Çözüm arayışlarının en önemli başlangıcı Turgut Özal ile Abdullah Öcalan arasındaki görüşmelerdi:
İmralı Heyeti’nde yer alan DEM Parti Milletvekili Cengiz Çiçek, Abdullah Öcalan’ın ‘Bizim bu demokratik çözüm arayışımızın ilk şehididir Sayın Özal’ dediğini aktardı. Bu söylemin altındaki gerçeği görmek için o dönem yaşanan bakmak gerekir
Hüseyin Kalkan
DEM Parti’nin İmralı heyetinde yer alan Cengiz Çiçek, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın görüşme sırasında 1993 ateşkesi üzerinde önemle durduğunu belirtirken çok önemli bir değerlendirmesini aktarıyordu. Dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal için “Bizim bu demokratik çözüm, barış arayışımızın ilk şehididir Sayın Özal. Onun açtığı kapı önemliydi. Biz ondan sonra barışa, demokratikleşmeye daha fazla şans verdik, hayıflandığımız şu 32 yıl neden heba edildi” dediğini ifade etmişti. (Yeni Yaşam, 03.03.2025) O dönem yaşanan gelişmelere sırası ile baktığımızda Öcalan’ın bu belirlemesinde haklı olduğunu görürüz. Öcalan’ın atıf yaptığı dönemde ben aktif gazeteciliği Özgür Gündem’de sürdürüyordum ve süreci yakından izledim. Daha sonra bu dönemle ilgili açık kaynaklardan toparladığım bilgileri birkaç kez yazdım. 1993 Newrozu’nu Özgür Gündem adına izlemek için Diyarbakır’daydım. Diyarbakır Valiliği ve OHAL Valiliği bir süreliğine bütün gösteri ve yürüyüşleri yasaklamıştı. Bu yasağa rağmen büyük gösteriler ve sokak çatışmaları bekleniyordu. Diyarbakır sokakları adeta asker ve polisle dolmuştu. Şehirde el tutacak kadar yoğun bir gerginlik vardı. Newroz’u izlemek için şehre gelmiş olan gazeteciler takip ediliyor, tehdit ediliyordu. Bütün bunlar olurken Newroz’a bir gün kala Öcalan o zamanlar bulunduğu Lübnan’ın Bar Elias kasabasında bir basın toplantısı düzenleyerek 20 Mart ile 15 Nisan tarihleri arasında ateşkes ilan ettiklerini açıkladı. Bu haberin duyulması ile birlikte gerginliğin yerini bir rahatlama aldı. Barış için sevinçli bekleyiş başladı. Herkes atılacak adımları beklemeye başladı.
Özal öldürülüyor!
PKK’nin 20 Mart 1993 tarihinde ilan ettiği ateşkes, bir Abdullah Öcalan-Turgut Özal projesiydi. İkili arasında mekik diplomasisi işlemiş. Arabulucular gelip gitmiş ve ateşkes sağlanmıştı. Ancak Özal’ın ömrü bu projeyi sonuna kadar götürmeye yetmedi. PKK, 15 Nisan 1993 tarihinde ateşkesin süresini iki ay daha uzattı. Ancak iki gün sonra Cumhurbaşkanı Özal’ın ölüm haberi geldi. Şimdi geriye dönüp baktığımızda ateşkesin de bu ölümle birlikte öldüğünü görüyoruz. Ama fiilen bitmesi için bir provokasyon daha gerekiyordu. Bunun gelmesi de gecikmedi. 24 Mayıs 1993 günü Elazığ-Bingöl karayolunu kesen bir gerilla grubu 90 kişiyi yanlarına alıp uzaklaştılar. Bunların büyük bir bölümü silahsız askerlerdi. Daha sonra ajanslar, 33 silahsız askerin kurşuna dizildiğini duyurdu. Kürtler arasında da büyük şaşkınlık yaratan bu olayın hangi koşullarda ve nasıl meydana geldiğine bakmadan önce, ateşkesin hangi koşullarda ilan edildiğine ve etkilerine göz atmak gerek.
