Barış süreciyle birlikte gündeme gelen ve tartışılan entegrasyon kavramı, genellikle Kürt meselesinin çözümüne yönelik bir yaklaşım olarak ele alınıyor. Ancak, bu kavramın ne anlama geldiği ve nasıl uygulanması gerektiği konusunda farklı bakış açıları kavramın içeriğini zedeleyebiliyor.
Entegrasyon en genel anlamıyla “bir bütünün parçası haline gelme, bütünleşme” demektir. Barış süreci bağlamında bu kavram, farklı etnik, kültürel ve sosyal kimliklere sahip grupların, devletin ve toplumun ortak yaşam düzenine uyum sağlaması ve bu düzene dahil olması süreci olarak anlaşılmıştır.
Entegrasyon kavramı, bazı kesimler tarafından “eritme” veya “asimilasyon” olarak yorumlanabiliyor. Bu görüşe göre, farklı kimliğe sahip grupların kendi kültürel özelliklerini, dillerini ve kimliklerini terk ederek çoğunluk kültürüne benzemesi olarak ele alınıyor. Bu yaklaşım, tektipleştirici ve baskıcı bir nitelik taşıyan asimilasyona tekabül eder.
Oysa çoğulcu entegrasyon, kültürel kimliklerin ve farklılıkların korunarak, toplumsal yaşamın ortak paydalarında buluşulması gerektiğini ifade eder. Bu anlayışa göre entegrasyon, asimilasyon değil, farklılıkların bir arada, barış içinde yaşamasını sağlayan bir bütünleşme modelidir. Bu modelde, devletin farklı dillere ve kültürlere yönelik pozitif ayrımcılık uygulamaları ve sosyal eşitsizliklerin giderilmesi hedeflenir.
Bu anlamıyla Kürtçenin kamusal alanda kullanımının önündeki engellerin kaldırılması, Kürtçe eğitim ve yayın olanaklarının artırılması, bölgesel eşitsizliklerin giderilmesini e içerir.
Ancak, süreç ilerledikçe entegrasyon kavramının anlamı ve uygulanması konusunda hem Kürt siyasal hareketinden hem de devletin farklı kurumlarından gelen eleştiriler olmuştur. Kimileri entegrasyonun Kürt kimliğini inkâr etmek anlamına geldiğini savunurken, kimileri de devletin bu süreci samimi bir şekilde yürütmediğini düşünür olmuştur.
***
Sonuç olarak, Türkiye’de barış süreciyle birlikte tartışmaya açılan entegrasyon kavramı, asimilasyoncu ve çoğulcu yaklaşımlar arasında salınan, karmaşık ve çok boyutlu bir tartışma başlığı olarak önümüzde duruyor. Bu kavramın başarılı bir şekilde uygulanması, farklı kimliklerin karşılıklı saygı temelinde bir arada yaşamasını sağlayacak, kapsayıcı ve demokratik bir modelin inşasına bağlıdır.
Çünkü bütünleşmeyi ifade eden entegrasyon farklı bir topluluğun veya bireyin, bulunduğu yeni toplumun yapısına katılması ancak kendi kültürel kimliğini ve özelliklerini koruması sürecidir. Bu süreçte amaç, yeni toplumun bir parçası olmak, hak ve sorumluluklardan faydalanmak, ancak orijinal kimlikten vazgeçmemektir. Burada karşılıklı bir uyum söz konusudur.
Entegrasyon ve benzeştirme (asimilasyon), toplumsal ve kültürel bağlamda birbirine benzese de aslında farklı anlamlar taşıyan iki kavramdır. Aralarındaki temel fark, bir grubun kendi kimliğini ne kadar koruyabildiğiyle ilgilidir. Entegrasyon bütünleşme ve çok kültürlü bir toplumu, asimilasyon ise benzeştirme, yani tek kültürlü bir yapıyı hedefler.
***
Hayat istikametsiz ve menzilsiz kalınca; kimi değerlerin içi boşalır, toplum hafızasını kaybeder ve geleceği yaratmanın anahtarı olmaktan çıkar.
“En bedbaht millet, kaleleri ayakta iken kültürü ve sanatı harabe olan millettir” der Sokrates.
Unutmamamız gereken bir gerçek var ki, o da her şeyin bize sunanlardan ibaret olmadığı gerçeğidir. Gerçeği aramak ve anlamak için birey olarak da soran, sorgulayan ve eyleyen birer özne olmak durumundayız
İnsani duyarlığa yakışan ve aslolan, değerlerimize, yüreğimiz, beynimiz ve duruşumuzla sahip çıkmaktır.