Özel savaş politikalarıyla, kayyumlarla, yasak ve baskılarla oluşturulan yalnızlaştırma ve çıkışsızlık, çocukların ‘evlilik/istismar’ yoluyla denetim altına alınmalarına olanak tanıyor, aileleri ‘başına kötü bir şey gelmeden baş-göz edelim’ anlayışına iteliyor
Nesli Şahiner
Kadına yönelik şiddetin, kadın cinayetlerinin ve şüpheli kadın ölümlerinin arttığı bir yılı geride bırakıyoruz. İktidarın ‘Aile Yılı’ ilan ettiği 2025, çocuklara yönelik şiddetin ve istismarın da yükseldiği bir yıl oldu. Hatta bunu ortaya seren önemli bir rapor açıklandı geçtiğimiz eylül ayında. Mardin’de Artuklu ve Nusaybin Belediyesi ile Sosyopolitik Saha Araştırmaları Merkezi’nin (SAMER) ortaklığıyla yapılan saha araştırma verilerini kapsıyordu bu rapor. SAMER Koordinatörü Yüksel Genç, Mardin’e bağlı Nusaybin, Kızıltepe ve Artuklu ilçelerinin 46 mahallesinde 2 bin 967 kadınla görüştüklerini ve bir şiddet haritası çıkarmaya çalıştıklarını söyledi.
Görüşmeler sonucunda Artuklu’daki evliliklerin yüzde 4.5’inin 9-14 yaş aralığında olduğu, Nusaybin’de evliliklerin yüzde 7’sinin 10-14 yaş aralığında olduğu ve Kızıltepe’de de evliliklerin yüzde 2.7’sinin 15 yaş altında olduğu ortaya çıktı. Yine Artuklu’da evlendirilen çocukların yüzde 26.9’unun ilk doğumlarını 14-18 yaş aralığında yaptıkları, Nusaybin’de yüzde 27.3’ünün ilk doğumlarını 14-18 yaş aralığında ve Kızıltepe’de ise yüzde 9.2’sinin ilk doğumlarını 14-18 yaş aralığında yaptıkları paylaşıldı.
Çocukken evlendirilme
Yine SAMER’den Yüksel Genç’in açıkladığı verilere göre, 3 ilçede de her 4 kadından en az biri çocuk yaşta evlendirildi, her 10 kadından biri de çocuk yaşta doğurmaya mecbur bırakıldı. Araştırmayla, her üç ilçede “geleneksel erkek egemen cinsiyetçiliğin boyutlarına dair önemli veriler” elde edildi. Yapılan araştırmada kentteki her 4 kadından biri herhangi bir okuldan mezun değildi, kadınlardaki istihdam oranında ise 3 ilçe ortalaması yüzde 16.3 civarındaydı.
Ayrıca araştırmada, ‘Kadınların toplumsal hayatta karşılaştıkları en önemli sorun nedir?’ sorusuna görüşmeciler, ‘eşitsizlik ve şiddet’ şeklinde cevap verdi. Araştırma bunlarla da sınırlı değildi. ‘Kadınlar için yapılan çalışmalar yeterli mi?’ ve ‘Kent tasarımında kadınların ihtiyaçları dikkate alınıyor mu?’ sorularına verilen cevapların oranları da yüksek derecede ‘hayır’ çıktı.
Çocuklar hedefte
Mardin’in üç ilçesinde yapılan bu araştırma, iktidarın özellikle de son 10 yılda hızlandırarak hayata geçirmeye çalıştığı tekçi ve dinci politikalarının yansımalarını çok net olarak gösteriyor. Şöyle bir geriye dönüp bu politikaların adımlarına ana başlıklarıyla bir bakalım.
Yıl 2012: Yürürlüğe giren 4+4+4 sistemi devreye konuldu. Zaten anadilde eğitimin yok sayıldığı, tekçi ve ayrımcı olan eğitim sistemindeki bu değişiklik, aslında sermaye düzeninin ihtiyaçlarına uygun, toplumsal eşitsizliği pekiştiren bir hamleydi. Çocuk yaşta ‘evlililiğin’, çocuk işçiliğinin önünü açan, kız çocuklarını dışlayan bu sistem, eğitimi özellikle de kız çocuklar için bir hak olmaktan çıkardı. Her geçen gün savaş politikalarıyla da derinleştirilen yoksulluk da bu kopuşu besledi. Bu tabloda ailelerde ilk vazgeçilen çoğunlukla kız çocuklarının eğitimi oldu.
