• İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
19 Mayıs 2025 Pazartesi
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
ABONE OL!
GİRİŞ YAP
Yeni Yaşam Gazetesi
JIN
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Yeni Yaşam Gazetesi
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Ana Sayfa Forum

Cudi’yi korumak barışın gereği

Cudi Dağı: Savaşın gölgesinde yok olan bir ekoloji ve hafıza coğrafyası -2

19 Mayıs 2025 Pazartesi - 00:00
Kategori: Forum, Manşet
Cudi’yi korumak barışın gereği

Cudi Dağı’nda yaşanan ekolojik ve toplumsal yıkım karşısında, ekolojik restorasyonun acilen ve planlı bir şekilde hayata geçirilmesi gerekmektedir. Üstelik bu restorasyon süreci yalnızca çevresel değil; barış ve diyalog sürecinin de temel bir parçası olmalıdır

Agit Özdemir

Cudi Dağı’ndan çıkarılan asfaltit ve kömür, yalnızca doğayı değil, insan sağlığını da zehirliyor. Madencilik faaliyetleriyle birlikte artan hava kirliliği; astım, bronşit, KOAH ve akciğer kanseri gibi solunum yolu hastalıklarında ciddi artışa yol açarken, cıva ve partikül madde gibi toksik kirleticiler hamile kadınlar ve çocuklar üzerinde telafisi olmayan etkiler bırakmaktadır. Düşük doğumlar, erken doğum riskleri ve gelişim bozuklukları bu etkilerden sadece birkaç tanesidir. Bölgedeki kanser vakaları gözle görülür biçimde artarken, çocukların zihinsel gelişimleri dahi bu kirli yatırımların hedefi hâline geliyor. Sağlık sistemi üzerindeki mali yük ve yaşam kalitesindeki düşüşle birlikte Cudi halkı, toprağından çıkarılan tonlarca kömürle biraz daha hasta ediliyor. Bu sessiz zehirlenme, sermaye için kar; halk için ölüm demektir. Cudi’de açılan bu madenler yalnızca toprağı değil, emeği de sömürüyor; denetimsiz ve güvencesiz koşullarda çalıştırılan işçiler, ölüm kuyularında can veriyor, alın teri ucuz iş gücü olarak şirketlerin kâr hanesine yazılıyor.

Şirketlere özel güvenlik

Özel güvenlik bölgesi uygulamaları, doğayı korumaktan ziyade madencilik şirketleri için bir tür kalkan işlevi görüyor. Otuz yılı aşkın süredir halkın girişine kapalı tutulan Cudi Dağı’nın eteklerindeki köyler, bugün maden şirketlerine ve ağaç kesimi yapan gruplara sonuna kadar açılmış durumdadır. Şırnak’ta neredeyse her 15 günde bir ilan edilen geniş kapsamlı ‘geçici özel güvenlik bölgeleri’, çoğunlukla maden faaliyetlerinin yürütüldüğü ve yoğun ağaç kesimlerinin yapıldığı alanları kapsamaktadır. Bu uygulamalar sayesinde dağların ve vadilerin talan edilmediği tek bir nokta dahi bırakılmamıştır. Bu gerçek, artık tüm bölge halkının ortak ve acı bir tespitidir. Bu süreçte özellikle hükümete yakın büyük şirketlerin bölgeye akın ettiği açıkça görülmektedir. Yörede yeni kömür ocakları hızla çoğalırken, bunların birçoğunun Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) raporu olmaksızın faaliyet gösterdiği bilinmektedir. Devlet kurumlarının dahi giremediği alanlara iş makinelerinin rahatlıkla sokulabilmesi, Cudi Dağı’nın kaderinin sermayenin çıkarları doğrultusunda, denetimsiz ve geri dönüşsüz biçimde yeniden yazıldığını göstermektedir.