Büyük barış buluşması
Lübnan’ın Bar Elias kasabasında bir basın toplantısı düzenleyen Abdullah Öcalan, 20 Mart ile 15 Nisan tarihleri arasında ateşkes ilan edeceklerini açıklamıştı. Öcalan, “Biz, ordu birlikleri üzerimize gelmedikçe ve çok zorunlu bir meşru savunma durumuna düşmedikçe, 20 Mart’tan 15 Nisan’a kadar ateş etmeyeceğiz. […] Gelişecek saldırılar kesinlikle bizden kaynaklanmayacaktır. Böylelikle uluslararası, Türkiye ve Kürdistan kamuoyunun barışa imkan sunmak biçimindeki dileğine de karşılık vermeye çalışıyoruz. Olası bir siyasi çözüme kendimizi hazır tuttuğumuzu belirtmek istiyoruz” diyordu. Ateşkes, Kürt çevrelerinde gözle görülür bir memnuniyetle karşılandı ve büyük bir rahatlamaya neden oldu. Kimse, bu adımın sonuçsuz kalacağını düşünmüyordu. Çünkü önemli aktörler devredeydi ve herkes elini taşın altına koymuştu. Abdullah Öcalan’ın Lübnan’da yaptığı basın toplantısında Celal Talabani, Öcalan’la birlikte kameraların karşısına geçmişti. Talabani, ateşkesin sağlanmasında en önemli aktördü. Ankara’da ve Şam’da yaptığı üst üste görüşmelerle ateşkese giden süreci hazırlamıştı. Ayrıca, Öcalan’ın ateşkes teklifini içeren mektubunu Cumhurbaşkanı Özal’a ileten de oydu. Ateşkes için koşul öne sürmeyen Öcalan, Türkiye’yi bölmek gibi bir niyetlerinin olmadığını, operasyonlar durdurulursa ve imha amaçlı üzerlerine gelinmezse, tek bir mermi bile atmayacaklarını ve bütün güçlerine hakim olduğunu ekliyordu.
Ankara’nın tavrı
Basında yer alan haber ve yorumlara göre, Ankara bu açıklamaları ihtiyatlı bir iyimserlikle karşılamıştı. Ancak bir aylık süre dolduğunda Ankara’nın herhangi bir adım attığı görülmedi. Açıklamalar da umut verici değildi. Başbakan Süleyman Demirel’in ilk tepkisi, “Devlet kan dökenle pazarlığa oturmaz. Kan döken devlet değildir. Bunlar yol yakınken gelip teslim olsunlar, diyorum. Hukuka, adalete teslim olun” biçimindeydi. Ateşkesin bitiş tarihi olan 15 Nisan yaklaşırken, yine Turgut Özal’ın çabalarına tanık oluyoruz. Özal’ın girişimiyle Celal Talabani tekrar Ankara’ya davet edildi. Mesafeli durmasına rağmen, Demirel de Talabani ile görüştü. Talabani, sonrasında Ankara’dan Şam’a uçtu. Öcalan, Lübnan’da yaptığı ikinci basın toplantısında ateşkesin süresini uzattıklarını açıkladı. Bu basın toplantısına Celal Talabani’nin yanı sıra, HEP Genel Başkanı Ahmet Türk ve birçok Kürt siyasetçi katıldı. Basın toplantısında Ankara’dan ilgiyle izlenen bir gelişme daha oldu. Çeşitli Kürt hareketlerin liderleri, basın toplantısına katılmak için Lübnan’a geldiler ve toplantıda basın mensuplarının sorularını Öcalan’la birlikte yanıtladılar. Kemal Burkay, Hemreş Reşo ve Ruşen Aslan, ateşkese destek vermek için Bar Elias kasabasına gelen Kürt siyasetçilerdi. Basın toplantısından sonraki günlerde Öcalan’la bir araya gelen bu isimler, Kürtlerin siyasal hakları ve ateşkese dair bir mutabakat metnini imzaladılar.
