İçinden geçtiğimiz veya geçmeye çalıştığımız çözüm ve barış dönemi, bütüncül açıdan bakıldığında birçok şeyi dayatan, nasıl ve ne yapmalı sorularına daha fazla eğilmemizi sağlayan da bir dönem. Demokratikleşmenin, kalıcı barışın ve eşit yurttaşlığın yol haritasını tartışırken barışın dilini, gramerini, mimarisini ve imkanlarını nasıl kuracağımız sorusu, sadece barış olsun demekle cevap bulmayacağı aşikâr.
Malumdur, bu dönem hem ertelenmiş hem de yakıcı birçok gündemi önümüze getiriyor. Bunlara nasıl hazırlık yapmak gerek, nereden başlamak lazım, toplumsal olanı nasıl büyüteceğiz?
Deyim yerindeyse gündelik yaşamın teşqelesi; sokaktaki yaşam, kamusalda zedelenmiş adalet ve sosyolojinin kendisi ile buluşmalı. Bu olursa bazı boşluklar dolacak.
Dönemin ruhu, karşılığı olmayan söylemlere değil, ahlaki ve etkili politikalara ihtiyaç duyuyor. Geçtiğimiz günlerde kendilerini dinleme fırsatı bulduğum DADSAZ, tam da ne yapmalı ve nasıl yapmalıya dair kanımca aktüel bir örnek. Van’da Nisan 2025’te resmi olarak kurulan, açılımı Komeleya Vekolîn û Perwerdeya Hiqûqê (Hukuk Araştırma ve Eğitim Derneği) olan DADSAZ, tam da “ne yapmalı?” sorusuna entelektüel, ahlaki, politik ve kolektif bir yanıt oluyor.
Yeni bir dernek olan DADSAZ’ı önemli kılan birçok şey ifade edilebilir. Birincisi kolektif bir iş olarak yürüyor olması. Kuruluşundan bu yana 13 hukuk tartışması yaptı, 2 panel düzenledi ve 1 eğitim gerçekleştirdi. Bu rakamlar çok anlam ifade etmeyebilir ama bir yön ve talep tarif etmesi açısından mühim. İkincisi, tüm tartışmalar Kürtçe, tüm üretim Kürtçe. Çünkü derneğin de ima ettiği üzere ‘nasıl konuşursan öyle kurarsın.’
Derneğin temel amacı, Kürtlerin hukukla kurduğu ilişkiye dair bir çerçeve çıkarmak. Çünkü “her dil, bir hukuka ihtiyaç duyar” diyorlar. Dil, yalnızca kelimeler değil; bir dünya görüşü, bir değer terazisi, bir meşruiyet alanıdır. Evet, “Nasıl konuşacağız, hangi kavramlarla konuşacağız?” sorusu, sadece siyaset için değil hukuk için de bağlayıcıdır. Bundan ötürü burada yapılan tüm çalışmalar bir gelecek kurma çabasına da esaslı bir katkıdır.
DADSAZ, Kürtçe’nin bu alanda verdiği tüm imkanları sonuna kadar kullanmaktan yana. Aslında bir nevi “hukuku hayattan alma” fikri de denilebilir.
Çünkü bu dilin yaşamla bağı çok güçlü ve kavramların derinlerine indikçe bu gerçeği iliklerimize kadar hissederiz.
Güncel olduğu için bir örnek vereyim. Mesela “entegrasyon” kavramı!
Karşılık olarak “Levbanîn” ifade ediliyor. Li hev banîn’in kaynaşması.
Anlam olarak bakıldığında “birbirine alışma, uyum” demek. Deyim olarak ise ‘birbirini sevme, birbirine sahip çıkma’ gibi anlamlar ifade ediliyor sözlükte.
Kürtçe entegrasyon kelimesi, birbirinizi sahip çıkın, alışın, uyum gösterin diyor. Yani tam da bugün talep ve tarif edilen bağlam da bu oluyor.
DADSAZ gönüllülerinin ve yönetim kademesinin verdiği bazı röportajlara baktım. Dikkat çektikleri önemli noktalar var. Bence en önemlisi, Kürtlerin hukuk alanında teorik ve pratik bir gerçekliğinin olmasıdır. Bundan olsa gerek DADSAZ “Uluslararası hukuk metinlerini çevirmek, bir hukuk rehberi oluşturmak, halk için erişilebilir bir hukuk alanı yaratmak” gibi işler önüne almış. Bu çevirilerle evrensel ve yerel köprüler daha iyi kurulabilir.
Bir diğer hedef, dünyadaki Kürt hukukçuları için bir platform yaratmak, yan yana gelmek, bunu geleneksel hale getirmek ve birlikte çalışmaya teşvik etmek.
Derneğin üretilen bilgiyi ticarileştirme veya piyasalaştırma gibi bir gayelerinin olmadığını da net ifade etmek gerekiyor.
Bu çalışmanın bence en heyecanlı tarafı şu: Bir komün olması…
Şahsen bir komün üretimi olarak görüyorum, dinlediğimde, böyle hissettim. Çünkü komün, yalnızca birlikte çalışmak değil; birlikte düşünmek, birlikte sorumluluk almak, birlikte üretmektir. Komün denince bir kooperatif, illa bir mekân anlamamak gerek. Komün, bir ilişkilenme biçimidir ve kendimizle kurduğumuz ilişkiden başlar, toplumun kanallarına yol alır. DADSAZ’ın tüm giderlerini kolektif karşılaması, üretimi de böyle örgütlemesi, sadece politik bir tercih olarak görülemez. Seyirci olmaktan çıkıp özne olmak isteyen bir hukuk tahayyülü olarak da okunabilir.
Bugünden bakılınca yapılacak çok iş var. Önemli olan doğru yerden hikâyeyi kurmak. Carl Schmitt gibi hukuku bir güç tekniği olarak mı ele alacağız, yoksa birlikte yaşamanın dili olarak mı kuracağız? DADSAZ’ın cevabı belli: Hukuku tepeden ve anlaşılmayan halinden, hepimiz için anlaşılır, ortak akıl olabilecek bir yere çekmek…
Bugün Van’dan yükselen bu çaba, farklı şekillerde/şehirlerde farklı alanlara da ilham olmalı bence. Neden felsefeciler yan yana gelip yarının tartışmalarını yapmasın?
Neden sosyologlar, tarihçiler yan yana gelip barışa dair gelecekte ne yapılabilir, ya da demokratik bir toplum tahayyülünde ne olmalının cevaplarını şimdiden tartışmıyor, üretmiyor?
Eğitim için de benzer çalışmalara ihtiyaç olduğu kesin.
Yani hepsinin bize anlattığı şey aslında aynı: Komünleşmek…
Felsefe komünü, eğitim komünü, siyaset komünü, gençlik komünü…
Barış bir niyettir, hukuku bu niyet üzerinden düşünürsek, o niyetin tekniğidir. İşte DADSAZ, iyi bir niyetle bu tekniğin dilini, ruhunu ortaya gösteriyor. Ve ortaya somut bir iş çıkarıyor. Hukuku olmayan bir barış kalıcı olabilir mi? İçinde halk olmayan bir barış adil olabilir mi? Dilsiz bir barış düşünülebilir mi? Bu sorulara cevaplarınız kalıcı olamaz, adil olamaz ve düşünülemez ise bu dönemde DADSAZ’ı desteklemek, benzer işleri ise çoğaltmak gerek.
DADSAZ’a emeği geçen herkesi kutlar, başarılarının devamını dilerim.