‘Tecavüzcülerle evlilik’
Yıl 2016: AKP, cinsel istismara maruz bırakılan çocukların tecavüz failleriyle evlenmeleri halinde faillerin cezalarının ertelenmesini içeren bir önerge verdi Meclis’e. Önergede, “Çocuk yaştaki çocuklara cebir, tehdit, hile ve iradeyi etkileyen başka bir neden olmaksızın 16 Kasım 2016 tarihine kadar işlenen cinsel istismar suçunda mağdurla failin evlenmesi durumunda hükmün geri bırakılmasına, hüküm verilmiş ise cezanın ertelenmesine…” ibareleri yer alıyordu. Kadın örgütlerinin, baroların, sivil toplum kuruluşlarının tepkileriyle Meclis’ten geçirilemeyen önerge, sadece 2016 yılında değil, öncesinde de sonrasında da hep gündeme getirildi.
MESEM eğitimin engeli
Yıl 2016: Mesleki Eğitim Merkezi (MESEM) uygulaması devreye konuldu. MESEM’le kız çocuklarının eğitime erişimi daha da azaltılırken, “meslek edinme” adı altında erken yaşta çalıştırılmalarının önü açıldı. Zorunlu eğitim süresinin kısaltılmasıyla toplumsal cinsiyet eşitsizliği derinleştirildi. Kız çocukları açısından bu tür bir değişiklik çok yönlü etkiler içeriyor. Özellikle Türkiye ve Kürdistan’ın kırsal bölgelerinde ve yoksulluğun derin olduğu hanelerde bu durum kız çocuklarının zaten düşük olan okullaşma oranlarını daha da düşürecek etkilere sahip. Üstelik MESEM uygulaması yalnızca eğitimi değil; aynı zamanda evlenme yaşını, annelik yaşını da olumsuz olarak etkileme tehlikesini barındırıyor. Eğitim süresinin kısaltılması durumunda, özellikle yoksul ailelerde kız çocuklarının okuldan alınma olasılığı artıyor. Eğitim hakkının zorunluluktan çıkarılması, ailelerin kısa vadeli çıkarlar ve gelenekçi toplumsal roller doğrultusunda hareket etmesine zemin hazırlıyor. Bu durum, kız çocuklarının erken yaşta evlendirilmesi ve ekonomik olarak bağımlı kalması gibi sonuçları da beraberinde getiriyor.
Türkiye’de eğitim hakkına erişim zaten bölgesel, sınıfsal ve cinsiyete dayalı eşitsizliklerle kuşatılmış durumda. Ana dilde eğitimin olmaması, eğitimin yetersiz ve paralı olması, eğitim müfredatının, okulların erkek egemen, cinsiyetçi, tekçi ve ayrımcı olması, eğitim hakkının gasp edilmesine yol açıyor.
Kadın düşmanı kayyumlar
Yıl 2016: Demokratik Bölgeler Partisi (DBP), Halkların Demokratik Partisi (HDP) ve Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) yönetimindeki belediyelere 2016 yılından itibaren her yerel seçimden sonra kayyumlar atandı. Kayyumlar başta kadınlar olmak üzere çocuklar için hayata geçirilen hizmetlerin de tümünü hedef aldı. Örneğin anadilde ücretsiz kreş ve gündüz bakım evi, eğitim destek evi, madde bağımlılığıyla mücadeleye yönelik açılan çocuk yaşam merkezleri, oyun alanları, kültür merkezleri ya kapatıldı ya kuran kursuna çevrildi ya da işlevsizleştirildi.