Cudi yok ediliyor 

Gelinen noktada Cudi Dağı’nın maruz kaldığı tahribat öyle bir boyuta ulaştı ki doğanın kendi kendini onarması neredeyse imkânsız hale geldi. Orman yangınlarıyla yok edemedikleri ağaçları şimdi baltayla kökünden kesiyorlar, ateşin yakamadığını testereyle tamamlıyorlar. Kendini dahi temizleyemeyecek kadar kirletilen derelerin üzerine şimdi de barajlar inşa edilmek isteniyor, bir zamanlar yakarak yok edemedikleri köyleri ise bu kez baraj projeleriyle haritadan silmeye çalışıyorlar. Cudi Dağı’nda ekosistemin kritik eşiği dayandığı artık bir yorum değil, her gün acı bir biçimde deneyimlenen somut bir gerçekliktir. Güvenlik politikalarının yarattığı tahribat, doğayı geri döndürülemez biçimde çökertmekte ve Cudi, bugün bu çöküşün eşiğinde durmaktadır. Bu durum yalnızca bir çevre sorunu değil, aynı zamanda toplumsal ve kültürel bir yıkımdır. Çünkü doğanın çöküşü, onunla birlikte yerel toplulukların da çöküşünü getirir. Toprağını işleyemeyen, suyu zehirlenen, ormanları yok edilen köylüler yaşadıkları topraklardan koparılır. Doğal ve kültürel varlıkların yaşatıcıları dağıldığında ise binlerce yıllık hafıza da onlarla birlikte silinir.

Ekoloji ve barış

Bu nedenle, Cudi Dağı’nda yaşanan ekolojik ve toplumsal yıkım karşısında, ekolojik restorasyonun acilen ve planlı bir şekilde hayata geçirilmesi gerekmektedir. Üstelik bu restorasyon süreci yalnızca çevresel değil; bölgedeki barış ve diyalog sürecinin de temel bir parçası olarak ele alınmalıdır. Çünkü doğanın tahrip edildiği, ekosistemlerin parçalandığı bir coğrafyada, toplumsal ilişkiler de kaçınılmaz biçimde şiddet, güvensizlik ve dışlanma biçiminde şekillenir. Oysa doğayla kurulan tahakkümsüz, katılımcı ve onarıcı ilişkiler, yalnızca ekolojik dengeyi değil, aynı zamanda güveni ve ortak yaşam iradesini de güçlendirir. Bu nedenle kalıcı bir toplumsal barış, ekolojik ve toplumsal yaşamın yeniden inşasıyla doğrudan bağlantılıdır. Cudi örneği bu gerçeği çarpıcı biçimde ortaya koymaktadır. 1990’larda güvenlik politikaları adına zorla boşaltılan köylerin yerinde bugün maden ocakları yükseliyor; yakılan ya da kesilen ormanların yerinde ise artık bomboş, yaşamsal değeri yitirilmiş araziler kalıyor. Doğayla bu denli yıkıcı bir ilişki sürdükçe, toplumsal barış yalnızca yüzeysel bir söylem olarak kalacaktır. Oysa gerçek barış, doğayla ve toplumla kurulan adil, onarıcı ve katılımcı ilişkilerin birlikte inşa edilmesiyle mümkündür. Ekolojik restorasyon demek, sadece ağaç dikmek değil; yok edilen dengeleri yeniden kurulması demektir. Cudi Dağı’nda bu, hem ekosistemin hem insanın yeniden kazanılması anlamına geliyor. Ancak bu süreç, doğanın sermaye birikimi için bir araç haline getirilmemelidir. Farklı coğrafyalarda neoliberal politikaların doğayı metalaştırarak sermaye birikimini derinleştirdiği ve ekolojik restorasyonu yeni bir sömürü alanına dönüştürdüğü bilinmektedir. Bu nedenle, ekolojik restorasyon çabaları, neoliberal politikaların dışında, doğayla uyumlu ve toplumsal adaleti gözeten bir yaklaşımla yürütülmelidir.

Halka kapalı, şirkete açık!