Askerler kurban edildi
Özal’ın çabaları ve ateşkes, ABD ve AB nezdinde de dikkatle izleniyor, çözüm için destek verileceği çeşitli kanallarla Ankara’ya iletiliyordu. İç ve dış koşullar, hiç olmadığı kadar siyasi bir çözüme elverişliydi. Bu atmosferi dağıtmak için büyük bir veya birkaç karanlık tertip gerekiyordu. Onlar da peş peşe geldi.
Provokasyanlar
Elazığ-Bingöl karayolunu kesen PKK’liler, iki midibüsle birliklerine giden askerleri indirdikten sonra yanlarına alıp bilinmedik bir yöne doğru götürdüler. Yaralı kurtulan askerlerin anlattığına göre bazı köylerden geçtiler, içlerinde komando olup olmadığını sordular, askerlerin nereli olduklarını tespit etmeye çalıştılar, ama askerlere herhangi bir zarar vermediler. “Kurtarma operasyonu” başlayana kadar kaçırılan tek bir askerin burnu bile kanamadı. Yine yaralı kurtulan askerlerin anlattığına göre, ilk ölen askerler operasyon güçlerinin ve helikopterlerin ateşi sonucu öldüler. Yaralı kurtulan asker Erkan Omay, “Sürekli yürüyorduk. Ertesi gün saat 12.00’de silah seslerinden askerlerin yaklaştığını anladım. Asıl harekât saat 16.00’da başladı. Skorsky ve F-16’lar uçuyordu tepemizde. PKK’liler kazma kürek çıkarıp siper kazdı, kayalıklara saklandı. Bizi hedef olarak ortada bıraktılar. Askerlerimiz yanlışlıkla içimizden 9 eri şehit etti bu yüzden” (Gülden Aydın, Hürriyet 31.08.2005). PKK kaynaklarındaki bilgiler, yaralı kurtulan askerin anlattıklarından pek farklı değil. Bu bilgilere göre bölgedeki güçler, askerleri devleti ateşkese zorlamak için rehin aldılar. O nedenle de ilk anda herhangi bir asker öldürülmedi. Aksine askerleri bir an önce korunaklı bir bölgeye, daha doğrusu ana karargâh olarak niteledikleri üs bölgesine götürmek isterlerken, F-16’ların ve skorskylerin katıldığı bir saldırıyla karşı karşıya kaldılar. Bu saldırı sırasında 9 asker ve askerleri korumakla görevli PKK’lilerden bir militan yaşamını yitirdi. Bu durumda yolu kesen grup, ana karargâhla ilişki kuramayınca, komutanları Şemdin Sakık’la telsiz irtibatına girdiler. Sakık’ın talimati diğer askerlerin kaderini belirledi. Öcalan bir avukat görüşmesinde “Ateşkesi bozmak için bize 33 askeri öldürttüler” derken bunu kast ediyordu. Arada geçen sürede bu konudaki görüşlerinin daha da netleştiğini anlıyoruz. Özal hakkında söylediklerinin nedeni budur.
Yeşil’in haberi var mıydı?
Aynı gün Yeşil, Bingöl’deydi. Dahası yolun kesildiği saatlerde, Bingöl Valisi’nin verdiği bir görev nedeniyle Elazığ’a hareket etmek zorunda kaldı. Ama hemen geri döndü. Yolun kesilmiş olduğunu söyledi yanındakilere. Yeşil’in görevi MHP Milletvekili Tuncer Şekercioğlu’na Elazığ’a kadar eşlik etmekti. Vali, yolda bir sorun olmadığını söyledi, ama yine de milletvekiline koruma verdi. Valinin verdiği koruma kimdi dersiniz? Mahmut Yıldırım! Yani devlet kurumlarının görev vermekte yarıştığı Yeşil. Land Rover marka bir resmi araçla Elazığ’a gitmek için yola çıktılar ama Yeşil daha şehrin çıkışında yolun kesilmiş olduğunu, çünkü karşıdan araç gelmediğini söyleyerek yanındakilerle birlikte Bingöl’e geri döner. Öztürk bunu Yeşil’in kurnazlığına ve içgüdülerinin kuvvetli olmasına bağlar (Saygı Öztürk, 33 kurşun, s. 21). Ama o günlerde bunu Yeşil’in yol kesmeden haberi olmasına bağladılar.