Diyanet’ten ‘istismar’ fetvası
Yıl 2018: Diyanet İşleri Başkanlığı’nın internet sitesinde yer alan Dini Kavramlar Sözlüğü’nde, kız çocuklarının 9 yaşında evlenip gebe kalabilecekleri, erkek çocuklarının da 12 yaşına girdiklerinde evlenerek baba olabilecekleri fetvasına yer verildi. Toplumu, kadınları, çok geniş kesimleri dehşete düşüren bu duruma yoğun tepki yağdı. Tepkiler üzerine Diyanet ‘dini kavramlar’ sayfasını kapattı, istismarı savunan fetvayı yalanladı ve bunu haberleştiren gazeteleri suçladı.
Bin 116 çocuğa cinsel şiddet
Yıl 2019: Amed Barosu, 1 Eylül 2018 ila 10 Eylül 2019 tarihleri arasında CMK sanık ve mağdur müdafi atamaları verilerine göre, bin 240 kişinin cinsel istismara ve saldırıya uğradığını paylaştı. Cinsel istismar ve saldırıya uğrayan bin 240 kişiden bin 116’sının çocuk olduğu ortaya çıktı. Cinsel istismara uğrayan bin 116 çocuğun 240’ı 12 yaşından küçük, 273’ü 15 ile 22 yaş arası, 603’ü ise 15 ile 18 yaş arasından oluşuyor. Baro, cinsel istismara uğrayan bin 116 çocuktan 883’ünün kız çocuğu, 233’ünün ise erkek çocuğu olduğunu açıkladı.
Rîha Barosu Çocuk Hakları Komisyonu ise 2019 yılında kentte 782 tecavüz ve istismar vakası yaşandığını, bunların 733’ünün 4 ila 18 yaş aralığında çocuklar olduğunu açıkladı. Komisyon, tecavüz ve istismara maruz bırakılanların 570’inin kız çocuğu, 163’ünün ise erkek çocuğu olduğunu aktardı.
İstanbul Sözleşmesi feshedildi
Yıl 2021: Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın imzasıyla Türkiye, 20 Mart 2021’de İstanbul Sözleşmesi’nden (Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi) çekildiğini açıkladı. Bu karar 1 Temmuz 2021 tarihinde yürürlüğe girdi. İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesi kadın ve çocuklara yönelik şiddeti had safhaya çıkardı. Yargıya intikal eden birçok çocuk istismarı davasında ise faillere ceza verilmedi, ya indirimler uygulandı ya da failler serbest bırakıldı.
6 yaşındaki çocuğa saldırı
Yıl 2022: Toplumda infiale yol açan bir olayın açığa çıkmasıyla, Diyanet’in fetvasının tarikatlarda çok daha öncesinde uygulandığını ortaya çıkardı. Üstelik ‘evlendirilen’ kız çocuğunun 6 yaşında olduğu, Hiranur Vakfı kurucusu Yusuf Ziya Gümüşel’in kendi elleriyle 29 yaşındaki müridi Kadir İstekli’ye verildiği öğrenildi. Kadın örgütlerinin, toplumun büyük tepkisiyle faillere ceza verilse de bu olay, ‘evlilik’ kılıfıyla çocuk istismarının fiilen 6 yaşına kadar indirildiğini açığa çıkaran bir gösterge oldu.
Çocuklar tarikatlara teslim
Yıl 2023: Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), Gençlik ve Spor Bakanlığı ile Diyanet İşleri Başkanlığı arasında “Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum İş Birliği Protokolü (ÇEDES) imzalandı. “Bilim ve laiklik karşıtı uygulama” olarak değerlendirilen ÇEDES’le din görevlilerinin öğrencilere eğitim vermesinin önü açıldı. Öğrencilere milli, manevi, ahlaki, insani ve kültürel değerlerimizin benimsetilmesi iddiasıyla tüm lise, ortaokul, ilkokul ve anaokulları ile il merkezi ve ilçelerdeki tüm cami ve Kur’an kurslarını kapsayan proje, Milli Eğitim Müdürlükleri ve Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı il müftülükleri aracılığıyla öğrencilerin ‘manevi gelişimini desteklemek’ gerekçesiyle tarikatların, cemaatlerin görevlendirmelerinin önü açıldı.
