derin olduğunu belirtiyor: Yoksulluğun büyük olduğunu biliyordum ama bugün kazanmasa ertesi gün kazanıyordu, komşudan bir şeyler alıyordu. Bir şekilde tencere kaynıyordu. Ama bu defa hiçbir şey yoktu
Hüseyin K. Akçadağ
Pandeminin patladığı ilk dönemde “Virüs zengin-fakir ayırmıyor, herkese eşit davranıyor. Zengin de ölüyor, fakir de” şeklinde bir söylem tutturuldu. Ancak durumun hiç de öyle olmadığı aradan çok geçmeden anlaşıldı. Ekonomik durumu iyi olanlar en iyi koşullarda tedavi olurken, fakirler acil servislerde yatak bulamadıkları için ölüyordu. Kimileri daha hasta olmadan özel hastanelerde kendine oda ayırtırken, kimileri ancak telefonla öneriler alabiliyordu. En acısı ve en korkuncu ise günlük kazanıp günlük tüketenlerin duruydu. Sokağa çıkmadıkları için bir şey kazanamıyorlardı ve bu hanelere hiç gıda girmiyordu.
İşte bugünlerde bu durumda olan ailelerin derdine derman olmaya çalışanların oluşturduğu Derin Yoksulluk Ağı devreye girdi ve gücü yettiğince insanların derdine derman olmaya çalıştı. Bu ağın gönüllüsü Hacer Foggo ile o günleri ve yaptıkları çalışmaları konuştuk.
Günlük çalışanlar
Foggo, Derin Yoksulluk Ağı ve çalışmaları ile ilgili şunları anlattı: “Derin Yoksulluk Ağı, Açık Alan Derneği gönüllülerinin kurduğu bir ağ. Derin yoksulluk Türkiye için yeni bir kavram, ama yavaş yavaş insanların bu kavrama alıştıklarını görüyoruz. Derin yoksul olarak adlandırdığımız grup hiçbir düzenli geliri olmayan, günlük olarak para kazananlar ve o parayı günlük olarak dört temel ihtiyaca harcayanlar. Sadece dört temel ihtiyacı gidermek için çalışanlar. Bu insanlar çocuklarına sadece yoksulluk devrediyorlar. Geleceğe dönük hiçbir yatırımları yok. Sürekli gelecek endişe içinde yaşayan insanlar. Hangi gruplar bunlar diye sorarsan yolda gördüğün kâğıt toplayıcıları, çiçekçiler, inşaat işçileri, müzisyenler, göçmenler, geçici tekstil işçileri, mevsimlik işçiler gibi gruplar bunlar.”
‘Sınıf dışı insanlar’
Hacer Foggo, bu gruplarla ilgili birçok şeyi sahada öğrendiklerini, bu çalışmaları yürütürken bir yandan da teorik boyutta yoksulluğu tartıştıklarını anlatıyor: “Bu grup benim son 15-20 yıldır çalıştığım grup. Ama pandemide derin yoksulluğun farklı boyutlarını da öğrendim. Biz gençlerle bu konuyu da çalışıyoruz. ABD’de ve Avrupa’da bu konuda çalışan akademisyenler var. Bu insanları bir sınıf olarak nitelemek mümkün değil. Sınıf dışı insanlar.”
Yoksulluğun dibi
Bu gruplara yönelik çalışmanın yoğunlaşması Sağlık Bakanı’nın “Evde kalın” çağrısı ile birlikte hızlanmış. Nedenini ve nasılını Hacer Foggo anlatıyor: “Tam bu pandemi döneminde 11 Mart’ta Sağlık Bakanı ‘Evde kalın’ çağrısı yaptığında, herkes evlerine döndü. ‘Pandemi herkese eşit davranıyor, zengin-yoksul fark etmiyor’ söylemleri başladığı günlerde aslında yoksulluğun ne kadar derin olduğunu gördük. Bugünler kelimenin tam anlamı ile yoksulluğun dibini gördüğümüz günler oldu. Uzun süreden beri yoksulluk çalışmama rağmen, benim için de bu kadar derin bir yoksulluk, derin bir açlık sürpriz oldu. Ben bu kadar büyük ve derin bir yoksulluk olabileceğini düşünmemiştim. O yüzden bu pandemi süreci benim bu çalıştığım alanla ilgili birçok şeyi ortaya çıkardı. Birçok şey öğrenmeme neden oldu.”
