Faşizm ve soğuk savaşın toplumlara giydirmeye çalıştığı dar gömlek yeniden dikiliyor. İnsanlık, yüz yıllarca büyük bedellerle kazandığı demokratik birikimleri yeni düzensizliğe tamamen kaptırmakla karşı karşıya. Popülist rejimlerin hegemonyası genişledikçe hiyerarşik, bürokratik, iktidarcı düzen de dünyanın merkezinden çevresine, makro politik yapılardan mikro a-politik yapılara doğru yayılıyor. Belirsizliğin bize sunduğu özgür düşünce alanı manipüle edilerek kazanılmış anlamlara bile ölümcül darbeler vuruluyor.
Çoklu sorunlara rağmen ekoloji, kadın, emek, barış ve gençlik hareketleri oldukça dağınık, örgütsüz, parçalı. Örgütlü olan yapılar ise lokal, günlük, dar, tutucu örgütsel yapılara sıkıştığı için büyüyemiyor. İstisnasız büyüyemeyen her yapı yaratıcılığını kaybediyor ve kurtuluşu yeniden hiyerarşide, dogmatizmde, bürokratizmde görüyor. Bu hareketleri büyütmenin önündeki engeller içeriden ve dışarıdan besleniyor. Hareketlerin içine sızmaya çalışan milliyetçi, hiyerarşik, eril, dogmatik, bürokratik akıl ile baş etme stratejileri yetersiz kalıyor.
Uzun süreden beri Kürt siyaseti, sol hareketler ve çokluklar, çoklu kuşatmalarla bu daraltılmış çerçevenin içine hapsedilmek isteniliyor. Çerçeveleme arzusunun farklı motivasyonları var. Konjonktürün baskısı, halkların güncel sorunları, toplumun dar olana alıştırılması, yaratıcılığın zayıflaması gibi gerekçeler çerçevelemenin arka planındaki motivasyonlardan sadece bir kısmını oluşturuyor.
Çokluklar, toplumun nefes aldığı, en yeni ve gerçekçi örgütlenme mevzileri, toplumun umut bölgesi olmasına rağmen bu bölge uzun süreden beri yeterli ve gerekli ilgiyi görmüyor. Dincilik, iktidarcılık, erillik, devletçilik, milliyetçilik çokluklara sızmak için iştah tazeliyor. Henüz tamamlanmamış bir hikaye olmasına rağmen umut veren çoklukların dogmatikleşmesi önümüzde duran en büyük risk.
Toplumsal zeminlerden uzaklaşan siyaset, son zamanlarda Kürt meselesinin şiddet zemininden siyaset zeminine geçmesi için başlayan diyalog süreci ve iktidarın bu sefer şiddeti iç siyasete aktaran pratiklerine yönelik gelişen halk protestolarıyla yeniden toplumla buluşma şansını yakaladı. Siyasetin yeniden toplumsallaşabileceği bir aşamadayız.
Bu bağlamda Cenk Saraçoğlu’nun ağırlıklı olarak protestolar hakkında, kısmen Kürt meselesini de içeren son yazısında bahsettiği “yurt hakkı” önermesi genişletilerek Kürtlerin “barış hakkı”, emekçilerin “ekmek hakkı”, kadınların “eşitlik hakkı”, Alevilerin “ibadet hakkı”, gençlerin “gelecek hakkı” ve tüm toplumun “demokrasi hakkı” ile birleşerek tamamlanabilir. Güçlü bir mücadele programı ancak bu temeller üzerinden kurulabilir.
Son zamanlarda Türkiye yurttaşlarının yaşadığı yurt sorunu Kürtlerin yüz yıldır baş etmeye çalıştığı yersiz yurtsuzlaşma sorunsalıyla doğrudan bağlantılı ve iç içedir. Her ne kadar kimi örgütsel hassasiyetler ve siyasi partiler açısından bazı aktüel riskler içerse de bu hakikati göz ardı etmek veya ona soğuk durmak deneyimle sabittir ki ölümcül sonuçlara yol açmaktan, köklü sorunların çözümünü geciktirmekten öteye gidemez.
Yurt hakkı ve barış hakkının iç içe olmasından doğan hakikat, iktidara karşı hem mücadele hem müzakereyi zorunlu kılıyor. Barış hakkı, ortak yurt ve yurttaşlaşma süreçleri, hakeza çoklu sorunların varlığı ancak çoklu dinamiklerle, çoklu muhataplarla çözülebilir. Bu hakikatten hareketle siyasi ve toplumsal mücadeleler dar zeminlere sıkıştırılamaz.
Dikişsiz bir devrim için red etmenin, dışlamanın ajandası yenilenmeli; köşe başlarının haysiyeti tahkim edilmeli, büyümeye kapalı pencereler açılmalı. Milliyetçiliği, hiyerarşiyi, erilliği, dogmatizmi, dinciliği, bürokrasiyi, çokluklardan def ederek, büyürken ve yürürken birbirinin yolunu kesmeyen ama aynı hedefler için ilerleyen ağlarla farklı ve eşit bir toplumu inşa etmek mümkün.
Araçları değiştirme cesaretini göstermeli, formları güncelleme kapasitesini güçlendirmeli, söylem setleri güncellenmeli. Araçlar ve formlar barış ilkesiyle, ortak yurt ilkesiyle örtüşebilmeli. İradelerin kesiştiği düğüm noktaları bu bilinçle tahkim edilmeli. Bu bağlamda barışın ve direnişin okur yazarlığını siyasetin pratik güzergahlarıyla uyumlu hale getirmeyi önceleyen zeminlere ihtiyaç var.
Örgütsel, politik ve ahlaki savrulmalar derinliğin sığlığa, yeninin eskiye, örgütlü olanın örgütsüzlüğe yenildiği eşiklerdir. Demokratik siyaset ilkesi, barış ilkesi, yurt ilkesi, kadın ilkesi, emek ilkesi, demokrasi ilkesi ile hareket etmek yolu büyütmek savrulmaya baş etmek mümkündür. Eziyet, acı, eşitsizlik, esaret egemen tarafından üretildiği sürece barış ve direnişe karşı argümanlar üretilmez; tam aksine barış ve direniş yeniden yeniden kurulur.
Toplumsuz bir siyaset başarılı olamaz. Toplumsuz siyasette ne barış, ne yurt, ne de başka bir şey olur. Toplumsuz siyasetin panzehiri ise tüm farklılıklarıyla birlikte, herkesin eşit ölçüde katılımcı olabileceği ve haklarını özgürce kullanabileceği demokratik toplumdur.
Kaldı ki tüm dünyada hızla kaybettiğimiz demokrasiyi savunmak zorundayız. Bu nedenle farklı mahallelerin, farklı sorun alanlarının ortak ilkesi demokrasi olmalı. Herkesin herkesi şöyle veya böyle kabul ettiği, herkesin herkese insan olduğu tek düzen demokratik düzendir. Sokağa inen inmeyen, iktidar ya da muhalefet yanlısı, endişeli veya umutlu olan, korumak isteyen ya da değiştirmek isteyen herkes için buluşma zemini yurdun agorası diyebileceğimiz demokratik toplum zeminleridir.