Ağır bir sömürü ve yoksulluk
Yıl 2025: DİSK Araştırma Merkezi’nin (DİSK-AR) yayımladığı Ekim 2025 dönemi raporuna göre, 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı 26.925 TL olarak hesaplandı. 4 kişilik bir ailenin gıda harcamasıyla birlikte giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri tüm temel harcamaları için haneye girmesi gereken toplam gelir tutarı olan yoksulluk sınırı ise 93.135 TL olarak belirlendi. Net asgari ücretin 22.104 TL olduğu düşünülürse, açlık sınırının altında yaşayan milyonların olduğu aşikar. Bu yoksulluğun sonuçlarından en etkilenen kesimler ise kadınlar ve çocuklar oluyor maalesef.
‘Aile Yılı’ şiddet ve cinayet demek
Yıl 2025: Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan 2025’i “aile yılı” ilan etti. Kadınları kamusal alandan dışlayan, anneliği ve ev içi emeği kutsayan, kadının bireysel haklarını aile yapısı içinde eriten bir anlayış, kız çocuklarını da bu ideolojik çerçevede şekillendirme amacı taşıyor. Çocukluktan başlayan bir yok sayma, birey olarak görmeme, önce aile içindeki erkeklere (baba, abi, erkek kardeş) sonra da evlendirilen erkeğe itaate zorlayan bu politika, eğitim engeli, meslek edinme ve bağımsız ekonomiye sahip olma yollarından mahrum bırakarak çocukken ‘evlendirilmeye’ itiyor.
Meclis’te utanç verici tablo
Yıl 2025: 11 Aralık’ta MESEM kapsamında Meclis lokantasında stajyer olarak çalıştırılan kız çocuklarının, personel erkeklerce cinsel tacize maruz kaldıkları ortaya çıktı. Tacizin yıllardır devam ettiği, Meclis lokantasına staj için gelen neredeyse tüm kız çocuklarına uygulandığı, yetkililerin bu durumu bildiği ve çocukları susmaya zorladıkları da öğrenildi. Bu utanç verici durum da aslında iktidarın cinsiyetçi politikalarının geldiği aşamayı gösteriyor. Erkek personelin Meclis’in içinde dahi çocukları taciz etme cesaretini bulması, dehşet verici bir tabloyla karşı karşıya olduğumuzun en net göstergesi oldu.
Bu erkek düzen değişmeli
Yukarıda yıl yıl yer verdiğimiz bu adımlar, çocukları “evlilik” adı altında istismara maruz bırakan politikaların başında geliyor. Kadınların bedenini kontrol altına almaya çalışan, kaç çocuk doğuracaklarından, hangi yöntemle doğuracaklarına kadar müdahale eden erkek akıl, kadınlara yönelik bu denetimi daha çocuk yaştayken sağlamaya çalışıyor. Toplumu da kadının aklını, iradesini ve yaşamını pasifize ederek dizayn etmeyi hedefliyor. Kürdistan’da uygulanan özel savaş politikalarıyla, kayyumlarla, yasak ve baskılarla oluşturulan yalnızlaştırma ve çıkışsızlık, çocukların ‘evlilik/istismar’ yoluyla denetim altına alınmalarına olanak tanıyor, aileleri “başına kötü bir şey gelmeden baş-göz edelim” anlayışına iteliyor. Kürdistan kentlerinde uyuşturucu bağımlılığı yaşının 9’a düşmesi, içinde asker ve polislerin de yer aldığı çetelerin çığ gibi artması, bu çetelerin genç kadınları fuhuşa sürüklemesi bu anlayışın yaygınlaşmasına hizmet ediyor.
Mardin’in 3 ilçesinde her 4 kadından en az birinin çocuk yaşta evlendirilmesi ve her 10 kadından birinin de çocuk yaşta doğurmaya mecbur bırakılması, tüm toplumu alarma geçirmeli, çocukları her anlamda istismar eden bu düzene artık bir ‘dur’ denilmeli. Şu anda yürütülen sürecin barışa evrilmesi ve demokratik bir toplumun kurulması mücadelesi ise bu karşı duruşun en güçlü zemini olmalı.