İnsanlar aradı ve…
Bu süreçle birlikte Foggo’nun telefonu sürekli çalmaya başlamış. Neden aradıklarını Foggo şöyle anlatıyor: “İnsanlar evde yiyecek bir şey yok diye aramaya başladılar. Yoksulluğun büyük olduğunu biliyordum ama, bugün kazanmasa ertesi gün kazanıyordu bir şeyler, komşudan bir şeyler alıyor. İdare ediyor şu ya da bu şekilde. Bir şekilde tencere kaynıyordu. Ama baktım bu defa yok. Komşuda da yok, mutfakta un da yok, yağ da yok, kısaca bir şey kalmamış. Sonra düşündük ne yapabiliriz diye.”
Bir grup kadın
Hacer Foggo birlikte çalıştığı gönüllü gençlerle inisiyatif başlatmış. Foggo süreci şöyle anlatıyor: “O zaman bizim gençleri aradım. Burada bir parantez açıp bu gençlerin kim olduğunu anlatmam gerek. Ben daha önce yoğun olarak derin yoksulluk yaşayan çocuklarla çalıştım biliyorsun, yoğun biçimde çocuklar okul terk ederdi, çeşitli nedenlerle. Bu çocukları tekrar nasıl okulla kazandırabiliriz diye kafa yoruyordum. Bu nedenle de birçok yoksul mahallede sosyal etkinlik merkezlerinin açılması için çalıştım, en son da Harbiye’de 2016 yılında Çimenev diye bir merkez açtık. Buraya bizim Derin Yoksul Ağı’ndaki gençler de gelip çocuklara ders çalıştırıyor, onlara gönüllü öğretmenlik yapıyorlardı.
İşte Boğaziçi Üniversitesi, Mef Üniversitesi öğrencisi gibi; işte bu çocukları aradım dedim durum vahim dışarı çıkamayız, bir şey götüremeyiz, ama bir şey yapmak gerekir diye konuştuk. Ne yapabileceğimizi tartıştık.”
‘Evden Değiştir’
Sonra ‘Evden Değiştir’ diye bir kampanya başlatmışlar. Hacer Foggo bu kampanya ile ilgi şunları anlatıyor: “Yardım edeceğimiz ailelerin ihtiyacını tespit ettik ve listeledik. Bu aile ile imkânlarını paylaşacak birini bulduğumuzda listeyi ona ilettik ve listedeki ihtiyaç maddelerini online marketler aracılığı ile dayanıştığı aileye iletmesini sağladık. Bu karşılıklı rıza ile oluyordu. Biz böyle başladık. Yakın çevremizden başlayarak bugüne kadar yaklaşık olarak 2500 aileye gıda gönderdik. Aslında gönderdiklerimiz sadece gıda değildi. Bu çalışmanın içinde şunu da gördük, yoksulluğun yeniden tartışılması gerekiyor. Biliyorsun belediyelerin hazırladığı kolilerde, mercimek, makarna, bulgur, yağ filan gibi şeyler yer alır. Hiçbir zaman düşünmezler ki orada bir bebek var, bu bebeğin bir beze ihtiyacı var. Bir kadın var, kadının pede ihtiyacı var, işte bir yatalak adam var, yetişkin bezine ihtiyacı var diye düşünmez. Artık yoksulluğu düşünürken biraz böyle düşünmek gerekiyor. Biz ailelerle konuştukça bunları öğrendik ve ona göre alışveriş listeleri hazırladık.
Bu hak temelli bir dayanışma, destekçilere, hayırseverlik olduğunu söylemedik. Öyle görmüyoruz zaten. Hak temelli bir iş yapıyoruz. Bu bez o çocuğun hakkı, zaten gıdaya erişmek bir haktır. Barınmak haktır. Bu iyilikseverlik, yardım falan değil. Öyle bakmıyoruz.”
