Örgütlü mücadele gerçek çözümün en büyük teminatıdır. Gerisi kendini kandırmak, her tür tehlikeye açık hale gelmektir. Bu da asla kabul edilemez. Bunun için çok duyarlı olmak ve mücadeleden taviz vermemek lazım
Şerzan Özgür
Kürt sorununun barışçıl çözümünün gerektiği, aksi halde Türkiye’nin altından kalkamayacağı sonuçlarla karşı karşıya kalacağı herkesçe öngörülen bir gerçektir. Bu durumun devlet tarafından da öngörüldüğü ve bu temelde bir süredir Kürt sorunun çözümüne dönük bazı çabaların geliştirildiği bilinmektedir. Fakat söylemde her ne kadar çözümden bahsedilse de pratikte tersi bir süreç işlemekte ve soykırım saldırıları tüm yoğunluğuyla devam etmektedir. Gençlik olarak bu süreci anlamalı ve ona göre bir katılım göstermeliyiz.
Gençlik açısından bu sürecin belki de en tehlikeli yönü rehavettir. Bu süreçte rehavete kapılmak ciddi bir zaaf olarak mutlaka mücadeleye zarar verecektir. Elbette, Kürt halkı, özgürlük hareketi barışçıl çözümden yanadır. Fakat bu hiçbir zaman tek seçenek değildir. Kürtler hiçbir koşul altında buna mecbur değildir. Ki bu aşamada henüz ortada çözüm iradesi de yoktur. Bu nedenle kesin çözüm olacak bekletisi büyük bir tehlikelidir. Savaşın derinleşmesi de en az barışçıl çözüm kadar olasıyken beklentiye girmemek gerekiyor.
Daha da ötesi, olası bir barışçıl çözümün yolu da mücadeleden geçer. Hiçbir şey öyle kolay olmaz, savaşlar kadar onurlu barışlar da büyük çabayla olur. Bu nedenle de “mücadele zayıflasa da olur, zaten çözüm olacak” dememek lazım. Böyle diyenlere de inanmamak lazım. Örgütlü mücadele gerçek çözümün en büyük teminatıdır. Gerisi kendini kandırmak, her tür tehlikeye açık hale gelmektir. Bu da asla kabul edilemez. Bunun için çok duyarlı olmak ve mücadeleden taviz vermemek lazım.
Gençlik, siyasal söylemlere değil, esas olarak pratiğe bakmalıdır. Siyaseten birçok söz, birçok anlamda söylenebilir. Bu anlaşılır bir durumdur, ancak bu sözleri olduğu gibi esas almak yanlış olur. Bu anlamda bizim için esas olan pratik olmalıdır. Pratikte ne oluyor, neler yapılıyor görmek lazım. Pratikte hergün baskı uygulanıyor, tutuklama oluyor, halkın belediyelerine kayyum atanıyor. Rojava ve Başur’da hergün savaş suçu işleniyor, çoluk çocuk denmeden Kürtler bombalanıyor. Kürtler gün yüzü görmesin diye başvurulmayan yöntem bırakılmıyor. Pratik buyken herhalde gençlik izlemekle kalmayacak.
Elbette ki böyle olmaz. Saldırıların olduğu yerde direniş de olur, başka türlü bir tutum mümkün değildir. Varlığını ve geleceğini korumak, her halkın meşru hakkı, en temel görevidir. Bu, dünyanın her yerinde böyledir, kimse geleceğini beklentilerine kurban etmez. Olacaksa bir çözüm karşılıklı olur, öyle bir tarafın beklediği diğer tarafın da her tür saldırmasıyla olmaz. Bu çözümün özüne aykırıdır, kimse de bunu kabul etmez.
Bu nedenle gençlik, içinden geçtiğimiz bu tarihsel dönemeçte üzerine düşen sorumlulukla hareket etmelidir. Tüm baskı ve sindirme politikalarına karşı bulunduğu her yerde örgütlenmeli ve mücadeleyi yükseltmelidir. Doğrusu, beklenen ve kazandıracak olan tutum budur. Pasifizm ve boş beklentiler sadece kaybettirir. Tarih bizde beklemeyi değil, her anımızı büyük devrimci mücadeleyle dolu geçirmemizi emrediyor.