Cudi Dağı’nın ekolojik ve kültürel yıkımına son vermek, yalnızca çevresel bir görev değil, aynı zamanda politik ve toplumsal bir sorumluluktur. Bu kadim coğrafyada süren yıkım, devletin güvenlik ve kapitalist kar politikalarının doğayla ve halklarla kurduğu tahakküm ilişkisinin bir sonucudur. Diyalog sürecinin olduğu bugünlerde yıllardır süren “özel güvenlik bölgesi” uygulamalarına son verilmesi gerekir. Devletin askeri gerekçelerle sivillere kapattığı bu topraklar, madencilik şirketlerine sonuna kadar açılmışken, köylerinden sürülmüş halklara hâlâ yasaklıdır. Bu çifte standardın ortadan kaldırılması, hem hukuki hem de toplumsal adalet açısından bir zorunluluktur. Cudi Dağı ve çevresindeki köyler halka açılmalı; bölge halkının kendi topraklarına dönmesi anayasal bir hak olarak güvence altına alınmalıdır. Köylerine dönmek isteyenler için kapsamlı bir geri dönüş ve onarım programı derhal uygulanması gerekmektedir. Altyapısı tahrip edilmiş, yolları kapatılmış, elektriği ve suyu kesilmiş bu yerleşim yerlerinin yeniden inşası, devletin anayasal ve kamusal sorumluluğudur. Bu sorumluluk yerine getirilirken, yerelin özgünlüğü gözetilmeli ve yerel halkın sürece doğrudan katılımı sağlanması gerekir. İnsanlar ancak temel yaşam koşulları sağlandığında köylerine dönebilir. 1990’larda zorla boşaltılan köylerin bugün maden şirketleriyle doldurulması, devletin önceliğini açıkça ortaya koymaktadır. Bu politika değişmediği sürece de, geri dönüş yalnızca bir retorikten ibaret olacaktır.

Acil önlemler…

Cudi Dağı’nı bir açık maden sahasına çeviren kontrolsüz madencilik faaliyetleri durdurulmalıdır. ÇED raporu olmadan faaliyet yürüten işletmelere yaptırım uygulanmalı, mevcut ruhsatlar bilimsel ve çevresel kriterler doğrultusunda gözden geçirilmesi gerekir. Suyun, ormanın, yaban hayatının ve köylerin bulunduğu alanlara yeni ruhsatlar verilmemeli; ekosistemin taşıma kapasitesini aşan tüm projeler iptal edilmelidir. Cudi’nin %96’sını maden sahasına dönüştüren bu neoliberal kaynak sömürüsü anlayışı yerine, doğayı ve yaşamı önceleyen demokratik ve ekolojik politikalar geliştirilmelidir.

Bölgenin en önemli su kaynağı olan Nerdüş Deresi için acil önlem alınmalıdır. Kirletici atıkların önüne geçilmeli, madenlerin su kaynaklarına verdiği zarar durdurulmalıdır. Ayrıca derenin üzerine inşa edilmek istenen baraj projesi yeniden değerlendirilmeli, ekosistem üzerindeki etkileri bağımsız uzmanlarca araştırılmalı ve halka danışılmadan hiçbir adım atılmamalıdır. Bu su yalnızca bir enerji kaynağı değil, binlerce canlı türü ve tarımsal yaşam için bir varlık sebebidir.

Son olarak, Cudi’de kapsamlı bir ekolojik restorasyon programı uygulanmalıdır. Yanan ve kesilen ormanlar için ağaçlandırma olmak üzere ekolojik politikalar geliştirilmelidir. Doğaya zarar veren tüm askeri ve kapitalist faaliyetler askıya alınmalıdır. Aynı zamanda terk edilmiş kültürel yapılar –kiliseler, kaleler, mezarlıklar– restore edilmeli, yerel halkların tarihi ve kültürel izleri görünür kılınmalıdır. Bu hem doğayla hem hafızayla barışmanın bir adımı olacaktır. Cudi Dağı’nı yaşatmak, halklarıyla birlikte yaşatmakla mümkündür.

Nuh’un Gemisi’ni korumak

Bugün Cudi yalnızca doğasıyla değil, bastırılmış tarihiyle, susturulmuş kültürleriyle de tehdit altındadır. Ekolojik yıkım ve kültürel-kırım politikaları bu dağa yönelmiş çok yönlü bir tahribatı temsil etmektedir. Oysa Cudi, sadece geçmişin değil; ortak geleceğin, halkların birlikte yaşam iradesinin ve toplumsal hafızanın taşıyıcısıdır. Onu korumak, yalnızca bir dağı değil; tüm bir tarihsel hakikati ve çok kültürlü yaşamın onurunu savunmak demektir.