Ağır hikâyeler
Hacer Foggo ve ekip arkadaşları sabahlara kadar çalışmışlar. Foggo sürecin zor geçtiğini belirtiyor ve şunları ekliyor: “Çok zor bir süreçti. Hâlâ da çok zor. Martta başladığımızda sabahlara kadar insanları eşleştirdik. Bir de birçok hikâye duyuyorsun; işte bebeğin bezinin olmaması, annesinin bez yerine poşet bağlaması, yeterli beslenemeyen bebekli annelerin sütünün kesilmesi gibi, ağır hikâyeler…”
Foggo uzun süreden beri yoksul insanlarla çalışan bir isim. Biraz bu deneyim bu çalışma için temel sağlamış. Şöyle anlatıyor: “Çimenev merkezimizde aşağı yukarı 90 çocuk vardı. Çoğunun ailesini tanıyordum. Ayrıca ben 15-20 yıldır yoksul mahallelerde ayrıca yoğun olarak Romanlarla çalıştım. Sulukule, Küçükbakkalköy yıkımları, oradan taşınan ailelerin izini sürdüm falan derken belki 3 bin, 4 bin ailenin evine misafir olmuşumdur şimdiye kadar. Onların hepsi aramaya başladılar. Bildiğim aileler, ziyaret ettiğim, gittiğim aileler, aynı zamanda bizim gönüllü arkadaşların tanıdığı aileler de var. Biz Çimenev merkezi gibi merkezler kurarken önce bir ihtiyaç tespiti yapıyorduk semtlerde. Onun için zaten tanıdığımız ailelerdi bunlar ama sonrasında çok genişledi, çok yayıldı. Biz 34 ilçede çalıştık. Sonra pandemi hafifleyince bir araştırma yaptık. Ataköy, Çekmeköy, Beyoğlu, Fatih, Şişli, Ümraniye, Avcılar, Esenyurt, Sancaktepe, Üsküdar, Sultangazi ve Sultanbeyli ilçelerini kapsadı araştırmamız. Burada toplam 103 aileyi ziyaret ettik.”
Sayılarla yoksulluk
Foggo, ağustos-temmuz ayında yaptıkları araştırmanın bazı verilerini bizimle paylaşıyor: “103 aileyi kapsayan bir alan araştırması yaptık. Bu araştırma sırasında çocukların ev geçindirdiğini gördük. Bu ulaştığımız ailelerde çocukların yüzde 13’ü çalışıyor. Yüzde 6’sı aileyi geçindirmek için çalışıyor. Çocuklar kâğıt toplayarak ya da marketlerde temizlik yaparak ev geçindiriyorlar. Bu ailelerin aylık gelirleri 700-800 TL. Yüzde 67’si günlük işlerde çalışıyor. Yüzde 16’sı işten çıkarılmış, yüzde 10’u da ücretsiz izne çıkarılmış, yüzde 6’sının durumu sabit, işlerinde bir değişiklik yok. Yüzde 26’sı kira ödeyemiyor, yüzde 38’i düzenli kira ödeyemediği için evsiz kalma riski ile karşı karşıya. Yüz kişiden 46’sı temiz içme suyuna erişemiyor. Her 5 hanenin birinde çamaşır makinesi yok. Her 10 hanenin birinde buzdolabı yok. Şebeke suyuna giremeyenlerin oranı yüzde 34. Elektriğe hiç ulaşamayanların oranı yüzde 33. Yüz kişiden 14’ü gıdaya hiç erişemiyor, yüzde 44’ün belirli besin gruplarına erişimi yok. Yüzde 53’ü de öğün atlıyor. Pandemi döneminde kiralar ertelendi, elektrik faturaları ertelendi ama, bu defa üç aylık olarak gelmeye başladı; buna bağlı olarak gizli evsizlik arttı. Özellikle Anadolu Yakası’nda birçok ailenin elektriği kesik. Oksijen makinesi kullanan hastalar veya bebeği olan aileler çok zor durumda kalıyor bu yüzden. 103 aileden yüzde 74’ü bebeklerine bez almakta zorlanıyor. Sadece yüzde 4’ü zorlanmadan bebek bezi alabiliyor. Zaten tane ile alıyorlardı bebek bezini, onu da alamayacaklar. Anneler bebeklerine poşet bağlıyorlar.”
Hacer Foggo, bu araştırmaların sonucunu çalışma yaptıkları ilçelerdeki belediyelere, Aile ve Çalışma Bakanlığı’na, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne ulaştırdıklarını söylüyor. Ayrıca sonrasında İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve Ataşehir Belediyesi ile çalışmaya başladıklarını ve sosyal yardım mevzuatı hakkında öneri sunduklarını belirtiyor. Foggo “Bu sosyal yardım mevzuatının değişmesini istiyoruz. Mesela bir insan işten çıkarılıyor, ama sigortası devam ediyor. Sigortası devam ettiği için sosyal yardıma başvuramıyor. Mesela kâğıt toplayan birinin hurda 90’lardan kalma bir arabası var, arabası olduğu için sosyal yardım alamıyor. En önemlisi de bunun bir hak olduğunu anlamak. Bunun bir yardım değil, bir hak olduğunu anlamak. Sosyal yardıma ömür boyu sürecek bir şey olarak bakmamak gerekir, sürdürebilir başka projeleri yerine ikame etmek lazım. Mesela yalnız yaşayan anneler var. Bu anneleri istihdam etmek için projeler geliştirmek lazım. Derin yoksulluk dedik ya başta, çocuklara yoksulluk bırakmak. Belediyelerin oturup nasıl bu çocukların eğitimine devam etmesini sağlarız, nasıl bu çocuğun annesinden babasından yoksulluğu miras olarak devralmasının önüne geçilir diye düşünmeleri gerekir. Bunu düşünecek olan da kamu. Bizim de yapacağımız şey, ağ olarak yapacağımız şey, bunları anlatmak, tartıştırmak.”
Derin Yoksulluk Ağı
Derin Yoksulluk Ağı kent yoksulluğu alanında onlarca yoksul mahallede hak temelli çalışmalar yapan bir dayanışma ağıdır. Çimenev gönüllüleri tarafından, Aralık 2019’da kurulmuştur. “Ancak bizler biliyoruz ki, derin yoksulluğun ortadan kaldırılması ancak bütüncül ve önleyici politikalarla mümkündür” diyen ağın çalışmaları ile ilgili daha fazla bilgiye bu linkte erişebilirsiniz: https://derinyoksullukagi.org
Türkiye BM’ye yoksulluk verilerini vermiyor
Birleşmiş Milletler’in çok boyutlu yoksulluk diye bir çalışması olduğunu anlatan Hacer Foggo, bu konu ile ilgili şunları anlatıyor: “Türkiye 2014 yılına kadar çok boyutlu yoksulluğa dair verileri vermiş BM’ye. Sonra vermemiş. Verileri vermeyince BM Türkiye için yoksulluğa karşı bir strateji çizmemiş. Bu çok boyutlu yoksulluk dediğimiz şey bir ailedeki engeli var mı, ortalama ömür ne kadar, nereye kadar eğitimi devam ettirmiş, her ailede her bireyin yoksulluğunu da ölçen bir şey aslında. Ve ancak böyle çalışırsan yoksulluğu azaltırsın. Mesela çocuk bodursa demek ki o ailede yetersiz beslenme diye bir problem var. Ben annelerle konuştuğum zaman, kaç yaşında diyorum çocuk, 4 yaşında ama sen ona 3 numaralı bez gönder. Çünkü yeteri kadar beslenmemiş. Mesela bazı çocuklar özel eğitime ihtiyaç duyuyor. Zekâlarında bir sorun olduğundan değil. Anne baba okur yazar değil, bulunduğu semtte dışarı çıkacak maddi imkânı olmamış, daha az kelime kullanıyor. Bazı kelimeleri hiç duymamış. Okulda öğretmen bir şey anlattığı zaman anlamıyor. Anlamadığı zaman rehberlik araştırma merkezine yolluyor. Onlar da diyor ki bu çocuk özel eğitime gitsin. Özel eğitimler kötü diye bunu söylemiyorum. Ama bütün bunların altında yatan şey yokluk aslında. Bunu anlatmaya çalışıyorum.”
Yerel yönetimlere sahada öğrenmelerini önerdiklerini belirten Foggo, sözlerini şöyle bitiriyor: “Evin kapısını vurup bir kart bırakıp dönersin ama anne baba ölür, 10 yıl sonra onun çocuğuna da o kartı bırakırsın. Azaltmaz, çoğaltırsın. Bu dönemde yoksulluğu çoğaltacak uygulamalar hayata geçiriliyor. MEB dedi ki bir buçuk milyon öğrencinin internete erişimi yok -ama ben sayısının daha fazla olduğuna inanıyorum- bir kuşak aslında kayboluyor. İnternet yok, tablet yok, bilgisayar yok. İstediğin kadar uzaktan eğitim de. Şimdi bu yoksul aileler çocuklarına tablet mi alsın, yoksa beslenmek için gıda mı alsın? Gıdaya erişemeyen çocuk eğitimi ne yapsın? Önümüzdeki yıl bir sürü öğrenci okulu bırakacak, bu ne demek yeni yokluk mirasını yine çocuklara devrettiniz demek.”