Asker çözüme hazır mıydı?
Askerler ateşkesi, Özal’ın PKK’yi kurtarma hamlesi olarak değerlendiriyorlardı ve bozulması için de ellerinden geleni yaptılar. Askeri operasyonların durmayacağı daha ilk günlerde belli olmuştu. PKK’liler ateşkese katı bir biçimde uydular. Bir ay içinde tek bir askerin burnu kanamazken, PKK, operasyonlar nedeniyle 50’yi aşkın kayıp vermişti. Öcalan, Lübnan’da yaptığı ikinci basın toplantısında bu sayıları telaffuz ederek güvenlik güçlerinin operasyonları durdurmadığını belirtiyordu. Bu arada bazı köyler yakıldı, bazı köyler boşaltıldı. Asker, daha önce PKK’nin varlığı dolayısıyla giremediği bölgelere girdi ve özellikle PKK üslerine yakın köyleri yakarak PKK’yi ateşkesi bozmak için sıkıştırmaya çalıştı. Bütün bu çabalara rağmen, 24 Mayıs’a kadar PKK’lilerden ateşkesi ihlâl edecek herhangi bir girişim gelmedi. Özal’ın şaibeli ölümü her şeyi alt üst etti. Ateşkesin mimarı ölünce, proje sahipsiz kaldı. Demirel, Çankaya’ya çıktı. MGK’nin 1993 Mayıs ayı olağan toplantısından teslim olma çağrısı çıktı. Ardından korkunç bir kirli savaş başladı.
Özal: Apo sana katılıyorum…
DEM Parti Eşbaşkanı Tuncer Bakırhan, T24’te Cansu Çamlıbel’e verdiği söyleşide görüşme sırasında Öcalan’ın Özal’a çok değer atfettiğini söyledi. Söz konusu röportajin ilgili bölümü şöyle: “Bu konuşmalar sırasında rahmetli Özal’a çok değer atfetti. ‘Bu meseleye ciddi yaklaşanlardan, samimi yaklaşanlardan birisi rahmetli Özal’dı’ dedi. Özal kendisine şöyle demiş: ‘Apo, söylediğin her şey yanlış değil, katılıyorum. Ama bundan sonra silah senin davana da mücadelene de memlekete de zarar veriyor.’
- Özal kimle göndermiş bu mesajı Öcalan’a, o dönemki MİT yetkilileriyle mi?
İşte onu soramadık. Mesele o değil çünkü. Burada daha ilginç bir şey var. Özal’ı anlatırken şu ifadeyi kullandı: “Biz kendisiyle silahların bırakılmasını konuşurken ölüm haberi geldi. Orada bir sürü soru işareti kaldı.”
- Öcalan, Özal’ın ölümünü doğal bir ölüm olarak değil, şüpheli bir ölüm olarak gördüğünü mü ima etti sizinle konuşurken?
Evet, onu ima etti. “Ben 31-32 yıl önce silah bırakmaya hazırlanmıştım aslında ve çok kararlı şekilde hazırlıklarımı yapıyordum ama işte Özal soru işaretli bir şekilde gidince süreç sekteye uğradı ve çok daha şiddetli bir savaş başladı” dedi. 2000’lerin başında ve sonra yeniden ateşkes ilanları oldu biliyorsunuz. Onları zaten bildiğimiz için çok detaylandırmadı. Bu ateşkeslerin kesilmesini konuşurken ‘sabotaj’ kelimesini çok sık kullandı. Zaten dört saat boyunca en çok kullandığı kelimelerden biri oldu ‘sabotaj’. Şunu da söyledi; “Ben 2000’lerin başında bir değişim, dönüşüm için karar aldım ama o zaman örgüt içinde bazı tartışmalar yaşanıyordu ve hayata geçmedi. Ama şimdi silah bırakma çağrısı yapıyorum ve örgüt buna uymalı. Önümüzdeki dönemde, demokratik bir zeminde mücadele etmek artık herkesin görevidir.”
YARIN: Erdoğan’ın Kürt raporu ve Erbakan