Cudi Dağı’nın ekolojik restorasyonu, Türkiye’de yeniden başlatılması gereken barış görüşmelerinin gündemlerinden biri olmalıdır. Çünkü Cudi, savaşın en derin izlerinin doğaya kazındığı bir yerdir; aynı zamanda bu izlerin silinebileceği, onarıcı politikaların hayata geçirilebileceği bir mekândır. Burada yapılacak her restorasyon, bir tür barış pratiği olacaktır. Cudi’de yaşanan yıkım yalnızca doğanın değil; toplumsal ilişkilerin, hafızanın ve kimliklerin de yıkımıdır. Doğa, toplumdan kopuk bir varlık değil; onunla örülmüş, onunla can bulan bir bütündür. Bu nedenle Cudi Dağı’nın yeniden ayağa kalkması, yalnızca ağaçlarla değil, o ağaçların gölgesinde yeniden yaşayan halkların kolektif iradesiyle mümkündür.

İnsanlığın en eski anlatılarından biri olan Nuh’un Gemisi’nin Cudi Dağı’na oturduğuna dair inanç, bu coğrafyaya yalnızca mitolojik değil, aynı zamanda yeniden doğuşun ve umudun sembolü olarak tarihsel bir anlam da yüklemektedir. Tufandan sonra yaşamın yeniden filizlendiği yer olarak kabul edilen Cudi, bugün ise güvenlikçi politikalar ve sermaye odaklı projelerle şekillenen başka bir felaketin ve yok oluşun eşiğinde durmaktadır. Bu kez tufan, savaş politikalarıyla, ekolojik tahribatla ve kültürel yıkımla yaşanmaktadır. Cudi bizlere sessiz ama derin bir çağrı yapıyor: Doğayı yok eden bu yıkıcı düzeninize ve güvençlikçi politikalarınıza son verin; çünkü barış, yalnızca silahların susması değil, aynı zamanda toprağın, suyun ve tüm bir ekosistemin yeniden nefes alabilmesi ve kendini yenilemesidir. İnsan doğayla barış kurmadan, insanlar arasında kurulacak her barış hep eksik ve kırılgan kalacaktır. Cudi’yi korumak yalnızca geçmişin mirasını değil, birlikte kurulacak barışçıl bir geleceği savunmaktır.

https://yeniyasamgazetesi9.com/mezopotamyanin-kalbine-sahip-cik/

BİTTİ

PaylaşTweetGönderPaylaşGönder
Önceki Haber

Sırda hakikat, hakikatte ilham; toplumsallığın eylemi

Sonraki Haber

‘Rêber Apo’ya borçluyum’

Sonraki Haber
‘Rêber Apo’ya borçluyum’

'Rêber Apo’ya borçluyum'

SON HABERLER

Zulme Karşı Direnmek

Nasıl yaşanması gerektiğini bilmek

Yazar: Yeni Yaşam
19 Mayıs 2025

‘Rêber Apo’ya borçluyum’

‘Rêber Apo’ya borçluyum’

Yazar: Yeni Yaşam
19 Mayıs 2025

Cudi’yi korumak barışın gereği

Cudi’yi korumak barışın gereği

Yazar: Yeni Yaşam
19 Mayıs 2025

Kürt siyasallaşması ve spor

Sırda hakikat, hakikatte ilham; toplumsallığın eylemi

Yazar: Yeni Yaşam
19 Mayıs 2025

Çözüm süreci, içeriği ve dili

Çözüm süreci, içeriği ve dili

Yazar: Yeni Yaşam
19 Mayıs 2025

Barışın aması olmaz!

Barış filozofu ile yol yürüyenler

Yazar: Yeni Yaşam
19 Mayıs 2025

Yaralı çocuk için ambulans verilmedi

Yaralı çocuk için ambulans verilmedi

Yazar: Yeni Yaşam
18 Mayıs 2025

  • İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
yeniyasamgazetesi@gmail.com

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır

Welcome Back!

Login to your account below

Forgotten Password?

Retrieve your password

Please enter your username or email address to reset your password.

Log In

Add New Playlist

E-gazete aboneliği için tıklayınız.

Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
  • Tümü
  • Güncel
  • Yaşam
  • Söyleşi
  • Forum
  • Politika
  • Kadın
  • Dünya
  • Ortadoğu
  • Kültür
  • Emek-Ekonomi
  • Ekoloji
  • Emek-Ekonomi
  • Yazarlar
  • Editörün Seçtikleri
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Karikatür
  • Günün Manşeti

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır