Suriye’de çatışmalar ateşkese rağmen tüm şiddetiyle devam ediyor. HTŞ Yönetiminin cihadist konumu adil bir yönetmeye engel. HTŞ’nin Suriye’yi yönetmeye ne yetkisi var ne de gücü. Özellikle Dürzilerin bulunduğu bölgelerde aşiretlerle beraber ölüm kusuyor. Suriyeliler yeni bir tanımla Şara’ya gönderme yapıyorlar. Sakallı Baas demekle tekçi anlayışa tepkilerini koyuyorlar. Geçici hükümetin etnik ve inanç konusundaki yapılanması çok riskli bir ortam yaratıyor. İnanç olarak Alevilerden sonra Dürzilere saldırmaları ve Suriye Arap Cumhuriyetini ilan ederek etnik yapılara da mesaj veriyorlar. Aşiretleri devreye sokarak kendi güçleriyle birlikte bu saldırganlıkları Fırat’ın doğusu içinde geçerli olacak mı bunu zaman gösterecektir. En önemli bir konu da insani yardımların Dürzilere gitmesinin onayı bekleniyor. Bunun için yardım konvoyunun yardım koridoru hayati değer taşıyor. SDG açıklamalarında bugüne kadar yaptıkları mücadeledeki kazanımlarını heba etmeyeceklerini belirttiler. İdlip’ten Şam’a giden yolda SDG’ye karşı savaşmış bir yönetimin idaresi altına girmeyi Kürtler kabul etmezler ve etmeyeceklerdir. SDG yönetimi askeri olarak direnmekten ziyade siyasi çözümün ön planda olmasını benimseyen bir anlayışın hayata geçirilmesini talep ediyorlar. ABD ve Türkiye’nin, SDG’nin Şam’a entegre olması için yaptıkları açıklamalar savaşın uzaması ve barış elinin havada kalmasına neden olacaktır. Çözüm olursa barış daha hızlı tesis edilir ama çözülmenin her taraf için bedeli ağır olur.
Türkiye’deki iktidar hiçbir şekilde Kürtlerin statü kazanmasını istemiyor. Zaten içeride çözüm süreci sancılı bir şekilde ilerliyor. Somut adımlar halen atılmadı ve atılmamasının nedeni Suriye’deki gelişmelerin iktidarın istediği gibi ilerlememesinden kaynaklıdır. Kürtlerin demokrasi ve özgürlük çabasını içine sindiremiyorlar. Suriye’de yalnız Türkiye yok, İsrail Dürzilere yapılan saldırılardan dolayı Suriye’ye yeniden saldırılara başladı. İsrail Suriye’deki geçici hükümete güvenmiyor. Şara en nihayetinde çetelerin İdlib’te kaldığı zaman birimi içinde terör örgütü lideriydi. Suriye’deki çetelerin ipleri resmi olmasa da Cumhur ittifakının elinde. İleride olası bir savaşta Türkiye’nin bu paralı askerleri İsrail’e karşı kullanmama garantisini kim verebilir. Türkiye Suriye’nin bölünmesini bir taraftan istemiyor ama hem kendileri ve hem de İsrail tampon bölgeleri yapılandırma konusunda daha kesin bir görüş bildiriyorlar. Suriye’nin toprak bütünlüğünün bozulmasını istemeyen Türkiye, sınırları boyunca işgal ettiği yerleşim yerleri ve topraklardan hiç bahsetmiyor. Esad döneminde Türkiye işgalci ordusunu Suriye topraklarından çekmelidir şartını hep öne sürüyordu. İki devlet arasındaki en önemli konuydu. Şimdi de ABD’den yeni bir tartışma konusu gündemde. Türkiye, Kıbrıs’ta işgalcidir iddiası ortaya çıktı. Bilindiği gibi Nisan ayında Kazakistan, Kırgızistan, Türkmenistan ve Özbekistan, KKTC’yi işgalci güç olarak tanımlayan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarını kabul etmişti. Akdeniz ve Ortadoğu’da yeniden bir yapılanmanın sinyalleri gün geçtikçe daha da yaklaşıyor.
Ortadoğu, Türkiye siyaset ve savaş açısından aşırı derecede sıcak bu sıcaklık yetmiyormuş gibi doğamız da bu sıcaklardan nasibini alıyor. Ülke alev topu gibi her yerden yangın haberleri gelmeye devam ediyor. Her yaz bu yangınların olması ve ona rağmen tedbirlerin alınmaması düşündürücü. Damat beyin dron filosu ile övünen iktidarın neden yangın söndürme uçak filosu yok. Yerin altını ve üstünü cehenneme çevirdiniz. İnsanca yaşama hepimizin hakkıdır. Kendi çıkarlarınız için yaşamı yok ediyorsunuz, maden için, turizm için doğamızı yok ediyorsunuz. Gelecek nesillere ne bırakacağız merak ediyorum.